Ne vakit açılsa, bu konudaki farklı düşüncem nedeniyle beni yakından tanıyanlar tarafından bile eleştiriliyorum. 1.5 yıl aranın ardından okullar açıldığına göre ‘bu sakıncalı düşüncemi’ sizlerle de paylaşabilirim...

***

İktidarın ‘çok zengin olduk’ gibi uçukluklarına bakmayın, gerçekte ‘yoksul’ bir ülkeyiz! Yoksulluk ayıp değil, ‘gerçek zenginlik’ ise han hamam, kat yat, bankada istiflenen para hiç değil. Bakın eloğlu gerçek zenginliği nerede arıyor...

Örneğin Japonya... Kişi başına düşen milli gelirleri 50 bin dolara yakın! Nüfusları bizden çok fazla. İşsizlik oranı yüzde 2.4, enflasyon yüzde bir!

Bütün okullarda ‘tehlikeli’ işler için yardımcı personel var ama Japonya’da okulları tek bir ayrım bile yapılmadan öğrenciler, anaokullarını da veliler temizliyor!

Japonya’da okullar 1 Nisan’da başlar ve 31 Mart’ta biter. Yılda 240 gün ders. Bazı okullar cumartesi günleri de eğitim verir. Ortaokul ve liselerde her ders 50 dakikadır ve her gün 6 ders yapılır.

Japon eğitim sisteminde, ‘öğrencilerin kendi arkalarını toplamaları ve temizlemelerini istemek’ tuhaf değildir. 6’ncı ve 12’inci sınıflardan gelen öğrenciler takımlar halinde haftada en az iki kez kendilerine ait alanları pırıl pırıl yapıyor, tuvaletler dahil! Zengin Japonlar bunu yapınca ‘aptal ya da minikleri kullanıp onlara baskı yapan bir millet mi’ oluyor?

Durumu şöyle izah ediyorlar: Biz öğrencilerin gerçekten sahiplendiği ve kendilerine ait olduğunu bildikleri bir okul istiyoruz... Uzmanlar buna aidiyet duygusu diyor... Bizim gençlerin çoğunun yurtdışına gitme hevesi acaba nereden geliyor?

10’ncu sınıf öğrencisi bir Japon çocuk bu temizlik işine şöyle bir örnek veriyor: Bir sınıf arkadaşım bir gün arkasında pislik bırakmıştı. Ona gidip, ‘Lütfen çöpünü kendin atabilir misin? Böylece onu ben atmak zorunda kalmam’ dedim...

Dünyanın ‘bizim gibi üfürükten değil’ gerçekten en zengin 10 ülkesinden biri olan Japonya’da okulları minicik elleriyle öğrenciler, onların gücünün yetmediği anaokullarında ise velileri temizlerken okula giden milyonlarca Japon çocuk ‘özel olarak hazırlanan, yaşlarına uygun, dengeli’ yemekleri bedava yiyiyor! Yemek servisi ve temizlik yine öğrencilere ait. Okullarda yiyecek alınabilecek kantinler yok.

Salgın yüzünden okullar kapalı kaldığı süre boyunca yoksul öğrencilerin sağlıklı ve bedava beslenmelerinden mahrum kalmamaları için Japonya’daki okullar yemek çıkarmaya devam etti. Bu yemekler hem yoksul öğrencilere hem de ailelerine ulaştırıldı! Yemek göndermenin mümkün olmadığı yerlerde ise kredi kartına benzer kartlarla bu ailelerin gıdaya ulaşması sağlandı!

En güzel ve güncel örneği unutuyordum... Japonya’da anaokulları dahil en ayıp sayılan şey hasta olup o hastalığı okuldaki arkadaşlarına bulaştırmak!

***

Japonya örneğini, aynen benim gibi düşünüp uyguladıkları için verdim. Özel okullar dahil, okula giden çocukların kirlettikleri ortamı kendilerinin temizlemesinden yanayım... Hep, ‘ne var bunda’ der eklerim: Çevrenize bir bakın. Her ağacın gölgesinde, deniz kıyılarının her metrekaresinde bunca pislik nasıl birikiyor? Okulda öğrendiklerimizle matematik dehası olabiliriz (ki onu da olamıyoruz) belki ama, kendi okulumuzu, sınıfımızı bile temizlemeyi öğrenmezsek bugün olduğu gibi ortalığı şey götürür!

Yıllar önce zor bela alınmış külüstür bile olsa aracına yazın ayrı, kışın ayrı lastik almaya gayret eden, boğazından kısıp araç sigortasını, bakımını yaptıran bir millet olarak bizim anlayışımıza çok ters bir durum, maalesef biliyorum! Bazen uzaktan cep telefonu ile çekilmiş bir fotoğrafla haber ve büyük olay oluyor. Öğretmenler okul bahçesini minicik çocuklara temizletti! Duyarlı(!) veliler ayaklanıyor, okula ‘öğrensin’ diye gönderdiğimiz çocuğumuz temizlik görevlisi mi diye soruyor? Temizlik işine karıştırılmasına şiddetle tepki gösterdiğimiz ‘elbette çok kıymetli’ çocuğumuz yemek yerse devlet okullarında paralı ama! Karın ağrıtan, diş çürüten nereden geldiği belli olmayan hazır yiyeceklerin kakalandığı kantin paralı, servis paralı, eksik kaldığı derslerde ‘özel öğretmen’ paralı! Devlete güvenmeyip özel okula gönderdiysen zaten, adım attı, nefes aldı acayip paralı...

