1 Nisan gününden itibaren nasıl bir Türkiye’de uyanacağımız bugün belli olacak!
Milletçe sandığa gidiyoruz.
96 yıllık Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en tartışmalı seçimidir bu...
Ak mı kara mı, bu akşam saçımız önümüze düştüğünde göreceğiz.
Mutlaka sandığa gitmeliyiz. Verilen her oy kutsaldır ve bu bir namus borcudur. Bir tek oyun bile önemli olduğunu unutmamalıyız.
Ülkeler çağdaş, uygar, temiz, düzgün ve dürüst yönetimlerle rahata ve refaha kavuşur. Onları seçecek olan da halkımızdır.
İnsanlarımız haftalardır her adayı gördü, dinledi, değerlendirdi. Seçmen, inanıyorum ki, halkını seven, ülkeye hizmet etmekten başka bir amacı olmayan, özverili adayları destekleyecek ve onları seçecektir.
Kendi yaşam tarzımızı, rahat ve huzurumuzu, bugün vereceğimiz oyların belirleyeceğinin bilincinde olmalıyız.
Milletlerin yaşadığı acı ve tatlı bütün olaylar kader değil, kendi kararları, kendi tercihleridir.
Bu ülke, 82 milyon insanımızın yuvasıdır ve demokrasi, birlikte huzurlu yaşamanın şemsiyesidir. Sonuçlar, dilerim milletimize hayırlı olur!



Sevgili okurlar... Bugün, genel seçimlerden çok daha heyecanlı bir hale getirilen yerel seçimler ve seçim yasakları var!
Bu nedenle seçim dışı konulardan bahsetmek zorundayız.

★★★

Tarih profesörü İlber Ortaylı hocaya televizyon programında sordular:
“Osmanlı İmparatorluğu neden geri kaldı? Koca imparatorluk neden çöktü?”
Gerici palavrasına son veren Prof. İlber Ortaylı uzun uzun anlattı, bu konuda birçok yazı kaleme aldığını belirterek sorulara cevap vermeye çalıştı.
İlber Hoca’nın anlattıkları, yazdıkları, yorumları doğrudur. Fakat bana sorarsanız bunlar çok uzundur. Bizim halkımız uzun lâfı sever ama uzun okumayı hiç sevmez!
Toplumumuzun Avrupa’dan geri kalışının temelinde eğitim ve öğretime boş vermişlik vardır.
“Okuyan Avrupa” bizi her alanda geçmiştir!

★★★

“Osmanlı neden geri kaldı, neden battı?” sorularının cevabını ben, matbaaya ve okumaya bağlıyorum.
Alman Gutenberg matbaayı icat eden kişi değildir ama modern matbaacılığın babasıdır.
Gutenberg’in Avrupa’da ilk matbaayı 1440 yılında Strasburg kentinde kurduğu kabul edilir.
Batı’dan 287 yıl sonra 1727 yılında Osmanlı İmparatorluğu’nda ilk matbaayı kuran Macar asıllı İbrahim Müteferrika, “Osmanlı toplumu okumayı sevmiyor, bunu bir angarya kabul ediyor. İşte bu devletin bekasıyla ilgili önemli bir sorundur” demiş, tüm zorluklara ve yobazların engelleme gayretlerine rağmen, Padişah III. Ahmet’ten izin almayı başararak İstanbul’da ilk matbaayı kurmuştu.
Müteferrika 1745’te 71 yaşında öldüğü zamana kadar sadece 17 kitap bastı.
İlk iki kitap 1000, üçüncü kitap 1200, daha sonrakiler sadece 500’er adet basıldı. Baskı sayısının azalması, kitapların satılmamasındandı...
Okumayan, eğitim görmeyen, öğrenmeyen bir toplumun ayakta kalması mümkün mü?
Osmanlı İmparatorluğu 1922 yılında tarihe karıştığında Osmanlı halkının yüzde 95’i ümmi idi, okuma-yazma bilmiyordu!

★★★

Atatürk gibi, yüzlerce yılda bir kez yetişen büyük dahi, o muhteşem adam, geri kalmış bir toplumdan yepyeni bir devlet yarattı.
Bu eşsiz bir mucizedir ama içimizden bazıları bunun değerini bilmiyor!
Ulusumuza bu ülkeyi armağan eden Atatürk’e karşı artan yobaz saldırılar, ülkemizin Osmanlı Devleti gibi çağdaşlıktan uzaklaşıp, Batı toplumlarından (teknolojide, sanatta, sporda, hemen her dalda) geri kalmasına yol açıyor.
Uygarlığın ve gelişmenin anahtarı Atatürk ve Atatürk ilkeleridir.

Köpek deyip geçme!


Arnavutluk’ta köpekler “hem hem” diye ses çıkartır.
Çin’deki köpekler “bap bap” der.
Yunanistan’daki köpekler “gav gav” diye bağırır.
Ukrayna köpekleri “haf haf” derler.
Bu ses İzlanda’da “voff voff”, Endonezya’da “gong gong”, İtalya’da “bau bau”dur.
Türkiye’de köpekler “hav hav” der.
Sizin anlayacağınız, ortak bir dil yoktur. Her ülkenin köpekleri ayrı ses çıkartır.
Bir de iki ayaklı köpekler vardır. Bunlar, sahiplerinin önlerine attıkları kemikleri hak etmek için gerçek köpeklerden daha çok havlarlar!
Günümüzde böylelerine çok rastlıyoruz!

TEBESSÜM

Mirasyedinin kaderi!


Ailesinden miras kalanları hovardaca yiyip bitiren bir mirasyedi, Nasreddin Hoca’ya gidip:
“Aman hocam, ne varsa sende var, ne olursa senden olur. Elimde, avucumdaki her şeyi harcadım, beş param kalmadı. Derdime bir çare bul!” diye yalvarmış.
Nasreddin Hoca “Merak etme, üç yıl sonra bu dertten kurtulursun” demiş.
Mirasyedi gencin gözleri umutla parlamış:
“Üç yıl sonra zengin mi olacağım?”
“Hayır” demiş Nasreddin Hoca “Zengin olmayacaksın ama züğürtlüğe alışacaksın!”

GÜNÜN SÖZÜ

Küçümseme kimseyi, nokta da küçüktür ama bitirir cümleyi!