3 Ekim’deki yazımın başlığı, “Gezi kararında ‘korsan’ çelişki”ydi. Şu tespitlerde bulundum:

“Unutmayın! Gezi Parkı soruşturmasını Fetullahçı yapıya dahil olduğu gerekçesiyle aranan savcı Muammer Akkaş başlatmıştı. Akkaş, 17-25 Aralık’ın ‘25 Aralık’ bölümünün savcısı ve adliye önünde ‘korsan bildiri’ okuyan isim. Dosyadaki telefon dinleme kararlarını da yine aynı suçlamayla tutuklanan ve görevden ihraç edilen hakimler Süleyman Karaçöl ve Menekşe Uyar vermişti. Şimdi buradan nereye mi geliyorum? Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 7 Temmuz’da Yargıtay 3. Ceza Dairesi’ne gönderdiği tebliğnameye. Çünkü; o tebliğnamede Mücella Yapıcı dışında tüm tutukluların cezalarının onanması istendi. Ancak... Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, onanmasını istediği cezalarla ilgili “17-25 Aralık’a” dört ayrı yerde gönderme yaptı. Önce o göndermeler... Sayfa 9: Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 17/25 Aralık sivil darbe girişimine ilişkin 09.05.2023 gün ve 2021/4197 Esas, 2023/2716 sayılı ilam içeriğinde... Sayfa 14: ... 17/25 Aralık yargı eliyle sivil darbe girişimini gerçekleştirmiştir.” (Yargıtay 3. C.D, 09.05.2023 gün ve 2021/4197 Esas, 2023/2716 karar)... Sayfa 17: FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün, önce yargıdaki mensupları ve silahlı emniyet birimleri ile 17/25 Aralık darbe, devamında ise 15 Temmuz kanlı darbe girişimini gerçekleştirmesi sebebiyle uğranılan çok boyutlu tehlike ve zararın büyüklüğü tartışmasızdır.  Şimdi burada çelişki yok mu? Hem 17-25 Aralık’ın “korsan” bildiri okuyan savcısının başlattığı Gezi davasındaki dinlemeleri kabul edeceksiniz hem de 17-25 Aralık’a sivil darbe tanımı yapacaksınız!”

Bu yazım üzerine, Yargıtay 3. Ceza Dairesi tarafından ağırlaştırılmış müebbet cezası onanan Osman Kavala’dan avukatları aracılığıyla bir mektup aldım.

Sayın Aytunç Erkin,

3 Ekim 2023 tarihli yazınızda Gezi Kararı’ndaki hukuksuzluğu net bir şekilde ortaya koyduğunuz için teşekkür ederim. Bana kalırsa İddianame’deki ve Karar’daki temel çelişki benim Gezi Olayları’nı Soros’la birlikte önceden planladığım ve finanse ettiğim iddiasına kanıt olarak Gezi Olayları sırasında – beni suçla ilişkilendirmek için kullanılan – televizyon kanalı kurmak, film yapmak gibi projelere kaynak aradığımı ayrıntılı olarak anlatılmasıdır. İddianame’den de belli olduğu gibi bu çabalara karşı kaynak (dış kaynak) bulunamamıştır. Gaz maskesi alımı ile ilgili olarak bu herkesin para yatırabileceği bir hesap açılmasını önermişim. Kalkışma için bu kadar gerekli olan gaz maskelerini dahi önceden temin edememişim!

Maalesef bu çelişkiler apaçık görülmesine rağmen Gezi’nin dışarıdan ve benim tarafımdan finanse edildiği tekrarlanıyor.

Saygılarımla, Osman.

“Balyoz davasından çıkan dersler”


Osman Kavala ayrıca 26 Eylül 2012’de Radikal Gazetesi’nde kaleme aldığı “Balyoz Davasından çıkan dersler” başlıklı yazısını da yollamış:

“...  Çetin Doğan ve bazı komutanların AKP hükümetinden rahatsız olduklarını ve hükümet aleyhine çıkışlar yaptıkları sır değil. Emin olduğumuz somut bir husus, Doğan’ın Balyoz davasına konu olan Plan Semineri’ne iç tehdit ve iç tehdidin nasıl bastırılacağına dair senaryolar eklettiği ve seminer sırasındaki konuşmalarıyla bunların Türkiye’de yakın gelecekte olacaklara dair bir mesaj olarak algılanmasına yol açtığı. Bunları, hukuk devletlerinde yaptırım gerektiren sivil idareye itaatsizlik ve yetkiyi kötü kullanma örnekleri olarak niteleyebiliriz. “... Ancak, dava dosyalarında bu çabalar sonucunda nasıl bir kolektif darbe teşebbüsünün şekillendiğini göremiyoruz. Ne zaman ve nasıl hazırlandığı tartışmalı olan Balyoz darbe planı belgelerinin gerçek olduğunu kabul etsek dahi, 330 kişinin her birinin, diğerleriyle suç ortaklığı içinde darbe yapmak üzere iradesini kullandığı hükmüne varabilmek için suçlananlarla ilgili somut kanıta ihtiyaç olduğu açıktır.

“... Örneğin, geçmişle ilgili 12 Eylül davasının ‘cezalandırma’ işlevi iki darbe liderinin yargılanmasıyla gerçekleşirken, ordu içinde var olan darbecilik eğilimini tasfiye etmeye yönelik olduğuna inanılan Balyoz davasında cezalandırma kapsamı oldukça geniş tutulmuş durumda. Yüzlerce insanın öldürüldüğü, işkence gördüğü, insanlık suçlarının işlendiği, siyasi kurumların lağvedildiği ‘başarılı’ bir darbeden dolayı iki darbe lideri yargılanırken kapsamı muğlak olan bir teşebbüsten dolayı 300’den fazla ordu mensubunun cezalandırılması sanırım farklı tehdit algılamalarıyla açıklanabilir.

“... Ülkemizde yürütülen siyasi nitelikleri olan davalarda, yargı sürecinin işleyişi ile ilgili endişelerde azalma değil artış gözlemliyoruz. Bu durumda ülkemizde yargının yerine getirmesi gereken misyonun, bu tür davaların hukukun evrensel gerekleri çerçevesinde toplumun en geniş kesimlerince adil bulunacak şekilde yürütülmesini sağlamak olduğunu söylemek herhalde yanlış olmaz.

“... Bunun başarılabilmesi için savunma haklarının eksiksiz kullandırılması, suç ve cezaların kişiselliği ilkesine azami riayet edilmesi, her bir şüpheli için lehte ve aleyhte kanıtların titizlikle aranması ve her sanığın durumunun ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekir. Bu ölçütlerle bakıldığında Balyoz davasının kamu vicdanı açısından değeri olabilecek dersler sağlamadığını, başka benzer davalar için de kötü örnek olacağını düşünüyorum. Yargının adil işlediğinin kanıtlanması için bu davanın yeniden görülmesinin gerektiğine inanıyorum.

SONUÇ: Evet... Osman Kavala’nın itirazı böyle ve Fetullahçılar’ın kurguladığı, kumpas olduğu ortaya çıkan Balyoz davası üzerinden de “siyasi dava” yazısını bana iletmiş. Son olarak şunu söylemekte fayda var: Gezi davası sadece Osman Kavala üzerinden veya sadece Kavala’ya indirgenecek bir dava değil.