***

18 milyon öğrencimiz, 1 milyonu aşkın eğitim personeli koronavirüs gölgesinde dün dersbaşı yaptı. Hayırlı uğurlu olsun. Olsun da, biz orman bakanından beklerken, üstelik tam da okullar açılacakken ani bir hareketle milli eğitim bakanı istifayı bastı. Bazı bakanlar isteseler bile ‘affedilmezken’ eğitime bakanı anında affedildi! Yenisi koltuğa oturur oturmaz okullar açıldı! Hazırlık mazırlık peki? Yöntem daima hazır, kervan yolda düzülür!

İyi de salgın yüzünden okullar kapalı, EBA açıkken bile bizzat bakanlık, “2 milyon öğrenciye ulaşmakta zorlandık, 1 milyon öğrenciye hiç ulaşamadık” diye kabul etmişti. Bazı evlerde ‘en az üç çocuk fakat 1 cep telefonu vardı’ bilgisayar yoktu, tablet yoktu! 5 milyon 368 bin 142 öğrenci EBA yüzü göremedi. EBA’ya ulaşan, özel öğretmenlerden ders alarak açığı kapatanların karşısında 1.5 yıldır doğru dürüst eğitim alamayan milyonlarca çocuk ayazda bırakıldı, ömür boyu sürecek bir haksızlık yaşadı.

Bizim memlekette okullar açıldı... Bazılarında varsa ‘tek bir’ görevli ile şöyle bir toz alındı. Okulun girişine ‘teftişlik’ dezenfektan, bir maske kutusu ve bir ateş ölçer konuldu, tamam!

Tamam mı acaba?

Daha yeni, “Delta varyantı Türkiye’de yüzde 90’ı geçti. 1.5 metre ile sağlanan koruma şimdi ancak 2 metre ile sağlanabiliyor” dedi Sağlık Bakanı! Dünya Sağlık örgütüne göre ise Delta varyantı ‘5-10 saniyelik’ konuşma süresinde bulaşabiliyor karşıdakine! Ne yaptı milli eğitimin eski kibar bakanı, hangi önlemi aldı AKP’nin ‘Sayın Cumhurbaşkanı’nın Talimatıyla Yönetim Sisteminin’ hükümeti geçen 1.5 yılda?

Okullar açılır açılmaz sosyal medyada yazmaya başladı veliler, “Bizim okulda sınıf mevcudu en az 50” diye... Oysa kurduğunuz Bilim Kurulu, “Okullar açılacaksa sınıflarda en fazla 15 öğrenci olmalı” demişti! Uzmanlar bas bas bağırdı düne kadar, “Sabah ve öğleden sonra eğitim olsun” diye. Dışarıda hazır, atanmayı bekleyen onbinlerce öğretmen varken bu yaşamsal konuda ne yapıldı peki? Açılınca okullar gördük işte, hiç! 5 saniyede ve 2 metreden bile bulaşıyormuş varyant. Nasıl koruyacaksınız 50 kişilik sınıflarda ‘oturduğu sıralarını bile sildirmediğimiz’ çocuklarımızı?

Okullarda 44 bin derslik eksiği var. Ne yapıldı? OECD eğitim istatistiklerine göre Türkiye ‘eğitim gereçleri eksikliğinde’ 35 ülke arasında birinci, neler yaptı hesap vermeden gidiveren bakan bu konuda? Koronavirüs kol geziyor. Okulların çoğunda mesela temizlik ürünleri eksik, ne yaptınız? Bir okulda, bir sınıfta öksüren bir çocuğun durumundan şüphelendiniz, korona olabilir. Ne yapacaksınız, hangi özel odada tutacaksınız, hazırlığınız var mı?

Birkaç cılız sesin dışında gıkımız çıkmıyor her zamanki gibi... Yeter ki çocuklarımız okulda temizlik işlerinde kullanılmasın, gerisi Allah kerim!

Kardeşim Avrupa’da üç beş ülkenin toplam nüfusu kadar, 18 milyon öğrencimiz var. Kendi okulunu, kendi sınıfını, kendi yurdunu temiz tutmayı öğrensin, temizliği çoluk çocuk biz yapalım. Siz de ‘idareciler’ olarak işe yarayın bir kez, uyarıları duyup karar verin. Atanmayı bekleyen öğretmenleri alın yanınıza, 15 kişilik sınıflarda sabah ayrı öğleden sonra ayrı eğitim verin. Hem çocuklarımızın sağlığı korunsun hem de geleceğimiz garanti altına alınsın.

Unutmayın bu millet için çocuklar çok önemlidir. Z Kuşağı falan denilince gözlerinizde sandıktan çıkacak oylar belirmesin hemen. Onlar bugünün küçükleri yarının büyükleridir. Cumhuriyet ve Türkiye Büyük Millet Meclisi de onlara emanettir. Yani gerekirse biz arabamıza yeni lastik almayalım, siz çılgın projenizi öteleyin! Paraysa, para harcayalım... Çocuklarımızı, gençlerimizi yarına ‘okulunu, yurdunu sevip temiz tutan, tertemiz yöneten’ insanlar olarak hazırlayalım.