Yıl 1924, günlerden 30 Ağustos.

Yer Kütahya’nın Altuntaş ilçesindeki Zafertepe Çalköy mevkii.

Şehit Sancaktar Mehmetçik Anıtı’nın temeli atılıyor.

Atatürk, kürsüye geliyor ve iki yıl önce o topraklarda kazanılan büyük zaferi anlatıyor:

‘’Afyonkarahisar-Dumlupınar Meydan Savaşı ve onun son parçası olan 30 Ağustos Zaferi, Türk tarihinin en önemli dönüm noktasıdır. Ulusal tarihimiz çok büyük, çok parlak zaferlerle doludur ama Türk ulusunun burada kazandığı zafer kadar kesin sonuçlu, yalnız bizim tarihimize değil dünya tarihine yeni bir adım vermekte kesin etkili bir meydan savaşı hatırlamıyorum. Besbellidir ki yeni Türk devletinin, genç Türk Cumhuriyeti’nin temeli burada sağlamlaştırıldı, ölümsüz yaşayışı burada taçlandırıldı. Bu alanda akan Türk kanları, bu göklerde uçuşan şehit ruhları, devletimizin, cumhuriyetimizin ölümsüz koruyucularıdır. Türk ulusu burada kazandığı zaferle, açığa vurduğu gücü ve istemiyle, bu belli gerçeği bir kere daha tarihin bağrına çelik kalemle koymuş bulunuyor.’’ 

★★★

30 Ağustos Zafer Bayramı’nın önemini Atatürk’ün yaptığı bu özetten daha iyi anlatamazsınız. Neticede, Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli, 22 gün 22 gece süren o kanlı savaşta kazanılan o zaferle sağlamlaştırılmıştı.

Atatürk’ün ne kadar haklı olduğunu anlamak için arkanıza yaslanıp 98 yıl öncesini gözünüzün önüne getirin:

26 Ağustos’ta Kocatepe’de şafak sökerken topçu atışıyla başlayan taarruzda sabahın ilk ışıklarıyla Tınaztepe alınmıştı. Yunan ordusu Belentepe, Kalecik ve Sivrisi’den ayrılmak zorunda kalmıştı. 1. Ordu, gün bittiğinde Kaleciktepe ile Çiğiltepe arasında 15 kilometrelik alandaki bütün mevzileri ele geçirmişti.

27 Ağustos sabahı, taarruz yeniden başladı ve 8’inci Tümen Afyonkarahisar’ı düşman işgalinden kurtardı. Aynı gün Mustafa Kemal Paşa’yı da derinden etkileyen bir olay yaşandı. Çiğiltepe’yi yarım saat içinde alacağına söz veren 57’nci Tümen Komutanı Albay Reşat Bey, hedefine ulaşamaz. Mustafa Kemal Paşa’yla telefonla konuşur ve “verdiğim sözü yerine getiremedim” der. Bir süre sonra Mustafa Kemal’e Albay Reşat Bey’in intihar ettiğine dair not iletilmişti. Çiğiltepe, Albay Reşat Bey’in ölümünden 15 dakika sonra düşmandan temizlenmişti.

28 ve 29 Ağustos’ta düşmanın bir tümeni daha yok edilmişti. 98 yıl önce bugün, yani 29 Ağustos 1922’de gece saatlerinde toplanan komutanlar durum değerlendirmesi yaptılar. Ortak görüş, taarruzun devam etmesi yönündeydi. Saldırı planı bütün detaylarıyla hazırlandı ve 30 Ağustos’ta ödün vermeden uygulamaya koyuldu.

Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, 30 Ağustos günü, Zafertepe Çalköy’de birliklere taarruz emrini verdi. Dumlupınar’daki meydan muharebesini bizzat yönetti. Üç köydeki Yunan birlikleri tamamen imha edildi. General Trikopis, General Diyenis ve birçok Yunan komutanı kaçmaya başlamıştı.

31 Ağustos sabahı, Fevzi Paşa, İsmet Paşa ve diğer komutanlar Zafertepe Çalköy’de toplanmıştı. Mustafa Kemal, Yunan ordusu yeniden toplanıp mevzilenmeden kesin zafer için İzmir’e girilmesini önerdi. Komutanların onayını aldı.

1 Eylül’de ise Dumlupınar’da, Batı Cephesi’ndeki tüm subay ve erlere okunmak üzere bir Başkomutanlık bildirisi yayınlanır. TBMM Ordusu’nun başarılarına dikkat çeken Mustafa Kemal, bildiriyi şu cümlelerle bitirir: “(...) Bütün arkadaşlarımın, Anadolu’da daha başka meydan muharebeleri de verileceğini göz önünde bulundurarak ilerlemesini ve herkesin akıl gücünü ve yurtseverliğinin kaynaklarını kullanarak, yarışmayı bütün gücüyle sürdürmesini talep ederim. Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri!’’

Bildirinin yayınlandığı gün Gediz alınır. İki gün sonra 3 Eylül’de Emet ve Tavşanlı kurtarılır. 9 Eylül’de İzmir’de Yunan Ordusu denize dökülür.

★★★

Şimdi birileri çıkmış, 30 Ağustos Zaferini görmezden gelmeye, onun yerine Malazgirt Zaferi’ni koymak istiyor. Kanla, onurla yazılan büyük zaferi değersizleştirmeye çalışmakla kalmıyor, bu durumu eleştirenlere de “yerli ve milli değilsiniz” diye saldırıyor.

Kusura bakmayın!

Malazgirt Zaferi de Büyük Zafer gibi elbette bizimdir, hepimizindir.

Ancak onu 30 Ağustos zaferinin yerine koymaya çalışırsanız, Büyük Taarruz şehitlerinin anısını yaşatmazsanız, dökülen kanın, alın terinin, ödenen bedellerin değerini anlamazsanız, sizden hiçbir zaman “yerli ve milli” bir duruş çıkmaz.