Yarın Tıp Bayramı...
Bu anlamlı gün öncesinde ülkemizin değerli beyin cerrahlarından, hocaların hocası Prof. Dr. Cengiz Kuday ile uzun bir sohbet yaptım.
Sayın Kuday, “Hekimlik neredeyse insanlık tarihi ile yaşıt bir meslek grubudur” diyerek başladığı konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Bedeninde bir ağrı veya olumsuzluk hissedip bunu bağırarak gösteren ilk insanın çığlığını duyup ona yardıma koşan kişinin hekimliği başlatmış olduğunu söyleyebiliriz. Hekimler öyle bir meslek grubudur ki; ideallerini hep yüksek seviyede tutar. Bu nedenle kutsallık atfedilen hekimlik bir yaşam şeklidir. Hekim, Tanrının mucizesi olan insana dokunma ve onun geleceği için işlem yapma şansı ve ayrıcalığına sahiptir.
Hekimlik birçok bakımdan kalp kasının çalışmasına benzer. Yavaşlaması söz konusu değildir. Ya hep çalışır ya da hepten durur!..”
★★★
Profesör Kuday sohbetimiz ilerledikçe sitem dolu cümleler kurmaya başladı. Şöyle ki;
“Meslekleri gereği hekimlerin sahip oldukları bu ayrı ayrıcalıklı durum günümüzde ve bilhassa ülkemizde, yanlış değerlendirmeler ve popülist davranışlarla yara aldı ve almaya da devam ediyor.
Bütün olumsuzluklara rağmen ülkemizin hekimleri tarihi öneme sahip birçok sosyal olayda hep öncü oldular, savaşta ve barışta hep ön saflarda yer aldılar.
Örneğin 23 Mayıs 1919’da İzmir’in işgalini protesto etmek için Sultanahmet Meydanı’nda düzenlenen 200.000 kişinin katıldığı mitingin organizasyonunu hekimler yaptılar.
Öğrenci oldukları halde vatanın bağımsızlığı uğruna hem asker, hem de sağlıkçı olarak cephelere koştular, unutulmaz hizmetlerde bulundular ve şehitler verdiler.
Cumhuriyetimizin ilk yıllarında bütün imkansızlıklara rağmen nüfusumuzu kırıp geçiren salgın hastalıklara karşı onların verdikleri cansiperane mücadeleyi geçenlerde siz köşenizdeki “Sağlık Cumhuriyeti” başlıklı yazınızda ayrıntılı biçimde anlattınız.
Çok sayıda hekimimiz ve sağlık çalışanımız Covid-19 pandemisiyle uğraşırken hayatlarını ve aile düzenlerini kaybettiler. Bu salgında kaç hekim ve sağlık çalışanımızı kaybettiğimiz konusunda halkımızın sağlıklı bilgiye sahip olmadığını düşünüyorum.
Sağlık çalışanlarının Covid pandemisi döneminde gösterdikleri fedakarlıklar unutulmadı.
★★★
Cengiz Hoca, sohbetimizin bu bölümünde sözü askeri hastanelerin kapatılmasına getirdi ve şunları söyledi:
“Bugün Güneydoğu’da ve sınır ötesinde askerimiz, emperyalizmin desteklediği bölücü terör örgütü PKK’ya karşı büyük bir mücadele veriyor.
Ancak maalesef askeri hastanelerimiz kapatılmış durumda.
Oysa dünyanın en fazla asker bulunduran ordularından birine sahibiz. Bu bağlamda ülkemizde ilk tıp fakültesinin 14 Mart 1827’de Tıbhane-i Amire ve Cerrahhane-i Amire adlarıyla ordu bünyesinde açıldığını hatırlatmakta yarar görüyorum.
Oysa ilk sivil tıp mektebi 1867’de açıldı. 1909’da bu iki okul birleştirildi ve İstanbul Darülfünunu Tıp Fakültesi oluştu.
Ordumuz daha sonra birçok askeri hastane ve tıp bilimi merkezi kurdu. Bunların sivil hastanelerden farklı bazı çok önemli özellikleri vardı. Buralarda görev yapan hekimlerle sağlık çalışanları, sivil tababette olmayan tedavi yöntemleri geliştirdiler.”
★★★
“Askeri hekimlik, II. Dünya Savaşı’ndan sonra ileri derecede uzmanlaştı. Tıp fakültelerinde karşılığı olmayan bu uzmanlık dallarının olağanüstü koşullarda uygulanmaları nedeniyle ancak askerlik formasyonu ile göğüslenebilecek güçlükleri vardı.
ABD’de sadece askeri doktor yetiştiren üniversiteler ile “Walter Reed Army Medical Center” gibi askeri tıp akademileri vardır. Benzer akademilere Avrupa ülkeleriyle ve Rusya da sahiptirler.
Ortadoğu gibi savaş ateşinin hiç sönmediği, bizim de yıllardır terör belasıyla uğraşırken şehitler verdiğimiz bu coğrafyada, Türkiye olarak askeri hekim ve modern sahra sıhhiye eğitimlerinden geri kalmamamız gerekir. Aksi taktirde Allah korusun büyük kayıplarımız olabilir.
Zira askeri hastanelerimizdeki bazı bölümleri bugün sivil hastanelerimizde bulmak mümkün değil. Örneğin yanık merkezleri, rehabilitasyon üniteleri, silah yaralanmalarına karşı geliştirilen harp cerrahisi konularında deneyim kazanan personel, bugün sivil hastaneler bünyesinde yetersiz şartlarda faydalı olmaya çalışmakta ancak ne yazık ki istenilen sonuçları alamamaktalar. Çünkü harp cerrahisi farklı bir branş...
★★★
Ordumuzun bünyesindeki bu çok yararlı tesisler 15 Temmuz 2016’daki FETÖ hain darbe girişiminden sonra kapatıldılar.
Şimdi askeri hekim arkadaşlarımız haklı olarak şu soruyu soruyorlar:
Evet, bazı hastanelerimizin bir kısmı bazı hain gruplarca kullanılmıştır. Ancak buraları tümüyle kapatmak çözüm müdür?
Diğer meslek gruplarının okulları ve kuruluşları benzer grupları barındırdığı halde neden yalnız askeri hastane ve okullar tümüyle kapatılmıştır? Bunun daha akılcı bir çözümü olamaz mı?..”
★★★
Sohbetimizin sonlarına doğru Cengiz Hoca derin bir “ah” çekti ve dudaklarından şunlar döküldü:
“Bu konuda söylenecek çok şey var fakat ben sözlerimi büyük şair Nazım Hikmet’in dizeleriyle bitirmek istiyorum:
“Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
insanlar için ölebileceksin.
Hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken
hem de en güzel, en gerçek şeyin yaşamak olduğunu bildiğin halde...”
★★★
Alman Mareşal Erich Von Manstein “Kaybedilen Zaferler” kitabında der ki;
Doğruluğu tartışılan kararlar ve uygun olmayan şartlarda yapılan her işlemde yitirdiğimiz kişiler, kaybedilmiş birer zaferdir...