Sözcü Kitabevi yeni bir kitabınızı daha yayınladı, hayırlı olsun. İsmi de ilginç...

Evet, biraz uzunca ama güzel bir isim. “Sanık: Emin Çölaşan. Suç: Terör Örgütüne (FETÖ’ye) Üye Olmamakla Birlikte, Bilerek ve İsteyerek Yardım Etmek. Hüküm: 3 Yıl 6 Ay 15 Gün Hapis Cezası.”

 Davaya dönecek olursak... Olay nasıl gelişti?

Günün birinde savcılıktan çağrı geldi. Bu konuda suçlanıyorduk ve savunmamız isteniyordu. Neyin savunmasını yapacaktık ki!.. Yine de isteği yerine getirdik. Bizim soruşturma için savcılık bir bilirkişi atamış. O ismi görünce şimşekler çakmaya başladı. Bu kişinin adı bilirkişi listesinde yoktu. Hukukçu değildi. Gazeteci de değildi. İstanbul’da yerel gazete sahibiymiş. İktidarın adamı ve raporunu ona göre yazmıştı. Bizi suçluyordu.

Emin Çölaşan, 26’ncı kitabında dava sürecini anlattı.


BASKI MI YAPILDI?

 Yani Fetöcülükten...

Aynen öyle. Ancak adamın yazdığı rapor öylesine çürük ki, savcılık bile dava açamadı. Takipsizlik verdi. Aradan 4 gün geçmişti ki, yeni bilgi edindik. Savcılık takipsizlik kararını kaldırmış ve dava açmış. Bu 4 gün çok önemli. Acaba savcıya baskı mı  geldi, talimat mı verildi ? Başka ne olabilir, bunun başka bir izahı yok. Ben ve arkadaşlarım ağır cezada yargılanmaya başlandık.

 Ağır Ceza’ya ilk kez mi çıktınız?

Aynen öyle. Yazılarım nedeniyle mahkemelerde çok yargılanmıştım ama ağır cezada sanık olarak hiç oturmamıştım. Onun psikolojisi de çok ilginç. Duruşmalar devam ederken ifade vermediğim, sorgulanmadığım zamanlarda hep düşünüyordum, bizim burada ne işimiz var diye. Hele de işin içine Fetö ve terör girince... Yani bizim bu kavramlarla ne işimiz olabilirdi...

 Korktunuz mu ağır bir ceza almaktan?

Bunları kendi adıma söylüyorum. Korkmadım desem yalan olur, zira adil bir yargılama yoktu. İşin daha da ilginç yanı, bizim mahkemenin savcısı, başkan ve üyeleri çok genç insanlardan oluşmuştu. 35’i geçmiyordu. Ağır cezalarda geçmişte böyle bir durum olamazdı. Duruşmalar boyunca genç savcının yüzünü bir kez göremedik. Kürsünün arkasında adeta görünmemeye çalışıyor gibiydi. Zaten duruşmalarda çok konuşmadı. Saymadım ama biz altı veya yedi duruşmaya çıktık.

 Tahminler nelerdi karar konusunda?

Hukukçular dahil herkes farklı tahminde bulunuyordu. Çoğunluğun söylediği tek şey vardı. Dosyanın için boş, ceza veremezler. Öteki kesim de aslında aynı şeyi söylüyordu ama tahmin farklıydı. Dosya boş ama sizi yakalamışken beraat vermezler. Mutlaka hapis cezası alacaksınız. Nitekim aldık…



 Savcılık önce takipsizlik verdiği halde 4 gün sonra dava açılmasına niçin karar verdi?

Orası çok ilginç. Fadime Danışman isimli hiç tanımadığım tutuklu bir annenin başına gelenleri yazmıştım. Yazının başlığı ‘Bir Annenin Dramı’. Üç küçük çocuk annesi bir kadın günün birinde tutuklanıyor, çocukları dışarıda sahipsiz kalıyor. Bana cezaevinden yazıp durumunu anlatıyor. O mektubu yayınladığım için dava açılmasına karar verilmiş. Tamamen insancıl bir yazı. Meğer o anne Fetö’den hapis cezası almış  Yani Fetö damgasını boşuna yemedik! O mektubu kitaba aynen koyduk.

 Şimdi dosyanız Yargıtay’da mı ?

Evet. Yargıtay onama kararı verirse cezaevi süreci bizi bekliyor. Bozarsa mesele yok.

 Yeniden kitabınıza dönersek, Fethullah hakkında yazdığınız yazılar yer alıyor. Hatta içlerinden bazıları Fethullah’a hakaretler içeriyor...

Bu şahıs ve cemaati hakkında 15-16 yıldır nice yazılar yazmış bir gazeteciyim. Hem kendisi ve hem de Zaman Gazetesi bir sürü dava açtı. Hepsinden aklandım. Ama şimdi biz Fetöcü olduk… Bu Fetöcülük ve terör örgütüne yardım suçlaması bana ve benimle birlikte ceza alan bütün arkadaşlarıma çok koydu. Kitaba hem o yazılardan bazılarını, hem suçlamaları, hem de savunmalarımızı ekledik ki her şey daha iyi anlaşılsın.

 Kamuoyu Fetöcü olduğunuza inandı mı?

Bir kişi bile inanmadı.

 Yargıya güveninizi yitirdiniz mi?

Zaten yoktu ki yitirmiş olayım. Yargının hali belli değil mi?

16 YIL ÖNCEKİ BİR YAZI


Emin Çölaşan, FETÖ henüz “Cemaat” olarak nitelenirken de bu örgütün karanlık yüzünü görmüş ve 16 yıl önce 28 Ekim 2004 tarihinde Hürriyet Gazetesi’nde şu yazıyı yazmıştı:

Emin Çölaşan, Ankara Haber Müdürümüz Emin Özgönül’ün sorularını yanıtladı.


“Adı Fetullah Gülen. Bir nurcu… Devletin içinde Fetullahçı takım yoğun. Bunlarda inanılmaz para var, nereden geldiği belli değil. Zaman Gazetesi, Samanyolu TV bunların. Ayrıca Türkiye’nin dört bir yanında ilköğretim okulları, liseleri, dershaneleri, öğrenci yurtları ve hastaneleri var. Fatih Üniversitesi bu cemaate ait. Bu kadarla da yetinmiyorlar, dünyanın dört bir yanında, adını bile bilmediğimiz ülkelerde okullar açıyorlar. Değirmenin suyu nereden geliyor, belli değil. Bilinen tek şey, bunlar parasal açıdan devletten daha güçlü. Devlet içinde devlet. En büyük amaçları belli doğrultuda yetiştirdikleri öğrencileri kaymakam, vali, polis, subay, astsubay yapmak ve başarıyorlar. Hocaefendi yıllardır ABD’de yaşıyor. Her nedense Türkiye’ye gelmiyor, gelemiyor. Hariçten gazel okuyor… Gülen hoca, gel şu edebiyatı bırakalım da bana söyle bakayım. Madem bu kadar Müslümansın, madem bu kadar hasret çekiyorsun, niçin bir İslam ülkesinde yaşamıyorsun da postu Hıristiyan Amerika’ya sermişsin… Türkiye’ye niçin gelmiyorsun? Böyle şeyhlik olur mu, böylesi Müslümanlığa yakışır mı?..”

SÖZCÜ KİTABEVİ'NE ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN