Usta Gazeteci Emin Çölaşan, yeni kitabıyla okurlarının karşısına çıktı: Hay Aksi! Aldatıldık... Kitap, raflardaki yerini aldığı ilk günden itibaren yoğun ilgi gördü, satış rekorları kırdı. Kitabında güncelliğini yitirmeyen, her biri tarihe not düşer nitelikteki yazılarını “unutulmasınlar’ diye bir araya getiren Çölaşan ile Türkiye gündemini konuştuk. Son dönemde artan baskılara vurgu yapan Çölaşan, “Kendi kendimi sansürlemek zorunda kalıyorum” diyerek ülkenin geldiği noktayı özetledi... İşte usta gazeteci Emin Çölaşan’ın anlattıkları:

SATIŞ REKORU KIRDI

- Kitabınız “Hay Aksi! Aldatıldık” piyasaya çıktı. Öncelikle hayırlı olsun diyelim. Bu kaçıncı kitabınız oluyor?

21 oldu...

- Çeşitli kitaplarınızla Türkiye’deki satış rekorlarını altüst etmiş olan bir gazetecisiniz. Rekor hangisinde?

Rekor “Turgut Nereden Koşuyor” da. O kitap sonrasında Tekin Yayınevi’nden 275 bin kitabın parasını almıştım. Evet, rekor budur ve sanırım ondan sonra hiçbir yazarın kitapları bu rakama ulaşmadı. Sonraki rekorumu Hürriyet’ten kovulunca yazdığım “Kovulduk Ey Halkım Unutma Bizi” kırdı. Şu anda 76. baskısı piyasada. Yaklaşık 160 bin sattı.

MUHALİF GAZETECİ OLMAK ZOR ZANAAT Usta gazeteci Emin Çölaşan, “Bu devirde muhalif gazeteci olmak zor zanaat... Doğrudan veya dolaylı olarak sesimiz kısılmak isteniyor” dedi. MUHALİF GAZETECİ OLMAK ZOR ZANAAT
Usta gazeteci Emin Çölaşan, “Bu devirde muhalif gazeteci olmak zor zanaat... Doğrudan veya dolaylı olarak sesimiz kısılmak isteniyor” dedi.


UNUTULMASIN DİYE

- Son kitabınız SÖZCÜ’de yayımlanmış olan yazılarınızdan oluşuyor...

Benim kesin bir inancım vardır ve doğrudur. Gazetede çıkan yazıların yüzde 90’ı ertesi gün, hatta bazıları okunduktan bir süre sonra unutulur. Üstelik gazeteler de bizim yazılarla birlikte ertesi gün çoğunlukla çöpe atılır. Yazıların unutulmamasını sağlayan tek şey, onları bir kitapta toplamaktır...
Zira kitap saklanır. Kitap çöpe atılmaz. Evde veya işyerinde durur, istendiği zaman okunur.

- Yazıları nasıl yazıyorsunuz, bazen zorlandığınız oluyor mu?

Bazen o gün iyi bir konu olmaz, yani yazacak konu ararken zorlanırsınız fakat “Zorlanma” deyince ben günümüz Türkiye’sindeki baskı ortamının yarattığı zorlanmayı anlıyorum.

- O nasıl oluyor?

Yani başına bir iş gelmesin diye, yazarken kendi kendini kısıtlıyorsun, kendi kendine sansür uyguluyorsun. Örneğin bir bölüm yazmışsın, yazıyı İstanbul’a geçmeden önce düzeltmeleri yapmak için okurken, başımıza bir iş gelmesin diye o bölümü çıkarıyorsun. Oysa o bölümde bir hakaret yok, yalan yok...

HEPSİNDEN AKLANDIM

- O zaman böyle bir durumda neden çekiniyorsunuz?

Yine davalık olmaktan, zamanımı adliye koridorlarında geçirmekten...

- Kitaptaki yazılar için değil de, geneli için soruyorum. Onlar hakkında dava açıldı mı?

Bugüne kadar yazılarım hakkında çok davalar açıldı. Yüzlerce ceza ve tazminat davası...

- Ceza yediniz mi?

Valla hiç yemedim...

- Sizi en çok zorlayan hangi davalar olmuştu?

Erdoğan’ın avukatları tarafından açılan ‘Cumhurbaşkanı’na hakaret’ davaları epeyce zorladı. Bu konuda hakkımda 30’dan fazla dava açıldı. İnanın hiçbirinde hakaret falan yoktu. Hepsinden de aklandım.

- Tabii her seferinde gidip savcılara ifade vermek, kendinizi savunmak zorunda kaldınız...

Aynen öyle... Savcıların ve mahkemelerin kapısında ben çok bekledim. İşin ilginç yanı, bazı gidişlerimde hakim veya savcı yerinde olmuyordu ve ifademi kalemdeki memurlara veriyordum! Bazılarında ise hakimlerle ve savcılarla birer çay içiyorduk, odalarında hatıra fotoğrafları bile çektiriyorduk. Tabii bu istek onlardan geliyordu.

GERÇEKLER ACIDIR

- Bu ifadeler sırasında herhalde ilginç olaylar da yaşamışsınızdır...

Birini hiç unutamam. İfade vermiştim, imzalayıp çıktım. Bir nüshası da şüpheli kimliğimle bana verilmişti. İfademi eve gelince okuyabildim. Kimlik bölümünde “Gazetecidir, okur yazar değildir” yazıyordu! Türkiye’ye özgü bir mizah...

