“Öğrenci Andı’nın yasaklanması hatalı, talihsiz ve tehlikeli” diyen emekli Büyükelçi Şükrü Elekdağ’dan çarpıcı yorumlar:

“Türküm, doğruyum, çalışkanım,
İlkem; küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir.
Ülküm; yükselmek ileri gitmektir.
Ey büyük Atatürk!
Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim.
Varlığım Türk varlığına armağan olsun.” Ne mutlu Türk’üm diyene!
Sevgili okurlarım,
İlköğrenim okullarında 1933’ten beri çocuklarımıza okutulan “Öğrenci Andı”, 2013 yılında AKP iktidarı tarafından yasaklandı. Aradan 5 yıl geçtikten sonra Danıştay, öğrencilerin Andımız’ı eskisi gibi her sabah dersten önce hep birlikte okumaları yolunda bir karar aldı. Ancak, Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), yargının bu kararını uygulamayacağını açıkladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan da MEB’in tutumunu desteklerken şunları söyledi:
“Ben Türk’üm ama Türkçü değilim. O başka bir şey!.. Irkçılık bizim dinimizde yasaklanmıştır. Her etnik unsur kendi etnik unsuruyla iftihar edebilir. Sizin Türkçülük yapma hakkınız var ama, (o zaman) benim Kürt vatandaşımın (da) Kürtçülük yapma hakkı doğar. Asla bunu ırkçılık yapma boyutuna taşımayalım. Bunu yaptığınız anda ayrımcılık yapmış olursunuz. AK Parti olarak bu yanlışa düşmedik.”
Cumhurbaşkanı ayrıca Türkiye’nin İstiklal Marşı’ndan başka andı olmadığını da vurguladı.
Bugünkü söyleşimizde tüm öngörüleri doğru çıkan bilge diplomat, emekli Büyükelçi Şükrü Elekdağ ile AKP iktidarının Andımız rahatsızlığının nedenlerini değerlendireceğiz.

★★★

UĞUR DÜNDAR (UD): Sayın Elekdağ, söyleşimize, Danıştay’ın kararının içeriğini ele alarak başlayalım.

TÜRK SÖZCÜĞÜ IRKIN DEĞİL MİLLETİN ORTAK ADIDIR

ŞÜKRÜ ELEKDAĞ (ŞE): Önce “Öğrenci Andı”nın amacının, çocuklarımıza, ümmet ve ırkçılık kavramları yerine, Türk ulusu bilinciyle yurt ve millet sevgisini aşılamak, doğruluk ve çalışkanlık gibi erdemler kazandırmak olduğunu belirteyim. 2009’da andın “ırkçı söylemler içerdiği ve tercih hakkını kaldırdığı” gerekçesiyle kaldırılması talebiyle açılan dava, 8. Daire tarafından 18 Şubat 2011’de oy birliğiyle reddedilmişti. Cumhurbaşkanı’nın yaptığı konuşmada savunduğu “Türküm” demenin “ayrımcılık” ve “ırkçılık” olduğu görüşünü temelden çürüten bu karar şöyledir: “Anayasa’nın 66. maddesinde, Türk Devleti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes, Türktür hükmüne yer verilmiştir. ‘Türk’ kelimesi bir ırkın değil, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde yaşayan dili, ırkı, rengi, cinsiyeti, siyasi düşüncesi, felsefi inancı, dini, mezhebi ne olursa olsun tüm vatandaşların bir araya gelerek oluşturdukları, herkesi kapsayan ve kucaklayan “milletin ortak adı”dır. Aksi yöndeki davacı iddialarına itibar edilmemiştir. Nitekim Anayasamız’da Türk Devleti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkesin herhangi bir ayırıma tabi tutulmaksızın Türk olduğu belirtilmiştir. Açıklanan nedenlerden dolayı davanın reddine karar verilmiştir.”

(UD): Kararın çok açık ve net olmasına karşın sizin düşüncelerinizi alayım...

