Jüristokrasi, yargıçlar yönetimi olarak tanımlanmakta.

Jüristokraside yargı kurumunun başındakilerin yorum kabiliyeti ön plana çıkar ve yargıçların yorumları ile şekillenen kanunlar ile ülke yönetilmeye çalışılır.

Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) Türkiye İşçi Partisi’nden (TİP) milletvekili seçilen Can Atalay hakkındaki hak ihlali kararını görüştü. Daire, “AYM’nin hak ihlali kararının hukuki değeri yok” diyerek, karara uyulmamasını kararlaştırıldı. AYM’nin kararı “jüristokratik” diye tanımlandı.

Tarih 24 Ekim 2018... Erdoğan, Beştepe Millet Kültür ve Kongre Merkezi’nde düzenlenen Şura-yı Devlet’ten Danıştay’a Uluslararası Sempozyumu’nda konuştu: “Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı nasıl demokrasinin olmazsa olmaz şartı ise jüristokrasi (YARGIÇLAR YÖNETİMİ) de aynı derecede büyük bir tehdittir. Yargının öncelikle kendi itibarını tehlikeye atan jüristokrasi tuzağına düşmesini engelleyecek en önemli unsur kararlarını verirken yetkilerini aşmamaya göstereceği özendir.”

1 Nisan 2022... O dönem AKP Genel Başkan Vekili olan Numan Kurtulmuş (Bugün TBMM Başkanı) Diyarbakır’da dedi ki: “Türkiye Cumhuriyeti’nin generali Türkiye’nin siyasi işleriyle değil Türkiye’nin savunmasıyla ilgilidir. Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin TİP’ten milletvekili seçilen Can Atalay’la ilgili Türk Silahlı Kuvvetlerimiz, yüksek yargı kendi görevini yapıyor. Bir zamanlar jüristokrasi diye eleştirdiğimiz yargıçlar demokrasisi devri geride kalmıştır. Yargıç, siyaset, sanatçı, öğretim görevlisi kendi işini yapıyor; aklına gelen bir bildiri yayınlayarak siyasete ayar ve nizam vermeye kalkamıyor.”

Hem Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin açıklamasında hem de Cumhurbaşkanlığı  Başdanışmanı Mehmet Uçum’un açıklamalarında “jüristokrasi” vurgusu vardı. Hangisi doğru? Kurtulmuş’un “Jüristokrasi devri kapanmıştır” tespiti mi? Yoksa “AYM jüristokratik bir karar aldı” tespiti mi?

13 yıl öncesine dönelim

Benim aklıma takılan tespitlerden birisi de Mehmet Uçum’un AYM’yi eleştirirken kurduğu şu cümle oldu: “AYM, 2010 Anayasa değişikliğinde yine esastan inceleme yetkisi olmadığı halde ‘her seçmen bir adaya oy verir’ hükmünü iptal ederek FETÖ’cü çetenin HSYK’yı ele geçirmesine sebep oldu.”

13 yıl öncesine dönelim.

12 Eylül 2010 tarihinde, anayasada 26 maddelik bir değişikliği içeren paket, TBMM tarafından kabul edildikten sonra Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından referanduma sunuldu. Referandum sonucunda yüzde 57.88 evet ve yüzde 42.12 hayır oyu çıktı, anayasa değişiklikleri kabul edildi. İşte o referandumun yani Fetullahçıların olmasını çok istediği anayasa değişikliğinin 145’inci maddesiydi.

Okuyalım:  (145. Madde): “Askeri yargı, askeri mahkemeler ve disiplin mahkemeleri tarafından yürütülür. Bu mahkemeler; asker kişilerin, sadece askerlik hizmet ve görevleriyle ilgili olarak işledikleri askeri suçlara ait davalara bakmakla görevlidirler. Devletin güvenliğine, anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlara ait davalar her halde adliye mahkemelerinde görülür. Savaş hali haricinde, asker olmayan kişiler askeri mahkemelerde yargılanamaz. Askerî mahkemelerin savaş halinde hangi suçlar ve hangi kişiler bakımından yetkili oldukları; kuruluşları ve gerektiğinde bu mahkemelerde adli yargı hakim ve savcılarının görevlendirilmeleri kanunla düzenlenir. Askeri yargı organlarının kuruluşu, işleyişi, askerî hâkimlerin özlük işleri, askerî savcılık görevlerini yapan askerî hâkimlerin görevli bulundukları komutanlıkla ilişkileri, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenlenir.”

