Eski Bakanlardan Cavit Çağlar’ın hayatını okuyorum. Hulûsi Turgut’un muhteşem kalemiyle Çağlar’ın anıları birleşince ortaya bir tarih ve hayat dersi çıkmış. Kitapta sizlerle paylaşmak istediğim çok bölüm var. Zaman zaman da paylaşacağım. İşte onlardan biri, başlıktaki soruyu da açıklıyor.
Azerbaycan Cumhurbaşkanı Ebulfez Elçibey, 24 Haziran 1992 Çarşamba günü, uluslararası bir toplantı için İstanbul’a geldi. Havalimanından doğruca Çırağan Sarayı’na geçti. İkametine ayrılan özel daireden, İstanbul Boğazı ve Anadolu Yakası’nın ihtişamını seyre daldı. Ertesi sabah, Karadeniz Ekonomik İşbirliği zirve toplantısında ülkesini temsil edecekti. Gecenin ilerleyen saatlerinde istirahate çekildi.
Toplantının koordinasyonunu yürütmekte olan Devlet Bakanı Şerif Ercan, sabaha karşı saat 5’te Cavit Çağlar’ı uyandırdı. Elçibey’in sarı bir piyasa taksisine binerek, tek başına otelden ayrıldığını, ancak geri dönmediğini bildirdi.
Bunun üzerine Çağlar, İstanbul Emniyet Müdürü Necdet Menzir’i görevlendirdi ve Demirel’i bilgilendirdi.
İstanbul polisi, Elçibey’i sabah saat 8.30 civarında Anadolu yakasındaki Salacak sahilinde, ticari bir taksinin içinde buldu. Durum, telsizle Emniyet Müdürü’ne bildirildi.
Polis, Elçibey’i park halindeki bir piyasa taksisinin içinden etrafı seyrederken bulmuş. Yavaş yavaş yanaşmışlar, Elçibey’in oturduğu arka koltuğun yanındaki pencere açıkmış. Elçibey’e kendilerini takdim edip yapabilecekleri bir hizmet olup olmadığını sormuşlar. Elçibey, polislere şunları söylemiş:
“Türkiye aşığıyım. İstanbul’a hayranım. Anavatanımıza gelmişken, atalarımızın yaşadığı Topkapı Sarayı’nı da seyretmek istedim.”
Sonra Elçibey, polis aracına davet edilmiş, güvenlik güçleri tarafından Çırağan Sarayı’na getirilmiş.
***
Cavit Çağlar ile buluştum.
Yakında Sözcü gazetesinde geniş bir söyleşi okuyacaksınız. Ancak kendisine sorduğum birkaç soruyu da buraya taşımak istedim.
Bu kitabın dersi ne?
Bir insanın sıfırdan başlayıp, çok önemli yerlere gelebileceğini anlatmak. 7-8 yaşından beri çalışarak bir yerlere geliyorum. 13 yaşıma kadar nüfus kâğıdım bile yok. Menderes'in önüne atlıyorum, Celal Bayar’ın önüne atlıyorum, mektup veriyorum. Burada mücadele edip, çalışırsanız her şey olabilirsiniz. Simit satıyorum, benzincide çıraklık yapıyorum. Bakan oluyorum, başarılı bir iş insanı oluyorum.
Ama bugün kimse Türkiye'de buna inanmıyor Cavit Bey. Yani çalışarak bir yere gelineceğine…
Geliniyor. Bakın ben geldim.
Bugünün Türkiye'sinde gençlerin fırsat eşitliği yok, bu ülkeden gidiyorlar…
Hayır gitmeyecek. Ülkesini sevecek. Çalışacak. Yatırımların önünün açılması lazım. Bizim nesil lisan öğrenemedi, benim çocuklarım 2-3 lisan konuşuyor. Şimdi Türkiye dünyayla bütünleşti. Türkiye büyük bir devlet. Kavgacı değil, barıştırıcı olmak lazım. Yatırıma özendirmek lazım. Şu anda Türkiye 250 milyar dolar civarında ihracat yapıyor. 500 milyar dolar olur. Trilyon dolar olur. Bunu aşılamak lazım ve kimseyi kaçırmamak lazım. Beni örnek alsınlar. Ben pes etmedim. Hapse attılar, 700 yılla yargılandım ben. Sonra ‘pardon’ dediler.
Peki bu kadar güçlü bir insan hapse düşünce ne hissediyor?
Ben morali bozulan bir adam değilim. Sıkıntıya girdiğim zaman hafif bir ter atarım üzerimden. Ondan sonra “Allah'ım bana bir yol bul” derim. Hep yol verdi ama ben de hep mücadele ettim. Doğruyu aradım. Kimsenin malında, mülkünde, canında, namusunda gözüm olmadı…