Geçen hafta sevgili Çorluluların coşkulu katılımıyla gerçekleştirdiğimiz Halk Arenası’ndan dönüşte, İstanbul’daki ödül törenine katıldım.
Etkinlik öncesinde de aylardır göremediğim dostum Burhan Ortak’la The Marmara Oteli’nin Taksim Meydanı’na bakan lobisinde buluşup sohbet ettim.
İyi ki oraya gitmişim. Çünkü aylar süren çabalar ve yığınla harcanan paralarla meydana verilen son şekli de görmüş oldum.
Doğrusunu isterseniz, baktıkça içim sızladı. Çünkü meydan diye bir şey kalmamış, her yer estetikten nasibini almamış eller tarafından ruhsuz, kişiliksiz beton yığınlarıyla doldurulmuştu.
Beton meydana baktım, baktım ve Burhan’a “Eğer burayı alabildiğine çirkinleştirmek için dünya çapında bir yarışma düzenlenmiş olsa, ancak böylesine bir başarı (!) sağlanabilirdi. Gezi’dekileri bir yana bırakırsak meydanda tek bir dikili ağaç kalmamış” dedim.
Burhan itiraz etti. “Yanılıyorsun, bir ağaç kaldı, o da benim diktiğim ağaç” dedi...

* * *

Yıl 1977...
Güneşli bir Nisan günü...
O zamanki adı “Intercontinental” olan otelde çiçekçilik yapan Burhan’a bahçıvanı, çeşit çeşit mevsim çiçekleriyle birlikte bir de fidan getiriyor. “Çiçekleri anladık da bunu niçin getirdin?” diye sorunca “Abi benim paramı hiç aksatmadan ödüyorsun. Ama görüyorum ki bu işten mal mülk sahibi olman mümkün değil! Hiç olmazsa dikili bir ağacın olsun diye bu çınar ağacı fidanını sana getirdim! Tam da dikim mevsimi! Hiç durma hemen dik!” diyor.
Bahçıvan gittikten sonra, boyu ancak bir metreyi bulan fidanı nereye dikeceğini düşünmeye başlıyor.
Otelden çıkıp sağa doğru dönüyor ve bugün Vakıfbank’ın bulunduğu köşebaşında duruyor.
“Tamam!” diyor. “Ağacımı dikeceğim yeri buldum!”
Hemen kazma kürekle bir çukur kazıp, çınar fidanını kendi eliyle oraya dikiyor. Toprağını, gübresini ilave ettikten sonra taksicilere dönüp “Bu ağaç büyüdüğünde gölgesinde oturacaksınız. O nedenle gözünüz gibi bakın” demeyi de ihmal etmiyor!

04dundarugur-kosesi-agac-2-1

Aynı yıl, 1 Mayıs...
İşçi düşmanları Taksim Meydanı’nda yüreklerimizi hâlâ yakan o korkunç provokasyonu sahneliyor.
Silahların patlamasıyla panik halinde kaçışmaya çalışanların birbirlerini ezmeleri sonucunda 34 yurttaşımız hayatını kaybediyor, 130 kişi de yaralanıyor.
Çiçekçi Burhan, cehennemi andıran atmosferde çoğu otel müşterisi en az 10 kişiyi ezilerek ölmekten kurtarıyor.
O, o gece yatağında sağa döndüğünde ezilen insanları görüyor, soluna kıvrıldığında karşısına ambulanslara taşınan kanlı bedenler çıkıyor!
Kabus görmekten gözlerini kırpamıyor.
Ve karabasanlar arasında aklına, yaklaşık 20-25 gün önce diktiği o minicik çınar ağacı fidanı geliyor.
Sabahı beklemeden yatağından fırlıyor ve doğruca meydana koşuyor.
Bir de ne görsün?...
Neredeyse taş taş üstünde kalmayan meydanda diktiği fidan dimdik durmuyor mu!
Mucizeye çocuklar gibi seviniyor, fidanı okşayıp öpüyor...
O günden sonra onu biricik oğlu Yiğit gibi seviyor!
Zaman içinde o meydanda yaşanan sayısız tarihi olaya tanıklık eden çınarın boyu şimdilerde 30 metreyi buluyor...

* * *

Kahvelerimizi içip aşağı indik.
Taksim Meydanı’nda kalan tek dikili ağacı birlikte sevdik...

* * *

O ağacına gururla bakıyordu.
Ben de, henüz 14 yaşında iken Kars’tan yola çıkıp, bilet alabilecek parası olmadığı için hayvan yüklü vagonlarda saklanarak İstanbul’a gelen dostumun yüreğini dolduran insan ve canlı sevgisinin, Taksim başta olmak üzere tüm İstanbul’u beton yığınına dönüştüren büyük ihanetin sorumlusu “taş kalplilere” de nasip olmasını diliyordum!..

sozcu-banner-1