Dün...

Türkiye Komünist Partisi Genel Sekreteri Kemal Okuyan bir grup gazeteciyle kahvaltıda buluştu. Kadıköy Nazım Hikmet Kültür Merkezi’ndeki kahvaltı medya eleştirisiyle başladı:

“Biz siyaset mahallesinin en özgün yapılarından bir tanesiyiz. Kendimizi bu düzeni değiştirecek bir parti olarak adlandırıyoruz. Medya demek kuşkusuz para demek. TKP’nin sözü parayı elinde tutanların hoşuna gitmiyor. TKP bu nedenle medyada yer bulmakta zorlanıyor. TKP, haber değeri taşıyan işlerinde bile medyada çok az yer buluyor.”

Haksız mı Okuyan? Değil! Çünkü... Popülizm üzerinden yapılan siyaset bugün sadece iktidarı değil muhalefeti de kuşatmış durumda! Bugün Okuyan’ın “muhalif medyada” dahi neden fazla yer alamadığını herkes görüyor.

Örneğin...

TKP Genel Sekreteri’nin HDP üzerinden yaptığı eleştiriler masaya damgasını vurdu: “HDP bugün solu yedeklemeyi beceren bir parti. Tabanı muhafazakar ama üst yönetimi sol içinde etkin. Bizim kurmaya çalıştığımız sol birliktelik onları rahatsız etti. Amerika’ya karşı mısın? Laiklik mi, gericilik mi? NATO ve AB konusunda ne diyorsun? HDP bu konularda farklı yerde. Bana sorarsanız geniş zeminde Türkiye solunun anlaşma olasılığı sıfır. Bağımsızlık, laiklik, emperyalizm konusunda iş somuta geldiğinde HDP’nin merkezinde olduklarıyla aynı yerde değiliz.”


“Demirtaş solcu değil”


Kemal Okuyan’a, Öcalan-Demirtaş çizgileri arasındaki farklılığı, HDP’nin içine girdiği süreci nasıl okuduklarını sordum:

“Kürt siyasetine dair değerlendirme yaparken ihtiyatlı olmak lazım. Çünkü öncelikleri farklı, pragmatikler, çok ata oynuyorlar. HDP, soldan arındırıldığında bir bölge partisidir. Demirtaş ise özgün bir yere oturuyor. Solcu görünüyor ama alakası yok. Demirtaş, HDP’nin geleneksel solcularından farklıdır. HDP’nin zemini farklı. Ulusal hareketler böyledir. İrlanda’da da Filistin’de de böyleydi. Ulusal hareketler herkesle masaya oturur. Dışarıda da içerde de bunu yapar. AKP bir yerde ‘terörü bitirdik, artık Kürt yurttaşlarımızla buluşuyoruz’ diyecek. Bunun HDP’de karşılığı olur mu göreceğiz. HDP’nin bir taraftan Millet İttifakı’yla girdiği ilişki var. Ancak masada İYİ Parti’nin olması HDP’nin işini zorlaştırıyor. HDP’nin içinde ‘bizimkiler AKP ile anlaşacak’ diyenler var. Ben buna katılmıyorum, çok zor.”


“Erdoğan yaratılmış bir sorun”


Kemal Okuyan’ın şu cümleleri çarpıcı: “Tayyip Erdoğan Türkiye için bir sorun. Ancak Erdoğan yaratılmış bir sorun. Bu sorunu üretenler en çıkışsız dönemini yaşıyor. Konutu devlet yapmalı, tarımda planlama herkesin dilinde. Ama bunları yıllardır söyleyen sosyalistleri görmemeye çalışıyorlar. Sadece ‘Erdoğan gitsin’ diye böyle bir çizgiye evet dersek daha büyük bir sorunla karşılaşacağız. Millet İttifakı seçimi aldık diyor. Nasıl bunu söylüyorlar anlamıyorum. Erdoğan’ın elinde halen güçlü kartlar var. Tarihin en büyük krizlerinden birinde ayakta kaldı. Sermaye ve Batı ile ilişkisini yavaş yavaş düzeltiyor.”

Okuyan cumhurbaşkanlığı seçiminde mümkünse sol partilerle ortak aday çıkarmak istediklerini belirtip, “Bu mümkün olmazsa TKP bir aday çıkaracak. Yakın dostumuz olan siyasi partileri ikna etmeye çalışıyoruz” vurgusu da yaptı.

TKP’nin açlık ve yoksulluk üzerinden Erzurum’da örgütlendiğini ve kalıcı anlamda çözümler için var olduklarını ifade eden Okuyan’ın “Rüzgarla yükselen rüzgarla iner” tespitinin altını çizmekte yarar var! Çünkü... Daha önce dediğim gibi “popülizm” siyasete egemen olmuş durumda...

Kendileri dışında Türkiye’deki siyasi eğilimleri de eleştiren Okuyan, “Türkiye’de liberalizm ve ulusalcılık, Türkiye’de sınıf meselesini görmezden gelmede ortaklaşıyor” ifadelerini kullandı. Okuyan, Zafer Partisi ve Ümit Özdağ’a yönelik soruya da şu yanıtı verdi: “Ümit Özdağ’ın AKP ile gizli bir anlaşma yaptığını düşünüyorum. Yaptığı iktidarın işine yarıyor. Hem muhalefetten bir parça koparıyor. Öte yandan AKP’nin önüne çözebileceği bir sorun (sığınmacı meselesi) getiriyor.”

SONUÇ: Kemal Okuyan’ın “muhalefete muhalefet eden parti” eleştirisini göze aldığını gözlemledim. Çünkü... Tehlikenin, “Erdoğan gitsin, yeni bir Erdoğan gelsin” olduğunu düşünüyor. 2000’lerde Ergenekon sürecinde kendilerine “faşist” denildiğini ve gerçeği söylemekten vazgeçmediklerini de not olarak eklemek gerekiyor.