İstanbul sözleşmesiyle ilgili bu yazı aslında şöyle başlayıp bitebilirdi. Kısacık...


Saray feshetti, Cübbeli Ahmet, laikliği kaldırın diyen Ayasofya imamı, çocuklarla evlenilsin diyen profesör de dahil bazı erkekler çok sevindi... Diğerleri de morardı!


Olmaz ama, şeytan ayrıntıda gizli... Onlar kanatsız melek ya, bize de ayrıntılar kalıyor...


İstanbul Sözleşmesi’nden sabaha karşı çıktığımızı öğrenince, uyku mahmuru gözlerimi ovuşturarak anlamaya çalıştım olup biteni. Baştan sona okudum sözleşmeyi bir kez daha . 8 Mart 2012’de resmi gazetede yayımlanmış. Şöyle deniyor kısaca: İç hukukun bir parçası toplumsal cinsiyet eşitliği ilkesine dayanır...


O günlerde Aile Bakanlığı koordinesinde, “İstanbul Sözleşmesi’nin Etkin Uygulanması ve İzlenmesi Alt Komisyonu’ oluşturulmuştu. Komisyonla ortaklaşa çalışan Kadın ve Demokrasi Derneği de (KADEM), “İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanması konusunda elden gelenin yapılacağına” dair ant içmişti. KADEM’in desteği önemliydi. Çünkü aileden sayılırdı... Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kızı Sümeyye Erdoğan Bayraktar’dı. Yönetim kurulu üyeleri arasında ise Berat Albayrak’ın ağabeyinin eşi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Hafize Şule Albayrak ile Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un eşi Dr. Fatmanur Altun vardı.


Yani, 2012 Türkiye’sinde dayanışma hakimdi İstanbul Sözleşmesi üzerinde. Kadını erkeği, meclisi KADEM’i el eleydi... Gel zaman git zaman farklı düşünenler çıktı, ses yükseltti. Aile yapımızı alt üst ediyor dediler. Oysa aile yapımız ekonomik açıdan çoktan çatlamış, evlerde huzur kalmamıştı. Çiftler söz dinlemiyor, bırak üç çocuğu tek çocuk bile yapamıyordu. Bu sözleşme milleti eşcinselliğe yöneltiyor bile dediler. İtirazlara başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere yöneticilerden tepki mepki yoktu. Can sıkıcı suskunlukta en net karşı çıkış KADEM’den geliyordu! Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Saliha Okur Gümrükçüoğlu, yardımcısı Sümeyye Erdoğan Bayraktar ve diğer yönetim kurulu üyelerinin de onayını alarak whatsapp grubunda 20 Ocak 2020’de iddiaları tek tek yanıtladı, bazıları şöyleydi...


Soru: Sözleşmede, LGBT gibi yönelimlere kapı aralayan maddeler var mı? Cevap: Hayır. Sözleşmenin eşcinsel yönelimlerin meşrulaşmasına sebep olduğunu iddia etmek en hafif tabirle kötü niyetliliktir!


Soru: Sözleşmeyle ailenin yatak odasına kadar karışıldığı, kocaların tecavüzcü ilan edildiği şeklindeki düşünceler doğru mu? Cevap: Hayır. Bir insanın şiddetten kurtulması için imkan sağlamak ailenin yatak odasına karışmak değil.


Erdoğan’ın fesih kararını aldığı 20 Mart 2021’in son saniyesine kadar sözleşmeyi savunan KADEM fena döndü! 21 Mart 2021’de şu açıklamayı yaptı: “İstanbul Sözleşmesi kadına şiddetle mücadele için önemli bir girişimdi! Geldiğimiz noktada zemininden koparılmış ve toplumsal bir gerilim öznesi haline dönüştürülmüş durumda. Fesih kararını bu gerilimin bir neticesi olarak okuyoruz.”


