Cumhurbaşkanlığı sarayının elektrik ve doğalgaz faturalarının halkın vergileriyle ödendiğini hatırlatan CHP Ankara Milletvekili Gök, “Yaygara sözcüğü halka hakarettir, toplum gerçekliğinden ne kadar uzak olduğunu gösteriyor” dedi.

Uzun bir bekleyişten sonra nihayet Millet İttifakı ile birlikte hareket edecek olan diğer 3 partinin de katılmasıyla; CHP, İYİ Parti, Saadet Partisi, DEVA ve Gelecek Partileri ile Demokrat Parti’nin genel başkanları dün birlikte bir toplantı yaptılar. Partiler arası görüşmelerde, seçime kadarki süreçte olduğu kadar, kazanmaları halinde seçimden sonra nasıl bir yol izleneceği üzerinde durulmuş, sonunda ortak bir metin üzerinde anlaşılmıştı. Dün de Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e geçiş sürecinin detayları, ekonomik krizin aşılacağı umudu ve bu partilerden oluşacak bir koalisyonun sorunları halledecek güçte olacağı mesajları verildi. Herkesin umudu en kısa zamanda ülke sorunlarının aşılacağı günlerin gelmesi ama şu anda hâlâ kafaları meşgul eden sorular ve endişeler de az değil. Bugün çok deneyimli bir siyasetçi ve hukukçu olan Cumhuriyet Halk Partisi Ankara Milletvekili Sayın Levent Gök’e son günlerin en çok konuşulan sorularını sordum.

■ Sayın Gök, her gün gelen yeni zamlar ve özellikle elektrik faturalarının tüm vatandaşların dayanamayacağı boyuta çıkması ülke çapında tepkiye yol açtı, 81 ilde protesto gösterileri sürüyor. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan “Muhalefetin yaygarasını kopardığı gibi bir durum olmadığını, her türlü indirimi uyguladıklarını” söyledi. Bu sözler önemli bir indirim yapılmayacağını mı gösteriyor sizce?

Tabii Sayın Erdoğan kendisi Cumhurbaşkanlığı sarayında elektrik, doğalgaz faturası ödemediği için cebinden para çıkmıyor. Devletin vergileri ve halkımızın sırtlandığı ağır ekonomik tablo karşısında Erdoğan, cebinden para çıkmadığı için bilmiyor. Kullanmış olduğu “yaygara” sözcüğü toplum gerçekliğinden ne kadar uzak olduğunu göstermesi açısından ibret vericidir. Halkın yaşantısını görmeye çalışsa, pazarlara gitse, esnafın arasında dolaşsa, çiftçiyle beraber olsa herkesin ne kadar mağdur olduğunu yakından görecek. Elektrik ve doğalgazdaki artışlar  bir iki aydan beri kabus gibi çöktü. Geçtiğimiz aylarda 300-400 lira gelen elektrik faturaları şu anda 1000-1500 liraya ulaşmış durumda, doğalgaz faturaları da öyle. Büyük bir yangın Türkiye’yi sarmış durumda. Ama tabii ifade ettiğim gibi Sayın Erdoğan cebinden doğalgaz ve elektrik faturası ödemediği, akaryakıt ücretini de yine kendi cebinden karşılamadığı için bunun halktaki karşılığını göremiyor ve bu haklı çığlığını duymaktan da ne yazık ki aciz durumda.

■ Meral Akşener de “2001 krizinden daha vahim” demiş, hakikaten Batı ülkelerinde bile Türkiye’yi tartıştıran, dünyanın en kötü ekonomisi olan ülkelerle kıyaslandığımız çok büyük bir kriz var. Deneyimli bir siyasetçi ve hukukçu olarak, hükümetler halkın dayanamayacağı ölçüde zamları yapmakta bu kadar özgür müdür sizce?

Özellikle elektrik ve doğalgaz konusunda bence bu iktidarın topluma en büyük ihaneti elektrik ve doğalgaz özelleştirmeleri olmuştur. “Yapmayın” diye haykırdık, eğer elektrik ve doğalgaz devletin elinde olsaydı, bu konularda yurttaşın sesine de kulak verilebilirdi. Devlet vatandaşını yaşatmak zorundadır. Şu anda yurttaşlarımızın büyük bir kısmı bu ağır kış şartlarında yaşam savaşı veriyor. Dolayısıyla bu iktidar Anayasa’da yer alan ‘sosyal hukuk devleti’ni ayaklar altına almıştır, dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde böylesine zamlar yapmaya hiçbir iktidar cüret dahi edemez.

