Her gün zam haberleri... Ekonominin dayanılmaz yakıcılığı... Pazar ve market fiyatları... Kur korumalı mevduat, döviz-faiz çıkmazı, Çin modelinden Türk modeline geçiş ve son olarak Gelire Endeksli Senet (GES)... İktidarın “pansuman ekonomisi”ne karşı, muhalefetin “bu ekonomiyle batıyoruz” sloganı!

Peki çözüm ne? Program ne?

Esas soru bu değil mi?

Kapitalizm tıkanmışsa, neoliberalizm bitmişse, zenginin daha zengin fakirin daha fakir olduğu bu dönemin yerine ne koyacaksınız?

Duymamışsınızdır, duyurmakta fayda var... (Dar bir gazeteci ve akademisyen çevresinin yazdıklarını söylemiyorum.)

Adları: 21. Yüzyıl İçin Planlama.

Ekonomistler, aydınlar toplanıyor ve çöken kapitalizme karşı alternatif üretiyor.

Prof. Dr. Bilsay Kuruç’un önderliğinde, 2011 Mayıs ayında yola çıktılar. Ankara Üniversitesi çatısı altında gönüllülük esasına dayanan bir bilimsel çalışma grubu ve çalışma düzeni kurdular. Bunun ilk bilimsel zemini, 21. Yüzyıl İçin Planlama kurultayları ve seminerleri adı ile yapılan toplantılar oldu ve bu çalışmalar sürüyor.

Çekirdek kadroda kimler yok ki?

Prof. Dr. Bilsay Kuruç, Prof. Dr. Cemal Taluğ, Prof. Dr. Gamze Yücesan Özdemir, Prof. Dr. Neyyire Yasemin Yalım, Aykut Göker, Oğuz Türkyılmaz, Dr. Yavuz Ege, İbrahim K. Dinç, Necdet Pamir, R. Hakan Özyıldız, N. İlter Ertuğrul (Hayatını kaybetti), Dilek Uğuz Ertuğrul, Dr. Serdar Şahinkaya, Dr. Oktay Küçükkiremitçi, Doç. Dr. Ozan Zengin, Dr. Öğr. Üyesi Özgür Narin, Dr. Anıl Aba, Ece Yılmaz Gözel, Etkin Güneş, Yavuz İrs, M. Ozan Arslan...

Peki neden planlama?

21. Yüzyıl İçin Planlama


Çünkü...

Türkiye, piyasa ekonomisinin, neoliberal politikaların yarattığı bu süreçte zor bir dönemden geçiyor. İthalata ve borca dayalı, varlıklarını satarak/özelleştirerek “nefes almaya” çalışıyor. Akademisyen-gazeteci dostum Şenol Çarık’ın “Bitmeyen Kriz” kitabında dediği gibi:

“... Ekonomi hazırı tüketen mirasyedilere benzemektedir. Onun da bir dayanma noktası, varacağı bir liman vardır. Ve deniz bitiyor!”

Bir kez daha soralım:

Alternatif ne?

Neden planlama?

Prof. Bilsay Kuruç bu soruya şu yanıtı veriyor:

“... 21. yüzyıl için planlama, bilimin çatısı altında ileriye doğru bir ufuk arama çalışmasıdır. Türkiye’nin geleceğini böyle bir boyut üzerinde konuşmak, düşünmek, tasarlamak ve özlemek bugünün büyüyen dertlerinin ötesinde bir kolektif mecburiyet oluyor.

“... 2011’de başlayan çalışmalarımıza katılanların ortak çizgisi budur. Bu mecburiyetin sürdürülmesi için tezlere ihtiyaç vardır. Tezler hurafelerden, belirsiz ‘proje’ lerden çıkmayacaktır. Bütüncül ve bilimsel yaklaşımlara muhtacız. Yön duygusu yaratacak ve ufuk çizecek olanlar bu yaklaşımlardır. Böylece, düşüncede ve uygulama dünyasında kendi kendini besleyen bir süreçler bütünü yaratılabilir ki ona 21. yüzyıl için planlama diyeceğiz.

“21. yüzyıl için planlama kestirme yolları aramak değildir. 2011’den itibaren ortaklaşa yaptığımız çalışmalar bunu gösteriyor. Her şeyden önce, bilimin, toplumun kolektif zekâsını canlandırma sorumluluğu olacaktır.

“... Çalışmalarımızdan ortak düşünce olarak şu çıkıyor: Planlama kavramı böyle bir sorumluluğu yansıtıyor. ‘Mümkündür’ü ‘yapabiliriz’i dile getiriyor.

“... Planlama bu düşüncenin en doğru simgesidir ve unutmayalım, 20. yüzyılda insanlığın ileri adımları tesadüflerle, ampirik bulgulardan ibaret derlemelerle değil, plan aklı ile ve onun sağladığı bilimsel yaklaşım ve birikimlerin birbirini besleyebilmesiyle gerçekleşmiştir.

“... Bilim dünyamızın (en zor günlerinde) belki de tarihi denilebilecek katkısı, şimdi toplumun yeni bir çağa adım atabilmek ve orada var olabilmek için kendini aşma iradesini sistemli bir biçimde oluşturmaya, inşa edebilmeye, yani 21. yüzyıl için planlamaya yönlendirebilmek olacaktır.”

1930’larda kulağa takılan küpe


Örneğin... Prof. Bilsay Kuruç ve arkadaşları diyor ki:

“... Biz iktisatçılar uzun süredir ekonominin dünya ile alışverişi içinde ortaya çıkan ‘açık’ (cari açık) ile yakından ilgileniyoruz. Yorumlara başlarken gözümüz hep bu döviz açığındadır. Bu açık, ekonomideki buzdağının gözle görünen kısmıdır.

“... Buzdağının (dış borçluluğun) büyüklüğü ‘uluslararası yatırım pozisyonu’na, oradaki (stok) açığa bakınca biraz daha iyi anlaşılır. Bu, dünyaya olan yükümlülüklerimizin oradaki varlıklarımıza göre hep artıyor olmasından doğan döviz açığıdır. İşte öncelikle bunlarla meşgulüz. Döviz açıkları bedeli (faiz, prim, vb.) artık ne olursa, dünya sermayesine ödenerek finanse edilebiliyor.

SORU ŞU: Kim ödüyor?

“... Günümüzde meslektaşlar buna pek eğilmiyorlar. Bir bilene soralım. Cumhuriyet tarihinin en dikkate değer İktisat Vekili Mustafa Şeref (Özkan) Bey 1930’da kulaklara küpe olacak saptamayı yapmış. Osmanlı’nın son 80 yılını analitik olarak doğru okuyan tecrübesiyle. Kendi sözleriyle, (bir memleketin ticaret muvazenesi/dengesi açığını o memlekette yaşayanlar içinde daha az kazananlar öder.)...”

SONUÇ: Dün cari açık verileri paylaşıldı: Nisanda cari açık geçen yılın aynı ayına göre 1.2 milyar dolar artarak 2.7 milyar dolara ulaştı. Yılın ilk 4 ayında cari açık geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 132.6 yükselerek 21 milyar 73 milyon dolara çıktı.

Sahi kim ödüyor bu açığı?

NOT: www. http://21inciyuzyilicinplanlama.org/ sayfasını takip edin.