Türkiye’de milyonlarca öğrenci, öğretmen ve akademisyen son zamanlarda en çok, ‘Sesim geliyor mu?’ diye sorup, ‘Ses var, görüntü yok’ cevabını alıyor. Kararan ekranlarda, ‘Bağlantı koptu’ yazısı karşısında, eğitim nöbeti tutuyorlar. Bu soru, 17 Ağustos’ ta enkaz altlarında yaşam umuduyla sorulan, ‘Sesimi duyan var mı?’ çığlığına benziyor. 24 Mbps erişim hızı ile Avrupa’nın en yavaş internet altyapısına sahip ülkesi olan Türkiye, en temel yaşam hakkı eğitime bağlanma savaşı veriyor. Enkaza dönen eğitim sistemi içinde, bir umut yaşam belirtisi aranıyor.

300 YILLIK YOLCULUK

‘Kovid-19 aniden çıktı. Bunlar olacak’ dersek yanılırız. Çünkü, dünyada uzaktan eğitimin 1728’lere kadar inen 3 asırlık geçmişi var. Boston Gazetesi, mektupla steno dersiyle ilk adımı atmıştır. 1840’ta İngiliz Isaac Pitman bu derslerin sonunda, öğrettiklerini bir de sınav yapıp notlandırınca uzaktan eğitimin atası oldu. Uzaktan eğitimde 300 yıllık yolculukta en etkili ilk 9 ülke arasında İngiltere, Avustralya, Polonya, İsveç, Yeni Zellanda, İspanya, Amerika, Almanya’nın yanı sıra, belki şaşıra-
caksınız ama Türkiye de vardı.

ATATÜRK UZAĞI GÖRDÜ

Atatürk’ün emriyle 1927’de MEB’de Bakan Mustafa Necati Bey ilk uzaktan eğitim toplantısını yaptı. Mektupla, okur-yazarlık sorunu çözülmek istendi. Ama okur- yazar nüfusu savaşta şehit düştüğü için mektupları okuyup, öğretecek öğretmen yoktu. Çaresiz, vazgeçildi. İKÜ Mütevelli Heyeti Başkanı Fahamettin Akıngüç’ün (95) babası Halil Akıngüç, 1938’de Berlin Fernschule’in temsilciliğini alıp, 600 öğrenciyle mektupla uzaktan eğitimi başlatan ilk isim olacaktı. 1953’te Fono derken, 1956’da Ankara Üniversitesi devlet adına ilk adımı attı. MEB’in 1974’te YAYKUR’u, 1980’de Okul Radyosu ve Okul TV’si vardı.

EĞİTİME BAĞLANAMADIK

Türkiye, bu virüsle birlikte ilk kez uzaktan eğitimle karşılaşmadı. Kovid-19 sadece uzaktan-yakından çağdaş-bilimsel eğitimle kopan bağlarla ülkeyi yüzleştirdi. 40 yıl önce okul radyosu ve TV’si olan MEB’in apar topar kurduğu EBA’ya bağlanılamıyor. Uzaktan eğitimi ilk kez kuran üniversitelerde bile altyapı çöktü. Oysa, Türkiye’yle aynı yıllarda aynı sistemle kurulan 8 ülkede eğitime bağlanamama sorunu yok. O zaman kabahatin büyüğü eğitime yatırım yapmayan siyasilerde değil de kimde? İlkokuldan üniversiteye 26.5 milyon öğrencisi olan Türkiye’nin çocuklarının 10 milyonunun bu çağda interneti ve bilgisayarı yok. O nedenle, dağıtılan 500 bin bilgisayar,
bu büyük yaraya merhem olamaz.

MÜJDE DEĞİL TESLİMİYET

Salgının ilk günlerinde Hibrit sistemini müjdeleyen YÖK, aradan 8 ay geçince bir hijyen kılavuzu yayınlayarak, topu rektörlerin üstüne attı. Gerçek şu ki; milyonlarca dolar yatırımla teknolojik alt yapısını yıllar önce kuran birkaç vakıf ve 3-5 devlet üniversitesi dışında, Türkiye’de uzaktan eğitimi kesintisiz yapabilecek üniversite yok. Cumhurbaşkanı, 2020-2021 akademik yılını dün açtı. İlköğretim-ortaöğretimde olduğu gibi yükseköğretimde de, en kısa sürede yüz yüze eğitime geçileceğini söyledi. Bu müjde mi? Yoksa virüs riski altında bir çaresizlik mi? Düşünülmeli...

SUS KİMSELER DUYMASIN

Akademik yıl resmi olarak dün açılsa da, dersler 2 hafta önce başladı. Üniversiteler, uzaktan eğitimde çöktü. ‘Pazartesi dersi olan hocayla, daha tanışamadık’, ‘Çok şükür, bugün de çok güzel çöktük’, ‘Derse bağlanmayı başarırsak, atomu mu parçalarız?’ diye gençler mizah yapsa da, mezun olduklarında da 1.7 milyon üniversite mezunu işsiz arasında olacaklarını çok iyi biliyorlar. Endüstri ve Makine Mühendisliği’nde çift dal yapan M.G adlı bir kız öğrenci, ‘Bir kafede saati 7 liraya yani 1 doların altında ücretle çalışıyorum. Okullar açılmayınca, bursum da kesildi. Tek hedefim yurtdışı’ derken, Boğaziçi mezunu öğretmen A.S, “Atanamadım. Saati 1 TL’den uzaktan eğitime bağlanamayanlara ders veriyorum. Yurtdışına gideceğim” diyorsa eğer sadece uzaktan eğitime bağlanma değil ülkeyle bağlarını koparan gençlerin seslerini duymama sorunumuz da var demektir.