CHP Ankara Milletvekili Levent Gök, 12 Haziran 2011 yılından bu yana 4 dönem milletvekili seçilmiştir, TBMM Başkan vekili, Cumhuriyet Halk Partisi’nde Grup Başkanvekili olarak da görev yapmıştır. Hukukçu olan Gök, Meclis Anayasa Komisyonu Üyesidir.

“Meclis’teki gibi ucuz yemek istiyoruz” diyenler haklı


■ Milletvekili maaşları yüksek olmasına rağmen devamlı zam yapılıyor. Son olarak yüzde 14.4 oranında zam yapıldı. Halk içinde bulunduğumuz süreçte bu zamlara ve TBMM lokantasında fiyatların çok düşük olmasına haklı olarak tepki gösteriyor. “Biz de Meclis’teki gibi ucuz yemek istiyoruz” diyen halk haksız mı?

Geçim sıkıntısı bu karşılaştırmanın yapılmasına neden oluyor. Elbette son derece haklılar. Ancak Meclis restoranında günde 5 bine yakın ziyaretçi yemek yiyor, yani milletvekili pek de yalnız yemek yemiyor. Arzumuz halkımızın tümünün adil gelir dağılımından faydalanması.

Halkından yana olan iktidarlar, halkını zora sokacak zammı yapmaz


■ Yasalarda “Hükümetler halkın karşılayamayacağı oranlarda zam yapamaz” şeklinde bir madde olması gerekirdi belki de!

Bu konuda bir yasaya, kurala da gerek yok aslında. Halkından yana olan bir iktidarın zaten bunu kendiliğinden uygulaması gerekir. Biz ne diyoruz “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın”, ama burada “yandaşı yaşat, insanlar ölürse ölsün” mantığıyla hareket eden bir iktidar anlayışı var. Özellikle enerjide dışa bağımlıyız, bu durumda çok dikkatli olmak lazımdı . Zaten bağımlı olduğumuz ülkelerin herhangi bir zam talebi karşısında çaresiz durumdayken bir de kendi iç dünyanızda, vatanınızda bu sektörleri özelleştirerek, peşkeş çekerek kendi yandaşlarınıza verirseniz, halkı zaten siz korumasız bırakıyorsunuz. Dolayısıyla, halkımızın soyulduğu mekanizmalar bunlar. Bu mekanizmalar içerisinde hükümetin yandaşlarıyla paylaştığı, onlara peşkeş çektiği elektrik, doğalgaz gibi konularda büyük bir sermaye arttırımı söz konusu. Esamesi okunmayan şirketlere doğalgaz özelleştirmeleri verildi, bu şirketler bir anda Türkiye’nin ilk zengin milyarderleri arasına girdiler. Geçmediğimiz otoyollar, kullanmadığımız havaalanları için garantiler ödüyoruz. Bu garantilerden ötürü iktidar şirketlere, yandaşlarına bu parayı ödemeye devam ediyor ama senin vatandaşın açlıktan kırılırken, elektrik, doğalgaz kesintisinden dolayı kırılırken bu yardımları neden karşılamıyorsun? Anayasa’nın temel amacı ve görevi; halkın refahı ve huzuru için sosyal hukuk devleti çerçevesinde şartları hazırlamaktır, Anayasa tarafından hükümetlere verilmiş çok önemli bir görevdir bu. Şehir hastanelerine ödenen devasa kira bedelleriyle yerlerine dünya standartlarına göre 600 yataklı olarak binlercesi yapılması mümkünken biz bu yönteme başvuran bir iktidar tarafından yönetiliyoruz.

Levent Gök, “İktidar fahiş zamlarla çocukları yaşlıları, kış şartlarında kaderine terk etti” dedi.

Kılıçdaroğlu “Ödeyemem artık gücüm yok” diyen milyonlar adına konuştu


■ Kemal Kılıçdaroğlu “Erdoğan 31 Aralık’ta imzaladığı zamları geri çekene kadar hiçbir elektrik faturamı ödemeyeceğim” dedi. AKP’li isimler “Provokasyon yapıyor” suçlaması yöneltti, Bahçeli “Elektriğini kessinler” dedi. Sayın Kılıçdaroğlu deneyimli bir siyasetçi, bu çağrıyla iktidarı uyarmış, halka destek vermiş oldu ama TV’lerde “sivil itaatsizlik” yorumu yapanlara bir hukukçu olarak nasıl bir cevap verirsiniz?

