Boğaziçi Üniversitesi’nin partili rektörü Prof. Dr. Melih Bulu, dün Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile görevinden alındı. Oysaki Bulu, 2 Ocak’ta protesto eylemleri başladığında kendisinden çok emindi.

“Kriz altı aya biter” demişti.

Gerçekten tahmin ettiği gibi oldu.

Altı ayın sonunda Bulu gitti.

Kriz bitti.

YÖK RAHATSIZDI

YÖK’te bir süredir Bulu’dan kaynaklı rahatsızlık vardı. Çünkü Bulu, Boğaziçi Üniversitesi’ndeki huzursuzluğu aylardır giderememişti.

Akademisyenler ve öğrenciler direniyordu.

Toplum onları destekliyordu.

Geçen hafta Bulu’ya yönelik intihal iddialarına ilişkin rapor YÖK’e ulaştı. Usulen bu raporlar YÖK’ün Denetim Kurulu’na havale edilir, görüş doğrultusunda savunma istenerek karar verilirdi.

Bu kez YÖK Başkanı Yekta Saraç inisiyatif aldı. Önceki gün YÖK Genel Kurulu’nu olağanüstü topladı. Toplantıda Bulu’nun görevden el çektirilmesi için görüş birliğine varıldı. Saraç, derhal Beştepe’ye giderek Erdoğan’ı bilgilendirdi. Bulu’nun devam etmesinin üniversiteye, YÖK’e ve Cumhurbaşkanlığı’na zarar vereceğini söyledi. Saraç’a göre yeni eğitim yılı beklenirse protestolar kitleselleşebilirdi.

Erdoğan da gece yarısı Bulu’yu görevden aldı.

YÖK kaynakları şöyle diyor:

“Bulu, otorite sağlayamadı. Eylemleri sönümlendiremedi. Düzeleceği yönünde kanaat oluşmadığı için inisiyatif kullanıldı.”

ÜNİVERSİTELİLER SEÇİM İSTİYOR

Bulu’nun yerine Rektör Yardımcısı olan Prof. Dr. Mehmet Naci İnci vekaleten atandı.

YÖK’ün Cumhurbaşkanına sunduğu rektörler listesinde ilk sıradaydı, İnci.

Erdoğan, listeden Bulu’yu atamıştı.

Şimdi Boğaziçi’nde rektörlük yarışı yeniden başlıyor.

Bu kez adayların gözü, direnişi sürdüren akademisyenler ve üniversitelilerin üzerinde olacak. Direnişçiler Bulu’nun yerine atanacak olanı da kabul etmeyeceklerini ve kayyum sayacaklarını söylüyor, üniversite bileşenlerinin katıldığı oylamayla rektörün belirlenmesini istiyor. Ancak yasalara göre rektör, YÖK’ün belirlediği isimler arasından Cumhurbaşkanı’nın tercihiyle seçildiği için uzlaşı zor görünüyor.

BOĞAZİÇİ’NİN BAŞARISI

Bulu’nun görevden alınması, tepeden inmeci ve dediğim dedik bir iktidar karşısında Boğaziçililerin tarihi başarısıdır.

Çünkü Boğaziçililer üniversite geleneklerine aykırı şekilde atanan partili rektörü protesto ettikleri için aylarca coplandılar ve yerlerde sürüklendiler. Sergide asılan bir resimden ötürü din düşmanı diye suçlandılar. Cinsel tercihlerinden ötürü hedef gösterildiler. Sabah baskınlarıyla tutuklandılar. Üniversitenin demir kapısı kelepçeyle bağlanarak, içeriye sokulmadılar.

Akademisyenler kovulmayı ve iktidar medyasında isimlerinin üzerine çarpı atılmasını göze alarak, rektörlüğe sırtlarını döndüler.

LİYAKATSİZLİK KAYBETTİ

Kamudaki kurumsal gelenekleri alaşağı eden AK Parti’nin aynı pervasızlığı akademide de uygulamasına yönelik köklü bir itirazdı, Boğaziçi.

İktidarın belediye başkan adaylığına layık görmediği Bulu’yu dünyanın ilk 500 üniversitesinden birine rektör olarak atamasındaki liyakatsizliğe karşı çıkıştı.

Dünya Bilim Akademisi Ödülü’ne hak kazanmış saygın bilim kadını Ayşe Buğra’yı “Terörist Osman Kavala’nın provakatör karısı” diye aşağılayan...

Torunu yaşındaki gençlere “Başı ezilmesi gereken zehirli yılan” diye tehdit savuran...

Cinsel eğilimlere “sapkınlık” diye nefret kusan kibirli otoriteye kafa tutmaktı.

Liyakatsizliğe karşı akademik birikim...

Partizanlığa karşı dayanışma...

Ceberut devlete karşı demokratik direniş kazandı.

Boğaziçi’nin kapısındaki kelepçe söküldü.

TRT: Trol Radyo ve Televizyonu


Ak-Trol kavramı, 2013 yılındaki Gezi Parkı günlerinden sonra hayatımıza girdi.

AK Parti, sosyal medyada muhalefeti etkisiz kılmak için trol ordusu kurdu.

Maaşla çalıştırılan ordu bir virüse dönüşerek, ilkin partinin dilini, sonra bünyesini ele geçirdi. AK Parti’nin yeni Merkez Karar Yürütme Kurulu’nda trol siyasetçiler görevlendirildi. Bu kadarla kalsa iç meselesi denilip geçilebilirdi.

Türkiye, parti-devlete dönüştüğünden trol virüsü kamuya yayıldı.

Troller müsilaj gibi devleti sardı.

Örneğin, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na
bir trol atandı.

Sıra TRT’ye geldi.

‘Pelikan’ adlı trol topluluğunun kurucusu olan bir kadın yazar, SETA adlı strateji araştırma kuruluşunun çalışanı ve bir bakanın oğlu meslek deneyimleri olmamasına rağmen TRT yönetimine atandı.

Oysa TRT Kanunu’nun ‘Yayın Esasları’ başlıklı beşinci maddesinde şöyle deniyor:

“Tek yönlü, taraf tutan yayın yapmamak ve bir siyasi partinin, grubun, çıkar çevresinin, inanç veya düşüncenin menfaatlerine alet olmamak.”

TRT, yasasını çiğneyerek, yurttaşlardan elde ettiği gelirle iktidarın basın-propaganda bürosu olarak çalışıyor. Kadrosunun liyakatsiz gazetecilerle doldurulması yetmezmiş gibi iktidarı övmekten başka bir niteliği olmayan partizanların arpalığına çevriliyor.

Vatandaş olarak benden alınan vergiyle propaganda yapılmasını...

TRT’nin Trol Radyo ve Televizyon Kurumu olarak işlev görmesini istemiyorum.

Ya TRT’yi geri verin.

Ya vergilerimizi.