Ulusumuzun yazgısı mı nedir, ülkemizde her zaman yeteri kadar felaket var ama deprem bunlardan en çok ses getireni...

Felaketler gelmeden önce, açık ya da kapalı şekilde “Geliyorum” diye haber veriyor.

Elazığ- Malatya depremi de öyle oldu.

Prof. Dr. Naci Görür, Elazığ-Malatya arasında bir deprem olacağını önceden açık ve net şekilde haber verdi.

Prof. Görür, “Doğu Anadolu Fay Hattı’nda, uzun yıllardır bir hareket yok. Bu sessizlik iyi değil. Çok enerji birikti. Bu nedenle Elazığ-Malatya arasında, hatta Sivrice’de deprem meydana gelecek” dedi.

Prof. Görür’ün hazırladığı deprem projesi, devlet kuruluşları tarafından reddedildi ve deprem tam o bölgeyi vurdu!

★★★

“Deprem değil, bina öldürür.”

Bu gerçek Elazığ-Malatya depreminde bir kez daha ortaya çıktı.

On binlerce bina arasında sadece 72 bina yerle bir oldu. Yıkılan binaların beş-on metre yakınındaki sağlam binaların ise camları bile çatlamadı.

Bir defa daha gördük ki, deprem değil, kurallara uyulmadan yapılan inşaatlar öldürüyor!

Bilim adamları uyarırken biz de “Önlem alınsın!” diye feryat ediyoruz fakat devlet şaşılacak derecede duyarsız!

“Önlem de neymiş? Kader bu kader! Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir!” şeklindeki kaderci zihniyet insanlarımızın ölümlerine sebep oluyor.

★★★

Elazığ-Malatya depremi, iktidarın deprem konusunda hiçbir hazırlığı olmadığını bir kez daha gösterdi.

1999 Marmara depreminden sonra 26 Kasım 1999’da cep telefonları dahil, birçok ürün ve hizmete “Özel İletişim Vergisi” adı altında “Deprem vergisi” konulmuştu.

Ayrıca binalar için de “Zorunlu Deprem Sigortası” getirilmişti.

20 yılda, 69 milyar 374 milyon lira gibi büyük bir paranın toplandığı biliniyor.

Nereye gitti bütün bu paralar?

AKP’nin eski Maliye Bakanı Mehmet Şimşek “Toplanan vergilerle duble yollar yapıldığını” söylemişti. Paralar böyle duble yollar için değil de amacına uygun kullanılsaydı durum böyle mi olurdu, bunca insan ölür müydü?

Allah hepimizi “Geliyorum” diye haber veren İstanbul depreminden korusun!

DEPREM SİGORTASI TAM BİR KARA MİZAH!


52 yıldan beri “Gazette 13” adlı aylık gazeteyi tek başına çıkartan meslektaşımız Güngör Denizaşan’dan depremle ilgili bir mektup aldım. Acınacak halimizi anlatıyor. Okuyalım:

“Hani bir deyim vardır: ‘Gülerim acınacak halimize!’ denir.

Bizimki de tam ‘Cuk’ oturmuş...

İstanbul Taksim’de, aynı binada iki daire Gazette 13’e ait. Bu dairelerin deprem sigortası yapılmış ve yıllardır primleri zamanında ödeniyor.

26 Eylül’de deprem oluyor ve anında ilgililer tarafından bina mühürleniyor. “Oturulamaz, hayati, tehlike var” deniliyor. Gazetenin bütün arşivi orada. Kaldık mı dımdızlak sokakta?

Hemen sigorta şirketine müracaat ediyoruz. ‘Bina depremden dolayı mı hasar gördü?’ diye rapor istiyorlar. Belediye ‘Oturulamaz’ diye rapor veriyor.

Sigorta şirketi bunu kabul etmiyor ve ‘Oturulamaz’ denilen bina için hasar ödemiyor. Kaldık mı beş parasız sokakta?

‘Bina depremden hasar görmedi’ diyorlar. Peki, ‘Oturulamaz’ raporunu kim verdi? Binayı neden mühürlediler? Neden hiç kimseyi binaya yaklaştırmıyorlar?

Olayı protesto etmek için Taksim Talimhane’deki Serin apartmanının önüne sehpa kurup kendimizi mi asalım?

Şimdi soruyorum sigorta şirketine: Sokakta kaldığımız ayların bize getirdiği zararı kim ödeyecek?”

(Güngör Denizaşan)

GÜNÜN SÖZÜ


Kendi geleceğimizi kendimiz hazırlar sonra da “Kader” deriz!