Bugün hangi eve gitseniz konuşulan tek konu zamlar ve alınamayan maaşlar. Türkiye’nin gündemi bu iken bir ana muhalefet partisi lideri milyonların sesi olmayacak mı? “Yeter artık, ne yapıyorsunuz, kendinize gelin” diyor Genel Başkanımız. Bir iktidara bundan daha çarpıcı bir mesaj verilebilir mi? “Ben kendim ödemeyeceğim” diyerek kendi sınırını çizmiş durumda, dikkatli bir dil kullandı. “Ödeyemeyeceğim, artık gücüm yok” diyen milyonlar adına söylüyor bunu. İnsanlar faturaları ödeyemeyecek göreceksiniz, çiftçi çiftçiliği, sanayici sanayiciliği bırakacak. İktidarın görevi, halktaki çığlığı duyması ve zamları geri almasıdır.

Netice alınacak bir seçime gidiyoruz hiç kimsenin hata yapma lüksü yok


■ İYİ Parti kısa süre önce “cumhurbaşkanı aday seçimini CHP’ye bırakacağı” mesajını verdi, Kılıçdaroğlu da “Çıksın karşıma” dedi. Bunların ikisi birleşince Kemal Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanı adayı olacağına kesin gözüyle bakılabilir mi?

Her siyasal parti üyesinin çok doğal bir isteği kendi genel başkanının aday olmasıdır ancak ittifak çerçevesinde genel başkanların değerlendirmelerini bilemem. Sayın Genel Başkanımız bu konuda çok dikkatli bir süreç yürütüyor, Türkiye’nin yaşadığı her türlü kriz ortamında en sağlıklı kararın verileceğine inanıyorum.

■ Altı partinin en zor konusunun aday seçimi olacağını düşünüyor musunuz?

Türkiye önemli bir seçime doğru gidiyor, altı parti arasında görüşülen konularda kimsenin hata yapma lüksü yok, çok dikkatli olunması gereken bir seçim. Netice alınacak bir seçimde herkesin bin defa düşünüp bir defa konuşacağı bir sürece geliyoruz. Herkesin üstünde ciddi sorumluluklar var. Böylesine uyumlu giden bir tabloda herkesin Genel Başkanımızın gösterdiği dikkat ve özen çerçevesinde davranacağını umuyorum. Sonuç olarak Millet İttifakı’nın bileşenleri oturup mutlaka anlaşacak, doğru bir karar verecektir.


Trollerle algı yaratıp yargı üzerinde baskı kuruluyor


■ Gazeteci Ayşenur Aslan’a Türk Mukavemet Teşkilatı için yaptığı bir konuşma nedeniyle AKP, MHP ve BBP suç duyurusunda bulundu, RTÜK inceleme başlattı. Sedef Kabaş’a ise Cumhurbaşkanı’na ve 2 bakana hakaret nedeniyle 12 yıla kadar hapis cezası istendi. Deneyimli bir hukukçu olarak görüşünüz nedir?

Ayşenur Aslan kastettiği kelimenin Türk Mukavemet Teşkilatını incitecek bir kelime olmadığını belirtti ve “Yanlış anlaşıldıysam özür diliyorum” dedi. Sedef Kabaş’la ilgili olarak da hiçbir isim geçmediği halde Cumhurbaşkanı’na hakaretten dolayı dava açılması bana Abdülhamit dönemini hatırlatıyor. Abdülhamit de uzun bir buruna sahip olduğu için onun döneminde “burun” kelimesi yasaklanmıştı. Abdülhamit döneminden daha da ağır bir baskıcı süreç işliyor şu anda Türkiye’de. Trollerle bir algı yaratılarak, mahkemeler üzerinde baskı oluşturuluyor. Bir atasözünden bahsederken bunu üstünüze alınmanın bir anlamı yok. İddianamede “Cumhurbaşkanı’nı kastettiği sonucuna varılmıştır” gibi muğlak bir ifade kullanılıyor. Yani kastetmedi ama kastettiği sonucuna varılmıştır. Kabaş’ın konuşmasında kimseyi suçlayan, hakaret eden bir ifade yoktur.