ACAYİP YAZILAR

Delinin biri Rusya’dan bir füze sallasa


Hayli uzun zaman oldu değil mi şu S-400 füzelerini konuşmaya başlayalı?
Amerika’yı dize getireceğimizi düşünerek Rus füzesi alacağımızı açıklamıştık.
Daha önce Çin füzesinde olduğu gibi NATO ve Amerika’nın “Aman ne yapıyorsun?” diyeceğini, sonra da bize gizliden tavizler vereceğini düşündük zahir yine.
Ama bu kez tutmadı.
Şimdi açılmadık paketler halinde S-400’ler elimizde.
Ama bir türlü kuramıyoruz, “Gelecek Nisana hazır olacak” dedi AKP Genel Başkanı.
Bana göre gelecek nisana kadar pazarlıklar sürecek demek ki.
Şimdi bunların hepsini bir kenara bırakalım, biraz dalgamızı geçelim ve hayal dünyamızı çalıştıralım.
Pazar günü fena gitmez hani diye düşünüyorum.
Hep soruyorum ya “Bu S-400’lerin düşman tanımı nasıl olacak?” diye ve cevap alamıyorum bir türlü.
Öyle ya elimizdeki Patriot’lardan olsa, örneğin herhangi bir NATO füzesine, uçağına, tankına, topuna karşı duyarlı, onlara düşman muamelesi yapmıyor.
Oysa örneğin bir Rus uçağı gelecek olsa bakın neler olur.
Demek ki Rusların sistemi de bunun tersi olacaktır.
Şimdi şöyle bir manzara düşünelim.
Delinin biri Moskova’dan düğmeye bastı ve nükleer bomba yüklü bir füze Ankara’ya doğru yola çıktı.
Soru bir: S-400 sistemi anında harekete geçecek ve gelen füzeyi düşürecek midir?
Soru iki: S-400 Rus füzesini düşman kabul etmeyip sessiz kalırsa buna karşı Kürecik’teki Amerikan radarı durumu görüp harekete geçecek midir?
Soru üç: Rus nükleer füzesini gören Kürecik’in bunu Arizona’ya bildirmesinden sonra Akdeniz’deki Altıncı Filo’ya bağlı gemilerden karşı füze atılacak mıdır, yoksa Amerikalılar “Valla füze Ankara’ya gidiyor bizi ilgilendirmez” mi diyecektir?
Soru dört: Altıncı filodan bir geminin karşı füze atması halinde o ana kadar sakin sakin oturan S-400 bu kez harekete geçecek ve Amerikan füzelerini vuracak mıdır?
Şimdi gelelim sonuçlara.
Sonuç bir: Rus füzesi gelirken S-400 harekete geçti ve karşı füze attı. Bu durumda Ankara kurtulur.
Sonuç iki: S-400 Rusya’dan gelen füzeye ses çıkarmadı, Amerika durumu gördü ama o da bana ne dedi. Bu durumda Ankara gitti.
Sonuç üç: Rus füzesi gelirken S-400 sessiz kaldı, Amerika durumu fark edip Rus füzesini vurmak için karşı füze attı, havada Amerikan füzesi gören S-400 harekete geçip Amerikan füzesini patlattı. Bu durumda Ankara gitti.
Şimdi gelin olayı bir de tersine çevirelim; Rusya değil Amerika Ankara’ya bir füze salladı. S-400’ler harekete geçti, bunu gören Kürecik devreye girdi, altıncı filodan atılan bir füze, Ankara’ya giden füzeye atılan S-400 füzesini imha etti.
Sonuç: Ankara yine gitti.
Ordumuzun komutanları herhalde bu olasılıkları düşünmüş ve değerlendirmiştir, olsun, bu yazıyı onlar da bir pazar eğlencesi olarak okusun o zaman.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Olympus has fallen, London has fallen ve Angel has fallen


Sinemalarda yeni bir film gösterime girdi.
Orijinal adı “Angel has fallen” olan filmi Türkçe’ye “Kod adı Angel” olarak çevirmişler.
Film bir üçlemenin son filmi.
Esas oğlan hep Gerard Butler.
Birinci filmde teröristlerin Beyaz Saray’ı inanılmaz bir baskınla ele geçirmesi anlatılıyordu.
İkinci filmde teröristler bu kez iki yıllık bir çalışmadan sonra Londra’nın her tarafını bombalarla donatmışlardı ve pek çok dünya liderini öldürmeyi başarmışlardı.
Üçüncü filmde ise bu kez Amerika’da kalkışılan bir darbe konu alınmış.
Üç filmin de ortak özelliği, elbette Amerika demokrasisinin kazanması, esas oğlanın tam bir Amerikalı vatansever olarak ülkesini kurtarması, tüm dünyanın gözyaşı içinde Amerikan duygusallığını görmesi.
Ancak bu üç filmde bir ortak özellik daha var.
Her üç filmde de terörün gözünü karartması halinde ne kadar akla hayale gelmedik eylemlere başvurabileceğini yüzümüze çarpıyor.
İlk filmde Beyaz Saray’a aynı anda hem havadan hem karadan yüzlerce silahlı terörist saldırıyor. Bu beklenmedik saldırıya karşı Amerika’nın çok güçlü güvenlik teşkilatları hiçbir şey yapamıyor.
İkinci filmde iki yıllık bir çalışma sonunda Londra’nın birçok yerine etkili bombalar yerleştiriliyor. Polisin bir bölümü satın alınıyor ve dünya liderlerinin bir araya geldiği bir günde her tarafta bombalar patlıyor ve bir çok ülkenin lideri öldürülürken polislerin yarıya yakını da teröristlerle birlik oluyor.
Üçüncü filmde ise bir kuş büyüklüğündeki yüzlerce dronla saldırı yapılıyor.
Bu dronlar intihar dalışı yapıyorlar ve çarptıkları yerde patlıyorlar. Filmin bu çok önemli sahnesini izlerken aklıma S-400’ler veya F-35’ler üzerinde kopan fırtınalar geldi. Ayrıca bunlara ödenen çok yüksek fiyatları düşündüm.
Oysa belki de günümüz savaşlarında artık bunlar kullanılmayacak bile.
Kuş büyüklüğünde hatta böcek kadar olan ve içinde küçük patlayıcılar olan milyonlarca dronun bir kente, bir askeri birliği saldırdığını hayal edin.
Elinizdeki S-400’ler, Patriotlar, F-16’lar, SU-57’ler çare olabilecek mi?

