Seçimler gibi Suriye’de siyasetin ana gündemi olmaya devam ediyor. Cumhurbaşkanı’nın “Bir gece ansızın girebiliriz” demesinin üzerinden aylar geçti, henüz Fırat’ın doğusuna gidemedik.

1998 yılında imzalanan “Adana Mutabakatı”nı, Putin hatırlattı. O mutabakat, ilk haliyle kalmadı ve 2010 yılında terörle mücadele konusunda iki ülkeye de ortak sorumluluklar yükler hale dönüştürüldü. Suriye’nin hakim olmadığı bölgede terör örgütleri bulunduğu ve bundan Türkiye zarar göreceği için müdahale hakkımız olduğunu yorumlayanlar da var.

HASIM DEĞİL, DOST

Suriye konusunda kafa yoran yalnız iktidar değil, muhalefet de bu konuda çalışıyor, görüş ve önerilerini emekli Büyükelçi CHP Genel Başkan Yardımcısı Ünal Çeviköz zaman zaman ilgili makamlara aktarıyor. AKP’den hayli farklı olan CHP’nin yol haritasına bakalım:

1- Türkiye, Suriye yönetimi ile en kısa zamanda temas kurmalı, Suriye’nin toprak bütünlüğüne ve egemenliğine verdiği desteği ve duyduğu saygıyı açıkça belirtmelidir. Şam yönetimi ile ABD dahil herkes görüşürken, Suriye’nin en önemli komşusu olan Türkiye’nin bunu yapmamasının ulusal çıkarlarımız açısından makul ve geçerli hiçbir nedeni yoktur. İleride koşullar değiştiğinde yine aynı coğrafyada komşu olarak yaşamaya devam edeceğimiz Suriye ile hasım değil dost olarak kalmak ülkemizin güvenliği ve bölgemizin istikrarı için kritik önemdedir.

TARAF OLUNMASIN

2- Suriye toprakları üzerinde bir güvenli bölge oluşturulması tartışmalarına taraf olunmamalıdır. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararına veya Suriye devletinin davetine dayanmaksızın kurulacak bir güvenli bölge hukuki temelden yoksun olacaktır. Uluslararası hukuka uygun olmayan, dolayısıyla meşru olmayan böyle bir durumda, söz konusu bölgede yaşanacak her türlü ihlal ve suçlardan bu bölgede silahlı unsurlar bulunduran ülkeler sorumlu tutulacaktır. Ayrıca, böyle bir bölgenin kurulması, ülkede devam eden çatışmaları uzatacak ve Suriye’nin siyasi birliğinin ve toprak bütünlüğünün korunmasını zorlaştıracaktır.

ZATEN GÜVENLİ OLUR

3- Esasen, Suriye’de bir güvenli bölge oluşturulmasına gerek de yoktur. Suriye toprakları üzerinde güvenliğin sağlanması Suriye yönetiminin sorumluluğunda olmalıdır. Suriye ordusu söz konusu bölgede kontrolü sağladığında o topraklar zaten güvenli hale gelecektir. Türkiye’nin düşünmesi ve planlaması gereken Suriye topraklarında daha çok askeri varlık oluşturmak değil Suriye’den güvenli bir çıkış stratejisi geliştirmek olmalıdır.

4- Türkiye, Suriye Kürtleri ile Şam yönetimi arasındaki diyaloğu desteklemeli ve Suriye’de yeni anayasa yapım sürecine yapıcı katkı vermelidir. Suriye’nin iç barışının sağlanması ertesinde, Kürtlerin Suriye’nin bir unsuru olarak Suriye yönetimiyle uyum içinde yaşamlarını sürdürmeleri ülkenin birlik, bütünlük ve huzuru bakımından şarttır. Suriye halkının bütün unsurlarıyla huzurlu olması, Türkiye’nin Kürt sorunu açısından da olumlu yansıma sağlayacaktır. Sadece Suriye’de değil, bölgemizdeki tüm Kürtlere güven telkin etmek en önce ve en çok Türkiye’nin görevi olmalıdır.

İDLİB’E ASKERİ MÜDAHALE

5- Türkiye, İdlib’te üstlenmiş olduğu görevin en kısa zamanda gerçekleşmesi için Rusya, İran ve Suriye yönetimleriyle işbirliği içinde çalışmalarını hızlandırmalıdır. Suriye tarafından İdlib’e yönelik bir askeri müdahale ihtimali giderek artmaktadır. Böyle bir gelişme, bir yandan Türkiye’ye karşı yeni bir göç dalgasını tetikleyebilecek, bir yandan da terörist unsurların Türkiye’ye sızma riskini artıracaktır. Bu tehlike ve riskleri önlemenin de yolu yine Şam yönetimi ile diyalog kurulmasından geçmektedir.

6- Türkiye ile Suriye arasında 2010 yılında imzalanan Terör ve Terör Örgütlerine Karşı Ortak İşbirliği Anlaşması’nın işletilmesi ile mümkün olacaktır. Bu işbirliği sürecinin ruhuna uygun hareket edildiği takdirde, iki ülke arasındaki güven bunalımının da ortadan kalkacağı açıktır.

Suriye’nin içinden çıkılamazken, şimdi de İran’ın çevrelenmesi politikaları izleniyor. Suriye gibi İran’ın da Türkiye’nin barış içinde bir arada yaşaması gereken önemli bir komşu olduğumuzu da unutmayalım.