TÜRKÜM DEMEK ASLA IRKÇILIK DEĞİLDİR

(ŞE): Bu karar üzerinde kısaca durmakta yarar var. Kararda vurgulandığı üzere, Anayasa’ya göre “Türk” etnik bir unsurun adı olmayıp, vatandaşlarımızın ortak adıdır. Türk milleti ifadesi de belli bir ırkı veya etnisiteyi tanımlamayıp, bir üst kapsayıcı ve birleştirici kavramdır. Yani, Cumhurbaşkanı’nın iddia ettiği gibi “Türküm “ demek, asla ırkçılık değildir!.. Keza, Anayasa’ya rağmen, Cumhurbaşkanı’nın yaptığı gibi, “Türk”’ü etnik bir unsur addedip, halkımızın Türk, Kürt, Abaza, Çerkes diye ayrıştırılması ise, ayrımcılığın ta kendisidir !..

(UD): Danıştay’ın 2011 kararı üzerine Andımız okullarda okunmaya başlamıştı. ama MEB 2013’te yine yasakladı. Bunun nedenini açar mısınız?

ANDIMIZIN YASAKLANMASININ NEDENİ 2013’DEKİ AÇILIMDI

(ŞE): 2013 yılı Öcalan’la açılım müzakerelerinin yoğunlaştığı bir yıldı. 30 Eylül’de hükümet bu müzakereler bağlamında Öcalan ile PKK’lıları tatmin etmek amacıyla bir “Demokrasi Paketi” açıkladı. Paketteki önlemler arasında “Öğrenci Andı”nın yasaklanması da yer alıyordu. Bunun üzerine Türk Eğitim-Sen 8 Ekim’de MEB’nın bu konudaki düzenlemesinin iptali amacıyla Danıştay’a başvurdu... Danıştay 8. Dairesi uzun süren bir inceleme süreci sonunda 19 Ekim 2018’de verdiği kararla Andımız’ın yasaklanmasının hukuksuz olduğuna hükmetti. Karar özetle şu üç noktayı vurguluyor:

1) “Öğrenci Andı’ndaki kavram ve ilkeler Anayasa’da yer alan kavram ve ilkelerdir.”

2) Andın amacı, çocuklarımızda aidiyet duygusunun güçlendirilmesine ve değer oluşumuna katkıda bulunulması ile “Türk Devleti’ni ve milletini ebediyete kadar yaşatacak, çağdaş uygarlık ve medeniyetin ortağı ve öncüsü yapacak, toplumun ve kişilerin refah, huzur ve mutluğunu sağlayacak yeni nesillerin yetiştirilmesidir”.

3) Andın kaldırılması hiçbir bilimsel gerekçeye dayanmamaktadır. Ünlü tarihçimiz İlber Ortaylı’nın da Danıştay kararını dikkatle incelediği anlaşılıyor. Zira, bu kararı kuvvetle överek “Andımızın kalkması yanlıştı ve küstahlıktı” dedi.

(UD): İlber Ortaylı gösterdiği yüreklilikle akademik camiaya örnek oldu!.. Karar temyiz edilmiş bundan bir şey çıkar mı?

KARARIN DEĞİŞMESİ İÇİN KÜLLİYEYE DAVET ETTİ

(ŞE): Çıkmaz!.. Karar bu konuda son sözü söyleyecek olan Danıştay İdari Dava Daireler Kurulu’na (İDDK) havale edildi. Ancak, bildiğiniz gibi Cumhurbaşkanı, Danıştay hakimlerini külliyeye davet etti ve - basında yer alan iddiaya göre - karar nedeniyle onları azarladı. Bu baskıdan sonra ben İDDK’ın iktidarın çizgisinden çıkabileceğini zannetmiyorum.

(UD): Sadece bu olay Türkiye’de yargıya olan güven azalmasını daha da körüklemez mi?

(ŞE): Kesinlikle öyle!.. Anayasa’nın 138. maddesine göre “Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez, genelge göndermez, tavsiye ve telkinde bulunamaz.” Fakat, Cumhurbaşkanı, yargı bağımsızlığının temel dayanağı olan bu Anayasa hükmünü çiğnemekte beis görmemiştir. Burada belirtilmesi gereken bir husus da, Danıştay’ın kararını, Anayasa’yla kendisine verilen yetkiler çerçevesinde kalarak, bu yetkileri aşmadan verdiğidir. Bu nedenle iktidarın iddia ettiği gibi ortada bir “yerindelik” sorunu da yoktur.

(UD): Medyada iktidarın bu tutumunun, yerel seçimlerde Kürt kökenli vatandaşlarımızın oylarını kaybetme endişesinden kaynaklandığı yolunda yorumlar yapılıyor...