Ve böylece... “Askeri vesayet”ten “sivil vesayete” yol alındı!

Ya da.

12 Eylül 2010 referandumu ile kabul edilen mevcut anayasaya göre; 22 üyeli HSYK’da, üyelerin dördünü cumhurbaşkanı, üçünü Yargıtay Genel Kurulu, ikisini Danıştay Genel Kurulu, birini Türkiye Adalet Akademisi Genel Kurulu, yedisini adli yargıç ve savcıları kendi arasından, üçünü de idari yargı yargıçları kendi aralarında seçiyordu. Adalet Bakanı ve bakanlık müsteşarı ise HSYK’nın doğal üyesi konumundaydı... 2014’te ne oldu? 2014 yılında yapılan HSYK seçimlerinde hükümet listesi fire verdi. İdari yargıdan 2, yüksek yargıdan ise 3 örgüte yakın isim HSYK üyeliğine seçildi. Bu seçimlerde yaklaşık 14 bin kişilik yargı teşkilatı içinde 5 bin civarında yargıç ve savcı örgüt listesine oy verdi. Eğer Fetullahçılar, 500 civarında bir oy desteği alsaydı, HSYK’da da çoğunluğu ele geçireceklerdi.

Yani...İdari ve yargı anlamında suçlu kimdi? Topu sadece AYM’ye atmak ne kadar doğru?

Hatırlayın.

Fetullah Gülen, 2010 referandumu için “İmkan olsa mezardakilere bile evet oyu kullandırsak” demişti. Referandumdan çıkan “Evet” sonucunu değerlendirmek üzere balkon konuşması yapan dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan, ABD’de bulunan Gülen’e de teşekkür ederek şunları söylemişti: “Buradan okyanus ötesine mesajlar olduğuna göre bizim de bu mesajı verenlere bir cevabımız olması lazım... Okyanus ötesinden bu sürece destek veren tüm kardeşlerimi kutluyorum.”

“Yumruk” olayında cevap bekleyen sorular

“... Bu yumruk bana atılmadı. Benim 2 çocuğum var, o da benim çocuğum yaşlarında. Ben o çocuğu tanımam, bilmem, şahsi bir şeyim yok. Ben o çocuğu affederim aslında, nefis yapmam, o yumruğu onun cahilliğine veririm. Ama o yumruk beni de aştı, benim şahsımı aştı...”

Bu cümleler, TÜGVA’nın Galata Köprüsü’nde düzenlediği “Şehitlerimize rahmet, Filistin’e destek” mitinginde üniversite öğrencisi Ege Akersoy’un yumruk attığı İsmail Aydemir’e ait. Aydemir’in kurduğu cümlenin altını çizelim: “Bu yumruk beni de aştı. Benim şahsımı aştı.”

Soru şu: İsmail Aydemir’i aşan durum ne?

Örneğin... Olayın olduğu 1 Ocak günü, iddiaya göre, Karaköy’deki karakolun önünde bekleyen bazı isimler mi yönlendirdi Aydemir’i?

Örneğin... Basit bir yaralamadan, Türk Ceza Kanunu 216/1’e, yani “Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa tahrik eden kimse...”ye doğru evrilmesi için kimler devreye girdi?

Örneğin... Tutuklanan Ege Akersoy’a tokat atan şahıs neden serbest bırakıldı?

Bu sorulara yanıt bulunduğunda Galata Köprüsü yürüyüşünde yaşanan “yumruk” olayının perde arkası aydınlanabilir!