KADEM söylüyorsa bir bildikleri vardır mutlaka da zemininden koparan, toplumsal gerilimin öznesi yapan kim peki? Sözleşmeyi savunanlar dün sizin gibi düşünüyor, “uygulansın” diyordu. Bugün yine aynı şeyi istiyor. Sözleşmeye imzayı basanlar İstanbul Sözleşmesi’nin maddelerini tek tek yasa olarak mecliste kabul edenlerin çoğunluğu iktidar partisinden. Gerilimde geriye kim kaldı o zaman!


Sözleşmenin mimarlarından biri de Prof. Dr. Yakın Ertürk... Birleşmiş Milletler’de temel insan hakları ve kadın hakları alanında yürüttüğü görevlerinin yanı sıra Kadına Yönelik Şiddet Raportörü olarak 2003-2009 yıllarında dünya genelinde şiddetin nedenlerini inceleyen, çözüm önerileri getiren aydınlık bir Türk kadını. O ne düşünüyor dönüş hakkında?


Türkiye’nin 2012’de İstanbul Sözleşmesi’ni onayladığını, ondan önce ev sahipliği yaptığını belirtip, ‘ne oldu da şimdi karşıyız’ diyor, şunları söylüyor Ertürk: “İktidar siyasi ve ekonomik istikrarsızlık içinde. Bazı grupları kendi tarafına çekebilecek alanlara yöneldi. Ayasofya kararı, barolarla ilgili yasa; bütünün parçaları... Krizlerde en kolay feda edilen şeylerdir siyasi getirisi çok olan konular...”


Üstüne koy parti kapatma hadisesini, ‘damadı bile’ göndermeyi, ‘başarısız merkez bankası başkanlarını’ görevden alma operasyonunu... Törenle imzalanan sözleşmeden sabaha karşı çıkışın, Erdoğan’ın, kadın hakları savunucusu KADEM’in dönüşünün nedeni ortaya çıkıyor... Oy kaygısı!


İstanbul Sözleşmesi için mücadele edenler var. Bir de Cumhurbaşkanı ‘çıktım’ deyince sevinip ‘Fesih Bayramı’ ilan edenler var. Pek medyatik olanlarından örnek vereyim.


Mesela Cübbeli Ahmet... İstanbul Sözleşmesi’nin feshi için Erdoğan, Numan Kurtulmuş, Vatan Partisi, Refah Partisi, Saadet Partisi ve BBP’ye teşekkür etti. DEVA Partisi ile Gelecek Partisi’ne ise ‘teessüflerini’ sundu.


Elazığ’da yaşanan depremin ardından, “AIDS, ebola virüsü... Avustralya, Çin gayretullaha dokundu azap geldi. Maazallah biz de zinayı livatayı yasallaştırarak, Allah’ın helal kıldığı yaşta evliliği tecavüz sayarak, mutlu yuvaları bozarak gayretullaha dokunmayalım. Az kaldı” şeklinde mesaj atan Yıldız Teknik Üniversitesi profesörlerinden Bedri Gencer de çok sevinmiş sözleşme feshine. Mesaj attı: “Azgın azınlığın değil, milletin sağduyulu sesi galip geldi. Ailenin idam fermanı İstanbul Sözleşmesi yırtıldı. Geleceğimize daha ümitli bakabiliriz. Teşekkürler Erdoğan.”


Bayram edenlerden biri de Ayasofya baş imamı Mehmet Boynukalın... Daha önce, “Anayasalarda devletin dini İslamdı ve laiklik yoktu. Cumhuriyet fabrika ayarlarına dönsün” demişti. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde de asap bozmuş, “Sürekli kadın cinayetleri vurgusu, kadını erkeğe düşman etmeye çalışan bir sloganik medya propagandasıdır” diye mesaj atmıştı. İşte o Boynukalın, son mesajında şunu yazdı: “İstanbul sözleşmesi kaldırılmış hamdolsun...”


Osmanlı devlet adamı özgürlükçü yazar Ziya Paşa’nın bize her daim uyan ünlü sözü, dün olduğu gibi bugün de meseleyi özetliyor. Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz! Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde...


Sırada ne var? Laikliği kaldırmak mı, çocuklarla evlilik serbest olsun evlenen heriflere ceza verilmesin diyenin isteği, arzusu mu...