ANDI OY KAYBETME ENDİŞESİYLE YASAKLADI

(ŞE): İktidar 2013’te “Öğrenci Andı”nı Öcalan ve PKK’ya verilen ödünler kapsamında yasakladığına göre, bu yorumun yanlış olduğu söylenebilir mi? Düşününüz bir kere... Ülkenizin en yüksek idari mahkemesi peşpeşe verdiği kararlarla “Öğrenci Andı”nı ısrarla savunuyor. Bu andın amacının Atatürk’ün mirası Türk Ulus Devleti’nin yaşatılıp çağdaş uygarlık düzeyine erişmesini sağlayacak vatan sevgisiyle dolu fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesillerin yetişmesine katkıda bulunmak olduğunu belirtiyor. Buna rağmen ülkenizin iktidarı Anayasa’yı da ihlal pahasına seçim kaygılarıyla andı yasaklıyor. Bu çok hazin ve kahredici bir durum!..


Şükrü Elekdağ, Danıştay kararını şöyle değerlendirdi: “Anayasa’ya göre Türk, etnik bir unsurun adı değil, vatandaşlarımızın ortak adıdır.” Şükrü Elekdağ, Danıştay kararını şöyle değerlendirdi: “Anayasa’ya göre Türk, etnik bir unsurun adı değil, vatandaşlarımızın ortak adıdır.”

ANDIMIZIN, “ASABİYET TEORİSİ”YLE İLGİSİ


(UD): Cumhurbaşkanı konuşmasında “Türkçülük” ile “ırkçılığı” aynı kefeye koyuyor ve “ırkçılığın” dinimizde yasaklanmış olması nedeniyle “Türkçülüğü” de zararlı bir kavram olarak değerlendiriyor. Bu yaklaşımı nasıl yorumluyorsunuz?

(ŞE): Cumhurbaşkanı’nın ısrarla tekrarladığı ve belirttiği bu görüş hatalı, talihsiz ve tehlikelidir!.. Hatalıdır, çünkü Cumhurbaşkanı’nın anlayışına göre, Türkçülük ile ırkçılık eşanlamlı siyasi akımlardır. Oysa bugün biz Türkçülükten, Atatürk milliyetçiliğini anlıyoruz. Atatürk milliyetçiliği, kafatasçılığı reddeder, demokrasiyi hedefler, dünya ile barışıktır, başka milletleri ne hakir ne de kendinden üstün görür. Bugünkü anlamıyla Türkçülük veya onunla eş anlamlı olan Atatürk milliyetçiliği, Kurtuluş Savaşı sürecinde oluşan millet olarak var olma, yaşama ve ilerleme azminin ürünüdür. Bu dönemde Türk milliyetçiliği, Misak-ı Milli bağlamında somut anavatan kavramıyla bütünleşmiştir. Bu dönüşümde Atatürk, Türklük üst yapısı altında milli birlik ve beraberliğin sağlanması için ırkı ve inancı ne olursa olsun kendini Türk hisseden herkesi Türk addetmiş, Türk milletini ırk esasına dayandırmamış ve “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türk halkına Türk milleti denir” demiştir. Şimdi Cumhurbaşkanı’nın görüşlerinin tehlikeli yönüne gelelim. Bu tehlikeyi, büyük İslam düşünürü İbn Haldun’un daha 14. asırda geliştirmiş olduğu “asabiyet teorisiyle” izaha çalışacağım. “Asabiyet”, bir toplumu oluşturan bireyler arasındaki dayanışma ruhudur. Yardımlaşma, ortak savunma ve dış tehdide karşı kolektif eylem gücüdür. Maddi imkanları olsa dahi, “asabiyeti” zayıf olan bir toplumun/devletin savunma refleksleri ve gücü zayıf olur, ömrü kısalır. Özetin özeti, “asabiyet teorisi” budur. Bedevi toplumlar/ devletler için geçerli olan bu teori, bugünün modern devletleri için de geçerlidir. Türkçülüğü ırkçılık olarak nitelemek ve onu sürekli aşağılamak Türk halkının asabiyetini tahrip eder, aidiyet duygusunu yozlaştırır ve onu dejenere bir kitleye dönüştürür, Bu bakımdan Cumhurbaşkanı’na naçizane tavsiyem, Cumhuriyet’in bu 95. doğum gününde eğer “bir olan, iri olan, diri olan” bir Türkiye istiyorsa onun asabiyetini tahrip edecek söylemlerden kaçınmasıdır.