Bir yabancı gazeteci Tayyip Erdoğan’a “size diktatör diyorlar. Ne düşünüyorsunuz” diye soruyor. Erdoğan, “ben diktatör olsam, siz bana böyle bir sual soramazdınız” diyor. Oysa bu gazeteci yabancı olduğu için bunu sorabiliyor.
Bir Türk gazeteci sorsaydı Cumhurbaşkanına hakaretten kodesi boylardı.
Bu nedenle Türk gazeteciler “diktatör” diyemiyor, “muktedir” sıfatını kullanıyorlar.
Cumhurbaşkanı, “benim mahkemeye verdiğim 300 gazetecinin hepsi şahsıma, aile efradıma ağza alınmayacak küfürler ettikleri için yargılanıyor” diyor.
Oysa örneğin ben dahil Sözcü yazarlarının çoğu kez Tayyip Erdoğan’ın ismini bile zikretmeden yaptıkları eleştiriler nedeniyle tümünün “haklarında hapis istemli hakaret davaları” açılıyor.
Bağımsız ve özgür yargı demokrasi ve hukuk devletinin güvencesi, diktatörlüğün panzehiridir.
Kapı kulu olmayan bir yargının bulunduğu yerde diktatörler neşvünema bulamaz.
Bizim yargı ise genellikle iktidarın tutsağı oluyor. Yüce kurtarıcı Atatürk’e her gün ağıza alınmayacak galiz kelimelerle yapılan hakaretlere karşın hiçbir Cumhuriyet savcısının kılı kıpırdamazken,
Tayyip Erdoğan’ı eleştiren gazetecilere “hakaret davası açmak” başlıca görevleri oluyor.
Eğer Türk yargısı ceberut bir iktidara karşı hukuk adına, bir direnç gösterip, “Türkiye’de hakimler var” dedirtebilseydi, Türkiye bu hale gelmezdi.
Önceleri yapılan anketlerde yargıya güven yüzde 80’lerde çıkıyordu. Şimdi yüzde 20’lerin altına düşüyor.
Ancak, savcı ve yargıçlarda bu olumsuz izlenimi değiştirecek bir azim ve emare görülmüyor.
Yargı ve adalet bir toplumun uygarlığının simgesidir. Toplumsal huzur, güven ekonomi, kültür ve sanat “adil bir yargıyla” şekillenir. Yargı çökerse devlet çöker.
AKP döneminde Türk yargısı şirazesinden çıkarılmış, yargıçlar genellikle adalet, hukuka göre değil, “talimata göre saf tutup, karar veren”bir organ haline getirilmiştir.
Örneğin; HSYK üyeleri: “kaçının sosyal demokrat, kaçının AKP yanlısı, kaçının ülkücü olduklarına göre tasnif ediliyor.”
Mahkemelik olan bir vatandaşın kaderi “hukuka değil, yargıcın siyasi eğilimine bağlı kalıyor.”
Artık yerli, yabancı tüm hukuk bilgin ve otoriteleri Türk yargısının, genellikle iktidarın güdümünde olduğunu beyan ediyorlar.
Bu durumda sürgün oluruz diye korkarak karar veriyorlarsa kutsal kürsüye saygı olarak cübbelerini çıkarmaları gerekir.
Reis diye tanımladıkları kişi kendilerine muhalif olan tüm TV kanallarını haksız, hukuksuz ve yetkisiz olarak kapattırıyor.
“Türk basını için amiral gemisi olan bir gazeteyi bastırtıp, yıkıp, döktürüyor ve gazetenin en popüler yazarını dövdürtüyor”.
Her eleştiriye hakaret diye “hapis istemli”davalar açılarak dünya rekorları kırıyorlar.
Bana ait olmayan bir yazıyı ben yazmışım gibi gösterip, (sırf korkutmak, sindirmek amaçlı) hakkımda şüpheli tanımıyla soruşturma açtırıyorlar.
Şimdi de adeta milletle alay edercesine “bizdeki basın hürriyeti AB ülkelerinde bile yoktur” diyorlar. Güler misin, ağlar mısın?

TANRI BUNLARDAN YANAYSA VAY HALİMİZE


T.C. levhalarını kaldırttılar, Türk kelimesini ağızlarına almadılar, “Türk yok Türkiyelilik var”, “Milliyetçiliği ayaklar altına alacağız” dediler.
Oslo’da “İngiliz mandası gözetiminde” oy uğruna Güneydoğu’yu PKK’ya peşkeş çektiler.
Şimdi paçaları sıkışınca “Türklük, vatan ve bayraktan” söz ediyorlar. Halk da bunları paşa paşa yutuyor.
Davutoğlu “atma Recep din kardeşiyiz”
atasözündeki “Recep’ten” aşağı kalmıyor.
Mitinglerde CHP’yi “PKK’yla bir olmak, koalisyonu engellemek, görevden kaçmakla” suçluyor. Yahu Öcalan’la sarmaş dolaş olan, Oslo ve Öcalan talimatı gereği PKK’ya dokunmayın diyenler kimlerdi? Göz göre göre yalan söylemek Müslümanlığa sığar mı?
Tüm bu rezillikler yaşanırken Davutoğlu bu kez mitinglerde “ALLAH BİZDEN YANA” diye bağırıp duruyor.
Yani, Allah; “17-25 dünyada eşi görülmemiş devlet soyguncularından”,
“Ayakkabı kutuları, hamam keselerinde hırsızlık paralarını saklayanlardan”,
“Evdeki rüşvet paralarını sıfırlatan, yetim hakkı yiyenlerden”,
“Ülkede mezhep ve etnik ayrımcılıkla, insanları birbirine düşman edenlerden yanadır” demek istiyor.
Şimdi sormak lazım; Ey! AKP’ye oy veren cemaati Müslümin,”eğer Allah, hırsızlar, yalan-dolanla halkını kandırıp, dinine ve vatanına kasteden müfterilerin yanında ise onlar cennete, biz cehenneme mi gideceğiz.”
Neticeyi kelam; IŞİD, “tekbir getirip, Allah’ın emri diye” kelle kesiyor.
Bunlar da, “Allah bizden yana” deyip, malı götürüyorlar.
Tanrı İslam’ı da, Türk Ulusu’nu da bu habis (zararlı) mahlukattan korusun.