Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi emekli öğretim üyelerinden Atatürkçü kişiliği, yararlı yayınları ve konuşmaları ile tanınmış, bir dönem Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Başkanlığı da yapmış Prof. Dr. Özer OZANKAYA’dan aldığım bir mektubu önemi nedeniyle okurlarımızın bilgisine sunuyorum:
“Yerli ve yabancı sömürgenler ile her tür ideolojinin ticaretini yapanlar, Atatürk’e saldırmak üzere yaptıkları yıkıcı yayınların bir bölümünü de “Atatürk’ü övme” kılıfı altında yürütüyorlar!
Bunun yeni bir örneği, ne yazık ki hiç ummak istemediğimiz bir gazetede sergilendi:
Bu gazetenin iki yazarı, Atatürk’ü övüyor görüntüsü altında gerçekte sömürgeci kinini kusarcasına küçültücü amaçla yazılmış, bilimselliğe tümden aykırı bir kitabı (King of the Mountain), -dilerim okumadan olsun!- övgüyle, bilimsel bir yapıtmış gibi okuyuculara duyuruyor, böylece okunmasını da özendiriyor.
Oysa adı “Dağın Kralı” olan bir kitabın “Atatürk’ü anlatan” bir kitap olamayacağını, kitabı görmeden bir şey yazılamayacağını kestirebilmeleri gerekirdi!
Belki de bu sömürgen, koşullanmış odaklar, halkımızın Atatürk’e olan granitleşmiş sevgisinden ve “Dersim” kışkırtmasının da sonuçsuz kalmasından duydukları hırçınlıkla, Atatürk’e yöneltilmiş ve hepsi de çoktan çürütülmüş olan kara-çalmaları yeniden piyasaya sürmek çabasıyla, bu kitabı söz konusu yazarlara da allayıp pullayarak duyurmuşlardır!
Bize de ne yazık ki, daha yararlı olacak okuma ve yazmalar yapmak yerine, bu yalanları açığa çıkarmak gibi bir ödev düşüyor!
En başta belirteyim ki, eğer seçkin gazetemizin köşe yazarları kitabı görmüş olsalardı, yalnız adından değil, kapak düzenlemesinden de ne nitelikte olduğunu çıkarabilirlerdi: King of the Mountain kitabının kapağı, kitapta sözü edilen tüm siyasal yöneticileri bir maymunla, evet, yaldızlı taçla donatılmış bir maymunla simgeliyor!
Yalnız kapağı da değil; seçtiği “yönetici”lerin sözde ruhbilimsel betimlemelerini, kitap boyunca, hep goril, orangutan, şempanze resimleri eşliğinde sunuyor!
Değindiği siyaset adamları asıl olarak İskender, Sezar, Cengiz Han, Kubilay.. gibi binlerce, yüzlerce yıl öncesinin yöneticileri ile 20. yüzyılın Hitler, Mussolini, Franco, Salazar, Stalin, Lenin gibi diktatörleri ya da büyük çoğunluğunu oluşturan İdi Amin’ler, Kenyatta’lar, İbn-i Suud’lar, Ziya ül Hak’lar, Sukarno’lar, Nasır’lar, Batista’lar, ..gibi geri bıraktırılmış ülkelerin yönetimine gelmiş kişiler.
Atatürk’ü bunlardan birisi sayıyor ve O’nu bunlar içinden ön sırada derecelendirmek lütfunda bulunuyor!
Sözde bilim adamının kitabında Atatürk’e 20 kez değinilmiş.
