Ben, cumhurbaşkanlığı seçiminde oyumu Kılıçdaroğlu’na, milletvekili seçimlerinde de İYİ Parti’ye vereceğim. Çünkü “laik muhafazakarım”. Bu tanımın içeriğini ileride anlatacağım. Şimdi son günlerin en sıcak tartışmasına, Kılıçdaroğlu’nun sözünü verdiği 300 milyar dolar konusuna gelelim. Sayın Kılıçdaroğlu bir süredir seçimi kazandığı takdirde (mealen değil kelimesi kelimesine) “300 milyar dolar parayı getireceğim; temiz parayı” diyordu. Bu hafta ifadesinde önemli iki değişiklik yaptı. “Gittim, milletimiz için 300 milyar dolar temiz yatırım getirdim” dedi. İlk konuşmalarında yer alan “getireceğim” fiili “getirdim” ve “para” kelimesi de “yatırım” oldu. İktisatta yatırım “sabit sermaye oluşumu” (fixed capital formation) demektir. Yani tasarruf edilen para ile tarım, sanayi ve hizmet sektörlerinde, mal veya hizmet üretiminde kullanılan, elle tutulur gözle görülür fiziki varlıklar imal veya inşa etmek veya bunları satın almak anlamına gelir. Bu yatırımları, yabancılar döviz getirip yapıyorsa buna “doğrudan yabancı yatırım” (foreign direct investment) denir. Medyadaki ekonomi muhabbetlerinde kullanılan “yatırım” sözcüğü ise eldeki nakit parayı, altın, hisse senedi, tahvil, bono hatta bitcoin ve benzeri sanal şeylere bağlamak (yatırmak) anlamına gelir. Bunlara “finansal yatırım” da denir. Anladığıma göre Kılıçdaroğlu’nun, getireceğim veya getirdim dediği 300 milyar dolar her iki türü de kapsamaktadır.

300 MİLYAR DOLAR DEVASA BİR MEBLAĞDIR

Millet İttifakı içinde başta Sayın Kılıçdaroğlu olmak üzere Osmanlı Devleti’nin ekonomik yapısının nasıl hastalandığını iyi bilen kişiler vardır. Osmanlılar, en güçlü olduğu Kanuni Sultan Süleyman zamanında “sırf devlete gelir sağlamak için” yabancılara “kapitülasyon” denen iç ticaret imtiyazı vermiştir. Bunu da ülke ve millet yararına gördükleri için yapmıştır. Ama hata etmişlerdir. Kapitülasyonlar ve 1850’lerden sonra alınan dış borçlar Osmanlı Devleti’ni “yarı sömürge” haline getirmiştir. Ülke “dış-borç-kolik” olmuştur. Yani istese de yeniden ve giderek daha fazla borç almadan, ekonomisinin çarklarını çeviremez hale gelmiştir. Cumhuriyeti kuranlar da bu sarmaldan kurtulmayı amaçlamıştır. Bunun da tek yolu ekonomiyi “cari açık vermeyen” bir yapıya dönüştürmektir. Ben Millet İttifakı’ndan, bunu stratejik ülkü haline getirmesini bekliyorum. Tutamayacağı 300 miyar dolar getirme sözü vermesini değil.

YAĞMUR BEKLERKEN SELE KAPILMAK

1998 Doğu Asya Mali Krizi’nin çıkışını Nobel ödüllü Krugman şöyle anlatır: “Bir ülke düşünün, bir anda nedeni ne olursa olsun yabancıların gözdesi haline geliyor. Yıllar içerisinde çok yüklü miktarda dışarıdan sermaye çekiyor. Bir gün bu akım duruyor ve sermaye çıkışı başlıyor.” Gerisini ben anlatayım. Ülkenin parası değer kaybediyor ve mali sistemi alt üst oluyor. Türkiye’nin halen içinde debelenip durduğu kriz de aslında budur. Bugün Türkiye ekonomisine yapılacak en büyük kötülük, ülkeye çok  büyük miktarda yabancı para sokmaktır. Gelecek fonlar, ister temiz sıcak para, ister doğrudan yabancı yatırım olsun ülkemizin dış “yükümlülükleri”ni (liabilities) artıracak, dışa transfer edilecek kâr ve/veya faiz ödemelerini büyütecektir. Döviz ucuzlayacağı için Türk sanayi firmalarının ve tarım işletmelerinin hem ihracatta hem de yurt içinde de yabancı mallara karşı “rekabet gücü” azalacaktır. Böyle bir ortamda dış ticaret açığı ve buna bağlı olarak cari açık patlar. Yatırımlar, başta inşaat olmak üzere dış ticaret konusu olmayan (non tradable) sektöre yönelir. Bu yönelim yasaklarla durdurulmaya kalkışılırsa “fiyat mekanizması” devre dışı kalır, ekonomi yolunu şaşırır.

SON SÖZ: Fazla dolar, ekonomi bozar.