Başkanlık meselesini yazmakta epey kararsız kaldım. Çünkü malum, “herkese başkan lazım” promosyonu, yandaş manşetlerden bir gün dahi inmiyor...
Amma ve lakin o cenahta tirajlar yerlerde sürünüyor. Üstüne geçenlerde Tayyip Erdoğan bizzat TRT’ye çıktı, basın kart hamili soru memurlarına hiç zahmet vermeden,
kendi çaldı, kendi oynadı, “kim ve neden başkan?” nutku çekti.
Sonuç bir ilk: 12. Cumhurbaşkanı, ekranda moda ikonlarına geçildi.
İzleyici açık seçik, “tarzım değilsin” dedi, başkan forsunu çizdi.

* * *
Rating, retweet, like korkum bu yüzden...
Başkanlık “satan” bir konu değil.
Hele TRT usulü, Küba’da Castro misali, başkan konuşur, herkes de dinler sanılırsa, ilgisizlik kaçınılmaz.
Başka ölçüsü var mı, bence var. Halk ayılır, kamuoyu şirketleri ölçer...
Ve evet, bir ilk daha: Başkanlığa destek, sadece üçte bir oranında.
Tayyip Erdoğan’dan başka, “Başkanlık istiyorum” diye ortalıkla dört dönen siyasetçi olmadığına göre, bu rakamlar herhalde meşhur muhtarların meselesi değil.
(Ayrıca TRT rating hezimetine mükemmel bir sağlama.)

* * *
Cennet ülkemin seçmeni, aslında başkanlığa aşina...
Geçmiş iktidarları sayın bir hele... Menderes dönemi, Ecevit hükümeti,
Demirel iktidarı, Çiller-Yılmaz ortaklığı vb... Bizde iktidarlar, liderin ismiyle anılır, hatırlanır.
Hiç kimse ikinci, üçüncü adam vitrinine bakmaz...
Ama ne bilinir?
Hırsızlık, uğursuzluk, ihanet söz konusu ise, sadece lider değil adamları da hesap verir.
Peki istisnası var mı?
Var, hem de çok taze...
Son Yüce Divan oylaması rezaletinde, başkan da, sülalesi de, adamları da kurta-
rıldı.
Ve necip milletim, başkanlığın neye yarayacağını anladı. O yüzden Başkanlık sistemine destek, Metropol kamuoyu araştırma şirketinin, sık tekrarlanan anketlerine göre,
2012’de yüzde 43.2 düzeyinde iken (en yüksek), 2015 yılında yüzde 34’e (en düşük) geriledi.
Yani seçmen ekranda, manşette gördüğü tarzı hiç beğenmedi.

* * *

Benim geldiğim yerde, “iddiayı ispat sahibine aittir* diye bilinir. O yüzden, gelin hiç karmaşık olmayan bir model kuralım, test edelim.
Koca Türkiye’de iki başkan kalsın, biri Tayyip Erdoğan, Diğeri bağımsızlığı yasayla korunan Merkez Bankası’nın Başkanı Erdem Başçı. İki başkanın ilişkisi , işimize, aşımıza nasıl yansır?
Gelin son bir haftaki gelişmeleri hatırlayalım:
Başkan Erdoğan bağırdı, Başkan Başçı faizi düşürdü.
Başkan Erdoğan beğenmedi, Başkan Başçı 4 Şubat’a toplantı koydu.
Bu sefer piyasa beğenmedi, ABD doları beş günde yüzde 4 yükseldi.
Başkan Başçı korktu, “Belki de faizi düşürmem” dedi, Başkan Erdoğan bağırdı.
Bu kuru gürültüden bakiye ne kaldı derseniz...
Yüzde 4 daha pahalı dolar, kura bağlı olarak gelen benzin zammı.
Yani siz hâlâ faiz düşsün, ihtiyaç kredisi alayım, ev, otomobil sahibi olayım, heves ve hayalinde iken, dünyada düşen pompa fiyatları bizde arttı.
Neden?
Çünkü bir başkan öbür Başkan’a “hayır” diyemiyor.
Zaten ne mümkün, sadece O mu?
Yasama da, yargı da, partisi de “dur” işaretini unuttu.
Zaten Başkan kendisine rakip başkan, hatta memurla bile çalışmak istemiyor.
AKP’deki adamları TBMM’de önerge verecek.
Bürokratlar dört yılda bir değişecek.
Başkanla gelen, başkanla gidecek.
Modern zaman kapıkulu sistemi kurulacak.

* * *

Maalesef, olan oldu.
Bir başkan, 40 akıllıyı kuyu başına topladı.
Ya başkanlık tartışması ile hep birlikte kuyuya düşeceğiz.
Veya Cumhuriyet ve demokrasiyi kuyudan çıkaracağız.
Zerre kadar korkum ve tereddütüm yok, 7 Haziran seçiminde o kör kuyuyu kapatacağız.

DİPNOT

Kürt meselesi uluslararası arenaya taşınınca, en temel kararlar Misak-ı Milli sınırlarının dışına taşıyor. “HDP ile AKP arasında nasıl bir anlaşma var ki, baraj riskine rağmen Kürtler parti olarak seçime girecek?” diye sorduğumda bana kızanlar oldu. Şimdi aynı soruyu Avrupa Birliği soruyor ve üye 28 ülkenin büyükelçileri HDP’ye “Sakın ha baraja takılma” tavsiyesinde bulunuyor. Gerçi HDP bu telkini basın açıklaması ile yalanladı. Ama batılı yönetimlerin Irak ve Suriye Kürtlerinin kaderini Tayyip Erdoğan- İmralı pazarlığına emanet etmeye razı olmadığı da ortada. HDP Meclis’te temsil ve demokrasi açısından gerekli ve tek çare de barajın düşürülmesi.