Bunlardan birkaçını okumak, tümü üzerinde görüş sahibi olmaya yeter:
- “Totaliter bir devletin tüm kaynaklarını kullanarak halklarına devlet güdümünde kişiye-tapınma, doktrin-koşullanması programları, işkence, hapse atma, hatta öldürme yöntemleri uygulayan” insanlar. (s. 37)
- “Atatürk, demokrasinin ve laik devletin temellerini askeri yönetimle atabilmiştir.” (s. 46)
- “Bütün yaşamı boyunca kadınlarla hafif-meşrep yaşam
sürmüş olan Atatürk,
incelediğimiz bu yöneticilerin başta gelen davranış biçimini belki de en iyi biçimde özetlemektedir.” (s. 59)
- “Hitler de, tıpkı Atatürk’ün Türkiye’nin kimliğini üstlenişi gibi, II. Reich’ın kişileşmiş simgesiydi.” (s. 170)
- “Atatürk, zamanının çoğunda yoğun içkili olmasına ve sonunda sirozdan ölmesine karşın, Türkiye’yi dönüştürmeyi ve halkının saygısını elde etmeyi becerdi. Sarhoş iken, can sıkıcı bir müzik geliyor diye bir caminin minaresinin yıkılması buyruğunu verebilirdi.” (s.230-1)
- “Bir akşam saçma bir tartışma sırasında, bir bayan politikacı olan Halide Edib’e ‘Ben sizden hiçbir düşünce, eleştiri ya da görüş istemiyorum. Herkes benim buyurduğum gibi yapacak!’ dedi.” (s. 325)
İşte, bu saygın gazetemizin söz konusu yazarlarının, yerli-yabancı onca saygın bilim, sanat, felsefe ve askerlik kişiliklerinin Atatürk üzerine gerçek bilimsel değerlendirmeleri
ortada duruyorken, sütunlarında bilerek-bilmeyerek bu ipsiz-sapsız yazarcığın kitabının tanıtımını yapmaları, en derinden üzüntü belirtilecek, ‘Yazıklar olsun’ denecek bir ilgisizlik ya da aymazlıktır.
Bu yazarlara sormak gerekir:
Cumhuriyetle yaşıt olmakla övünen gazetedeki sütunlarında örneğin Özer Ozankaya’nın “CUMHURİYET ÇINARI: MUSTAFA KEMAL’İ ATATÜRK YAPAN UYGARLIK TASARIMI” adlı yapıtından neden bir tek gün, bir satırla bile söz etmezler?
Eğer, “Mesihi gökten insen sana yer yok - Yürü var gel Araptan ya Acemden” örneğindeki gibi ille de yabancıların görüşüne değer veriyorlarsa, örneğin Mihail Gorbaçev, Bernard Lewis, Robert Mantran, Jean-Paul Roux, Şeremet, Admiral Crawl... gibi dört kıtanın değişik ülkelerinden 43 bilim, sanat, siyaset ve askerlik kişilikleriyle Atatürk ve Cumhuriyeti üzerine yaptığım görüşmeleri içeren hem Türkçe hem de İngilizce, Fransızca ve Almanca olarak da yayınlanan “DÜNYA DÜŞÜNÜRLERİ GÖZÜYLE ATATÜRK VE CUMHURİYETİ” (Özer Ozankaya, CEM Yayınları) ve “ATATÜRK’S LEGACY: VIEWS BY WORLD-FAMOUS INTELLECTUALS” (Özer Ozankaya, Kültür Bakanlığı Yayını), TÜRKİYE’DE LAİKLİK (Özer Ozankaya, CEM Yay.) adlı kitaplardan neden tek sözcükle haber vermezler?
Ama gerçek değerler, altındır.
Yere düşmekle altın, değerinden yitirmez.
Atatürk yerli-yabancı, doğrudan-dolaylı, açık-örtülü, karşıt-ya da yandaş görünümlü tüm sömürgeci, tek-doğrucu, baskıcı, çıkarcı düşmanlarını yenmeyi sürdürecektir.
Çünkü, onlar dilediklerince aka kara diyedursunlar, ‘Düşünceler topla, tüfekle, baskı ve sindirmeyle yok edilemez!’ diyen ve bu altın özgürlük ilkesini siyasal başyapıtı olan Türkiye Cumhuriyeti’ne temel yapmış olan Atatürk’e yenilmeleri, bir fizik yasası gibi kesindir.
Bir bölümünün O’ndan yanaymış gibi görünmek zorunluğunu duymaları da yenilgilerinin bir kanıtıdır.”