Bir süredir deneyimli ve bilge politikacı Kemal Anadol’un kitaplarını ve yazılarını ilgiyle okuyorum. Aşağıda alıntıladığım tespitlerine göz atınca, sanırım siz de bana hak vereceksiniz.

★★★

“Geçmişe bugünün gözüyle bakmanın bilimsel bir yanı olmadığı gibi, yanıltıcıdır. Toplum için de sağlıklı değildir. Ancak bu yöntem, ülkemizdeki siyasi tartışmalarda sorumsuzca ve hoyratça kullanılıyor. Geçmişte olup bitenler sanki bir gün önce meydana gelmiş gibi, polemik konusu yapılıyor. Buna en çok başvuran da Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan...

Eline almış 1940’ların nüfus cüzdanını, seçim kürsülerinde ve televizyon ekranlarında bağırıyor:

‘Görüyor musunuz şu Ce-Ha-Pe’yi!.. Bir metre çaputu, yarım ekmeği bile karne ile vermişler!..’

Oy uğruna başvurulan bu üslup maalesef yanıltıcı ve ürkütücü...

Belgelerle anlatıyorum:

★★★

1939’da başlayan II. Dünya Savaşı, orman yangını gibi yayılıyordu. Önce Avrupa, sonra Asya, daha sonra da Afrika’da insanlık tarihinin en dramatik acıları yaşanıyordu. Kurtuluş Savaşı’ndan yeni çıkmış genç Türkiye Cumhuriyeti bu felaketin dışında kalmalıydı. Ordumuz çağdaş donanıma sahip değildi. Asker çok yorgundu. Çanakkale’den Galiçya’ya, Yemen’den Kafkasya’ya uzanan topraklar Mehmetçiğin kanıyla sulanmıştı. Dört yıl süren harp, erkek sayımızı azaltmıştı! Savaşın dehşetini ve sonuçlarını çok iyi bilen Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, diplomasiyi ustalıkla kullanıyor, ülkesini bu ateş çemberinin dışında tutmaya çalışıyordu. Oysa Yunanistan ve Bulgaristan’a giren Hitler ordularıyla komşu olmuştuk.

★★★

Türkiye’nin nüfusu o yıllarda 17 milyondu. Seferberlikte önce 500 bin, sonra da 1 milyona ulaşan 18-40 yaş arası yurttaşlarımız askere alındılar. Ülkenin yüzde 80’i köyde, yüzde 20’si de kentlerde yaşıyor, ekonomi büyük ölçüde tarıma dayanıyordu. Devletin erkekleri tarladan çekip orduya asker yazması, ülke nüfusunun üretimden uzaklaşması anlamına geliyordu.

★★★

Çok geçmeden sıkıntılar baş gösterdi ve karne dönemi başladı. Kişi başına ekmek, pamuklu kumaş gibi zorunlu tüketim maddeleri vesikaya bağlandı. Ben 1941 doğumluyum. Eskiden nüfus cüzdanları pasaport gibi büyüktü ve çok sayıda sayfadan oluşuyordu. Verilen ekmek ve Sümerbank ürünleri için bu cüzdanlara damgalar vuruluyordu. Sonraki yıllarda o nüfus cüzdanlarını alıp yerine tek bir karttan ibaret kimlikler verdiler. Kimliğimi alırken, eski nüfus cüzdanımı saklamıştım. Çünkü o damgalar yaşam ve varlık nedenimdi. Türkiye savaşa girmiş olsa, büyük olasılıkla bizim kuşak dünyaya gelemeyecekti!

★★★

Hâlâ koruduğum nüfus cüzdanımın üstündeki damgaları büyütüp, çerçeveleyip duvara astım. Çünkü o damgalara bugünün değil o günün gözlüğüyle bakıyorum. İsmet Paşa bizim kuşağı aç bırakmıştı belki ama babasız bırakmamıştı! Uzun yıllar siyasetin içinde bulunmuş bir kişi olarak doğruların ters yüz edilmesinden büyük üzüntü duyuyorum. Tarihi olaylar eğilip bükülmemeli, siyasal gündemin değiştirilmesine alet edilmemeli...

★★★

Bazı siyaset adamları bir türlü devlet adamı kimliğini bu nedenle kazanamıyorlar sanırım. ‘Büyük lokma ye, büyük söz söyleme’ diyen atasözümüzü bilirsiniz.

31 Mart 2019 da yapılan İstanbul Belediye Başkanlığı seçimlerinde soğan, patates kıtlığı başladı ve iktidar telaşla tanzim satış merkezleri kurdu. Soğan depoları basıldı, üreticiler ve tüccarlar terörist ilan edildi. Buz gibi soğuk havalarda uzun kuyruklarda bekleşen seçmenler de bunun hesabını seçim sandıklarında sorup, faturayı Binali Yıldırım’a kestiler.

★★★

Ekmeği ve çaputu karneyle veren devlet, 1940’larda mazeret uydurmuyordu. Gerekçe olarak sınırlarımıza ulaşan savaş ateşini gösteriyordu.

Oysa 2021’de dünyanın en büyük 20 ekonomisi arasındayız, Sayın Erdoğan’a göre ülkeler arasında ön sıralarda olduğumuz gibi, kapanan iş yeri filan da yok! Yandaş medyaya göre ise Avrupa bizi kıskanıyor!..

O zaman iktidarın batma noktasına gelen esnafa yardım paketi açıklamaları ne anlama geliyor?..

★★★

Dibe vuran ekonominin üstüne korona da binince savaş döneminin görüntülerine tanık oluyoruz. Açlık ve sefalet kim ne derse desin üstü örtülemez hale gelmiş durumda. Resmi rakamlar kapanan iş yerlerinin her geçen gün arttığını söylüyor. Yandaş olmayan televizyon ekranları, pazaryerinde sebze artıklarını toplayan insanları gösteriyor.

Bir yanda Halk Ekmek büfelerinin önünde uzayan ucuz ekmek kuyrukları, öte yanda ‘Ekmek yiyebiliyorlarsa aç değiller’ diyen AKP’li milletvekili...

★★★

Sakın kimse unutmasın.

Tarihin, gerçekleri ortaya çıkarmak ve onu çarpıtanlardan intikam almak gibi bir özelliği var!..”