KOMİK

Pazar güzellemeleri


Ahmet Zeki Yeşil bu hafta da güzel cümleler göndermiş.

Polis, arabamı durdurup sordu:
“Alkol aldık mı?”
“Aldık ama bagajda.”



Dolmuşa binerken sordum:
“Otobüs terminalinden geçiyor musunuz?”
Şoför: “Kim dedi geçmez diye…”




Taksim’de adres sordum:
“Osmanlı Sokak nerede?”
“Osmanbey’de olması lazım.”
(Mantıken öyle ama değil, Beyoğlu’nda).



Otobüs durağındayım…
“İki saattir otobüs bekliyorum.”
“Otobüs zaten iki saatte
bir geliyor.”




Çöpleri karıştıran çocuğa sordum:
“Ne arıyorsun?”
“Şiş arıyorum. Bulursam, çöp şiş yapacağım…”



“Rejim değişti mi?”
“Bilmiyorum.”
“Kim bilir?”
“Bilirse, Türkiye Diyetisyenler Derneği bilir…”




Kadın: “Eskiden çok mutluydum.”
Adam: “Ne kadar eskiden?”
Kadın: “Çocukken…”

ÇOK GÜLDÜM

Bu pazara üç fıkra


Geçen pazar yazım yoktu. Haliyle fıkralar da olmadı. Yıldırım Tuna bu hafta üç fıkra göndermiş. Buyrun birlike okuyalım;

Adını yanlış yazmışlar da


İki adam gecenin geç saatlerinde partiden dönerlerken kestirme olsun diye mezarlıktan geçiyorlarmış..
Mezarlığın tam ortasına gelmişler ki tap-tap-tap diye bir ses karanlıkların, esrarlı gölgelerin arasından gelmeye başlamış.
Korkudan titreyerek, nefeslerini tutarak, sisleri dağıtarak mecburen yollarının üzerindeki sesin kaynağına yaklaşmışlar.
Bir bakmışlar ki yaşlı mı yaşlı bir adam mezarın birine oturmuş, elinde çekiç ve keski, mezar taşını oyuyor..
“Ooohh!” demiş adamlardan birisi “Usta bizi korkudan öldürüyordun!.. Vallahi hayalet sandık. Gecenin yarısında çalışıp da ne yapıyorsun?” Yaşlı adam “Cahil hergeleler” demiş homurdanarak.. “Adımı yanlış yazmışlar da!”

Bu benimki değil..


Hırsız öğleden sonra elinde silahla bir eve girmiş, silahını yataktaki adama doğrultarak önce yanındaki kadını sıkıca ellerinden, ayaklarından bağlamış, ağzını da bir koli bantı ile kapatmış, adama dönüp “Şimdi hemen evde ne para ve mücevherler varsa getiriyorsun” demiş.
“Arkadaşım ne varsa inan hepsini fazlasıyla getireceğim” demiş adam, “Ama n’olur şu kadının iplerini çözüp hemen ama hemen serbest bırak gitsin.”
Hırsız “Ooo.. Karını çok seviyorsun anlaşılan” demiş sırıtarak.
“Yok ” diye cevap vermiş adam, “O komşunun karısı.. Benimki eli kulağında eve gelmek üzere!”

Çöpçatanla kız bulursan olacağı bu


Hayli tutucu bir aile 30 yaşına gelip hâlâ evlenemeyen oğullarına gelin aramaktan sonuç alamayınca sonunda mahalle mahalle dolaşıp çöpçatanlık yapan bohçacı kadına başvurmuşlar.
Bohçacı, evlenmek isteyen delikanlıya ve ailesine bir sürü sorular sormuş, eş ve gelin olarak ne tip beklentileri olduğunu öğrenmiş.
Haftalar sonra bohçacı harika bir kız bulduğunu müjdelemiş.. “Yaşı tam isteğinize göre..” demiş, “Ev işlerinde bir uzman sanki.. Harika bir aşçı, çocukları çok seviyor, o da büyük bir aile özlemi içinde, çıtı pıtı, müthiş de güzel!”
Aile çok çok mutlu olmuş.
“Hemen randevu al, gidip isteyelim” demişler, hatta düğün hesaplarına başlamışlar. Her şeyi ses çıkarmadan izleyen oğlan nihayet bohçacıyı bir köşeye çekip fısıltıyla sormuş.
“Acaba yatakta da iyi midir?” Bohçacı “Tam emin değilim” demiş, “İyi diyenler de var, beş para etmez diyenler de.”