Köy Enstitüleri Kuruluş Yasasının çıkarılmasının 76. Yıldönümünü kutlayan Avrupa Atatürkçü Düşünce Dernekleri Federasyonu Genel Başkanı Dursun Atılgan, "Bugünkü iktidarın dinci-kinci eğitim sistemine ve bu sistemin yön ve yöntemine bakınca, Atatürkçü bir aydınlanma modeli olan köy ensititüleri hakkında içimden geleni yazıya dökerek paylaşmanın, son derece önemli bir vatan borcu olduğuna inanarak…" diyor.



Avrupa Atatürkçü Düşünce Dernekleri Federasyonu Genel Başkanı Dursun Atılgan, Köy Enstitüleri Kuruluş Yasasının çıkarılmasının 76. Yıldönümünü kutladı.



Avrupa Atatürkçü Düşünce Dernekleri Federasyonu Genel Başkanı Dursun Atılgan, Köy Enstitüleri Kuruluş Yasasının çıkarılmasının 76. Yıldönümünü bir yazı ile kutladı. Atılgan, "Bugünkü iktidarın dinci-kinci eğitim sistemine ve bu sistemin yön ve yöntemine bakınca, Atatürkçü bir aydınlanma modeli olan köy ensititüleri hakkında içimden geleni yazıya dökerek paylaşmanın, son derece önemli bir vatan borcu olduğuna inanarak…" diyor.

"KÖY ENSTİTÜLERİ, DÜNYA ÇAPINDA İLGİ GÖRMÜŞTÜ"

"Köy enstitüleri, sadece eğitimcileri değil, toplumbilimcileri, ruhbilimcileri, siyasalbilimcileri ve nihayet insanbilimcileri çok yakından ilgilendirmişti" diyen Atılgan'ın kutlama mesajında şu ifadelere yer verdi:


Kurtuluş ve Bağımsızlık Savaşımız sırasında bile ATATÜRK, Eğitim ve Öğretim konusuna son derece önem vermiştir. O, Sakarya Savaşı öncesinde, 16 Temmuz 1921'de toplanan Eğitim Kongresi’nde yaptığı konuşmada, bu noktaya değinerek, şunları söylemişti:

"Silahıyla olduğu gibi dimağıyla da mücadele mecburiyetinde olan milletimizin, birincisinde göstermiş olduğu kudreti ikincisinde de göstereceğine asla şüphem yoktur."

Büyük Zafer'in kazanılmasından sonra, kendisine "şimdi ne yapmak isterdiniz?" diye sorulduğunda, "Maarif Vekili olmak ve millî irfanı yükseltmek en büyük emelimdir." diye yanıt vermişti.

1 Kasım 1928'de yeni hârflerin kabûlünden sonra, halkın en kısa zamanda okuma-yazmayı öğrenmesi ve bilgi çağına ulaşacak alt yapının sağlanması amacıyla Millet Mektepleri açılmıştı. Köy enstitüleri ise 1935'ten itibaren dillendirilmeye başlanmıştı. Amaç, Türk İstiklâl ve Cumhuriyeti'ne sahip çıkacak ve savunacak kuşakların önce köylerden başlayarak yetişirilmesiydi. Çünkü nüfusun ezici çoğunluğu köylerde yaşıyordu. Öncelikle, köy çocuklarının eğitim ve öğretiminde nelere dikkat edilmesi gerekmektedir, anahtar cümlelerle belirtelim:

- Köyden gelen çocuklar çok içlidirler;

- Onurlarına çok düşkündürler;

- Alaya alınmaya tahammülleri yoktur;

- Ana-babalarına, evlerine, köylerine çok bağlıdırlar; çabuk özlerler;

- Alaya alındıkları zaman, kimsenin göremeyeceği bir köşeye çekilip kendilerini göz yaşlarıyla avuturlar;

- Dertlerini kolay kolay başkalarına açmazlar;

- Onlar acılarını, göz yaşı gibi içlerine akıtırlar;

- Köy çocukları, birer kapalı kutu gibidirler. İçlerinde cevher saklıdır; bu kutuları kırmadan açabilmek, o cevherleri ortaya çıkarmak, bir sanatçı inceliği ister…

- Öğretmenlikte en büyük başarı burada başlar. Eğer onların okula alıştırılmaları, okulun bir yuva gibi, bir aile ocağı gibi olduğu izlenimi verilemezse, onları okulda tutmak mümkün olamaz. Ama bir kere ısınıp alışırlarsa, onları okuldan, dersten, işten ayırmak mümkün değildir. Sözcük dağarcıkları küçüktür; ama öğrenmeye başlayınca başarılarını görmek insanın içini ısıtır…



Köy Enstitüleri 17 Nisan 1940'ta kabûl edilen bir yasa ile Türk Milleti'nin özgün Eğitim ve Öğretim Sistemi'nin temelini oluşturmuştu. Bu yolla elde edilen başarı, dünya çapında ilgi görmüştü. Köy enstitüleri, sadece eğitimcileri değil, toplumbilimcileri, ruhbilimcileri, siyasalbilimcileri ve nihayet insanbilimcileri çok yakından ilgilendirmiştir.

Çağdaş bir Eğitim ve Öğretim Hakkı'nın insan haklarından birisi olduğunu bilmeyenler, Türkiye'de kişilikli eğitim ve öğretime tahammülü olmayanlar, ülkemizin kalkınmasının eğitim ve öğretimden geçtiğini düşünecek kafa yapısından yoksun olanlar, insanbilim konusunda yeterli inceliği gösteremeyenler, köy enstitülerine düşman kesilmişler ve de ne hüzün vericidir ki, bu kuruluşları bir taraftan "komünist yuvası" olarak göstermeye çalışmışlar diğer taraftan da kız çocuklarının okumasına karşı dini kalkan yaparak, bu özgün kuruluşları kapatmışlardır…

Bugünkü cehaletin, yobazlığın, dinci-kinci-bölücü terörün nedenleri, Türkiye nüfusunun çoğunluğunu oluşturan köylümüzün ve çocuklarının eğitim ve öğretimini baltalayan, daha da açıkçası katleden cehaletçi ve ihanetçi siyasetçilerdir… Bugünkü cehalet ve ihanet ordusu da onların ve ardıllarının ürünüdür…Bu kafa yapısındaki sözde siyasetçileri ve ardıllarını, bugün de şiddetle ve nefretle kınıyoruz…

Şu cümleyi de eklemeyi önemli buluyoruz: Köy enstitülerini kapatan dinci-kinci siyasetçilerin, bugün adları bile unutulmuştur…

Ancak, yaşamını yitiren ya da sürdüren köy enstitüleri mezunlarının pek çoğu, yetiştirdikleri öğrencileriyle, yazdıkları eserleriyle, Türk Dili'ne, Türk Kültürü'ne ve Türk Yazını'na yaptıkları ve yapmakta oldukları belleklerden silinemeyecek ve unutulamayacak katkılarıyla minnetle, saygıyla ve hürmetle anılmaktadırlar…

Bugün de, başta Başöğretmenimiz ATATÜRK olmak üzere, İsmet İNÖNÜ'yü, Hasan Âli YÜCEL'i, İsmail Hakkı TONGUÇ'u, köy enstitülerinde öğretmenlik ve yöneticilik yapmış olan değerli öğretmenlerimizi ve "Millet'in Efendisi'nin" cevherlerini minnetle, şükranla, saygıyla anıyor ve huzurlarında hürmetle eğiliyoruz…"