Adalet ve Kalkınma Partisi’nin kurulmasına yaklaşık bir ay var. Tayyip Erdoğan yanında bağımsız milletvekilleri Abdullah Gül ve Meral Akşener’le birlikte Antalya Korkuteli’deki Yörük şenliğine katılır ve şu cümleleri kurar: “Herkes ırkıyla, diniyle, bölgesiyle övünebilir. Ama diğerini hor göremez. Biz yeni oluşumda, Türkiyelilik bilincini geliştireceğiz. (16 Temmuz 2001)”

AKP iktidar oldu ve çok tartışma yaratan bir rapora imza attı.

1 Aralık 2004’te Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu’nun, “Azınlık Hakları ve Kültürel Haklar Çalışma Grubu’’ başlıklı raporunda “Türkiyelilik” kavramı öne çıkarılıyordu: “Üst kimlik olarak Türkiyelilik kavramının ülke bütünlüğü üzerinde uygulanabilir tek bir hukuk sisteminin mevcudiyetini zedelemesi bir yana, farklılıkları birleştirici yönü ağır basmaktadır.

Bu tartışmaların temelinde de Anayasa’nın 66’ncı maddesi vardı: “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür.”

Zaten AKP’nin kurucu kadrosu da “Türkiyeliliği” savunuyordu. 

Türkiye’nin 12. Cumhurbaşkanı sıfatıyla balkona çıkan Tayyip Erdoğan da net konuşmuştu: “Hepimiz aynı ecdadın, aynı kültürün ve aynı medeniyetin, aynı tarihin evlatlarıyız. Türk, Kürt, Arap, Laz, Gürcü, Boşnak, Çerkez, Roman, Pomak’tan önce, Rum, Ermeni’den önce Türkiyeli vardır. (11 Ağustos 2014)”

Ali Babacan’ın planı ne?


2008’de başlayan ve uzun bir dönem süren “Açılım” sürecinde de bu konu tartışıldı. Uluslararası raporlarda, “Yeni Osmanlıcılık” baş tacı edildi, “Kemalizmin süresi doldu” cümlesini sıkça duyar olduk. Oysa unuttukları, “Türk” kavramının bir ırkı niteleyen değil, anti-emperyalist mücadele veren bir halkın birleştiği tanım olduğuydu. CHP’nin programı olan Altı Ok da tam bu noktada ulus-devletin şekillenmesindeki ideolojik alandı. Halkçılık fikriyle de bütünleşmişti.

Ali Babacan


Bugün DEVA lideri Ali Babacan’ın ve partinin Kurumsal İletişim ve Tanıtım Başkanı Sanem Oktar’ın  Anayasa’nın 66. maddesinde değişiklik önerisi yeni bir çizgi değil. 2002’den bu yana devam eden Erdoğan iktidarının başaramadığı ve bugün gündemde olmayan “Türk kelimesi bölüyor” yaklaşımı ideolojik bir program. Ve bugün o çizgiyi AKP dışında kalan liberal çizgi temsil ediyor. Babacan ve arkadaşlarının söyleyemediği ise şu: “Anayasa’nın ilk dört maddesini de değiştirelim.” Neden mi? AKP’de vekillik yapmış deneyimli siyasetçilerden Emin Şirin uyardı: “Anayasa’nın başlangıcına bakın.”

Ben de baktım!

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Başlangıç” bölümünde şu ifadeler var: “... Millet iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu... Hiçbir faaliyetin Türk milli menfaatlerinin, Türk varlığının, devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihi ve manevi değerlerinin, Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılapları ve medeniyetçiliğinin karşısında korunma göremeyeceği...” Özeti bu “Başlangıç”ın...

Peki Anayasa’nın 2’nci maddesi ne diyor: “... Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.”

SORU ŞU: Şimdi siz “başlangıcı” ve ilk dört maddeyi değiştirmeden 66’ncı maddeyi nasıl değiştireceksiniz? Babacan neden böyle bir açıklama yapma ihtiyacı hisseti? Acaba HDP kapatılırsa listelerini açmak için mi? Ya da masanın “çoklu adaya” dönme ihtimaline karşı farklı bir birliktelik süreci mi planlanıyor?

AKP’den İmamoğlu’na itiraz


Dün köşemde, “Taşeronu da terörist diye İmamoğlu’na bağlamışlar” başlıklı bir yazı kaleme aldım. Yazıma, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde (İBB) AKP Grup Sözcüsü olan Murat Türkyılmaz’dan itiraz geldi. Türkyılmaz şunları kaydetti:

“ ... İBB Başkanı’nın (Ekrem İmamoğlu) yapmış olduğu basın açıklamasında adı geçen A.S. hakkında ‘İBB kayıtlarında aradık, taradık bulamadık’ sözlerinin doğru olmadığını bir kez daha beyan etmiş olalım. İlgili kişinin İBB iştirakine bağlı olarak çalıştığı ve SGK kaydının İSFALT A.Ş.’de olduğu Murat Ongun’un açıklamasıyla da teyit edilmiştir. Bu durumu idari anlamda ciddi bir zafiyet olarak kaydetmek gerekir. Yapılan açıklamada her ne kadar taşeron vurgusu yapılsa da ilgili kişinin mevzuatımız gereği üst işvereni İBB’dir ve İBB yasal olarak sorumludur. İlgili personelin iki kardeşinin kırsalda PKK için faaliyet gösterdikleri de bakanlık tarafından açıklanmıştır. PKK’nın şehir yapılanmasında dağ kadrosunda faaliyet gösteren teröristlerin yakınlarının ‘Değer Ailesi’ organizasyonuyla istihdam edildikleri bilinmektedir. İBB Meclis üyeleri olarak İstanbul’un güvenliği bizim için her şeyin üzerindedir. İBB’nin de iddiaları ciddiye alarak ‘siyasi şov’ parantezinden çıkarak özel bir teftiş kuruluyla süreci şeffaf bir şekilde yürütmesi ve kamuoyunu bilgilendirmesini bekliyor ve temenni ediyoruz.”

Türkyılmaz’ın iddiaları böyle. Bakalım pandoranın kutusu açıldıkça daha neler çıkacak?