- Kendi kendinize sansür uyguladığınızı söylemiştiniz. Başka köşe yazarları da acaba aynı şeyi yapıyor mu?

Evet, gerçekler acıdır ama ne yazık ki öyle. Bu konuları arkadaşlarla bazen konuşuyoruz. Hiç kimse özgürce yazamıyor, hatta yandaş kalemler kendi gazetelerinde bile yazamıyor.

- Niçin?

Çünkü onlar bile iktidarı küçücük bir şekilde eleştirdikleri takdirde işlerinden olacaklarını biliyor!

ESKİDEN DAHA ÖZGÜRDÜK

- Kitabınızın adını niçin “Hay Aksi! Aldatıldık”?

Çünkü gerçekten aldatıldık. 2002 yılında iş başına çok güzel özgürlük vaatleriyle gelen iktidar, ne yazık ki her alanda tam tersini yaptı ve baskıya dayalı polis devleti kurdu. Korku imparatorluğu!.. Baskılar korkunç. İşin şakası yok, başınıza her an bir iş gelebilir. Bu devirde muhalif gazeteci olmak zor zanaat... Şu veya bu biçimde, doğrudan veya dolaylı olarak sesiniz kısılmak isteniyor. Nice arkadaşlarımız bu yüzden boşta geziyor. Bırakın boşta gezmeyi, bir bölümü de hapis yatıyor.

- Basın özgürlüğü konusunda Türkiye’de büyük sıkıntılar olduğunu artık bütün dünya biliyor. Siz ömrünü sadece gazetecilik ve yazarlık yaparak geçirmiş önemli bir kalemsiniz. Peki 20 yıl önceki Türk basınıyla bugünkü arasında fark görüyor musunuz?

Geçmişte çok daha özgürdük. Sıkıyönetim dönemlerinde bile öyle idik. Bırakın son 20 yılı, her şey üç yıl öncesinde bile çok daha rahattı hepimiz için.

GERİYE DOĞRU GİDİYORUZ

- Kitabınızın okurlarınızla buluştuğu şu günlerdeki Türkiye’yi değerlendirir misiniz? Gerçekten çağ mı atlıyoruz, yoksa geriye doğru bir gidiş mi var? Siz ne diyorsunuz?

İçinde yaşadığımız tek adam rejimi ve polis devletinde bir ülkenin çağ atlaması asla söz konusu olamaz. Dolayısıyla zihniyet olarak hep geriye gidiyoruz. Geçenlerde bir okurumdan ilginç bir not geldi, aynen şöyle diyordu: “Ülke geriye gidiyor deniyor. Umarım daha da geriye gideriz ve Atatürk’le yeniden karşılaşırız...” Üstelik Türkiye olarak yurtdışındaki saygınlığımızı da büyük ölçüde yitirdik. Bir sürü yeni düşman kazandık, uygar dünyadan dışlandık. Şimdi işimiz Katar, Filistin ve bazı Afrika ülkelerine falan kaldı!

EMİN ÇÖLAŞAN’ın ‘HAY AKSİ! ALDATILDIK’ adlı kitabını www.sozcukitabevi.com’dan ya da 0 212 948 22 78 numaralı telefondan temin edebilirsiniz... EMİN ÇÖLAŞAN’ın ‘HAY AKSİ! ALDATILDIK’  www.sozcukitabevi.com’dan ya da 0 212 948 22 78 numaralı telefondan  emin edebilirsiniz...

Bana “FETÖ’cü” demek hakarettir


- Sizin sıkı bir Atatürkçü olduğunuzu tüm dünya biliyor. İktidarların FETÖ ile kucaklaştığı dönemlerde bile Fetullah tehlikesine karşı yazdığınız nice yazılarınız var. Siz bunları yaptınız ama şimdi FETÖ’cü olmakla (!) suçlanıyorsunuz. Göğsünüze bu yaftayı yapıştırmaya çalışıyorlar. Bu konuda ne dersiniz?

Kendime en büyük hakaret sayarım. Yani birileri tacizci falan deseydi, hırsız deseydi, benim açımdan FETÖ’cü olmak kadar ağır bir suçlama olurdu!

- Türkiye’de yargı bağımsızlığı konusunda ne diyorsunuz?

Ülkemizin temel sorunu yargı bağımsızlığıdır. Daha doğrusu, yargının doğrudan iktidar gücüne bağımlı kılınmış olmasıdır. Türkiye’de yüksek yargı dahil bütün hakimlerin ve savcıların kaderi ve geleceği, siyasi iktidarın iki dudağı arasındadır. Dolayısıyla, onlar da haklı olarak endişe içindedir.

Yeni yıldan pek umutlu değilim


- Okurlarımıza ve halkımıza yönelik yeni yıl mesajınızı da alabilir miyim? Yeni yılda nasıl bir Türkiye bekliyor bizi, umutlu musunuz?

Herkesin yeni yılını kutlarım ama umutlu olduğumu ne yazık ki söyleyemem. 2018 ve sonrasında Türkiye seçim dönemlerine girecek, daha çok gerilecek, özgürlükler daha çok baskı altına alınacak, ekonomi dibe vuracak. Çoğunluk gibi ben de karamsarım. Yanılmayı dilerim.