Anayasa hukuku uzmanı  Ece Güner, seçim gündemini SÖZCÜ’ye değerlendirdi


Seçmenin yüzde 7 barajını geçemeyecek partilere oy vermemesi gerektiğini vurgulayan Ece Güner, “Ben bir hukukçu olarak söylüyorum, seçmen çok dikkat etmeli, yoksa oylar bölünür. Birinci turda kazanmak için de ortak adayla seçime katılmak gerekir” dedi


Deprem nedeniyle 14 Mayıs tarihi verilen seçimlerin güvenliğinin ve organizasyonunun zor olacağı tartışılıyordu ama Cumhurbaşkanı Erdoğan seçimin bu tarihte yapılacağına dair kararnameyi imzaladı. 14 Mayıs’ta hem milletvekili, hem de cumhurbaşkanı seçimi için sandığa gidilecek. Peki, Cumhurbaşkanı’nın, 2 kez bu görevde bulunduğu için 3’üncü kez aday olamayacağını söyleyen Anayasa maddesi ne olacak? YSK, cumhurbaşkanlığı seçiminin 2’inci tura kalması halinde seçim tarihi olarak 28 Mayıs’ı belirlemiş, YSK Başkanı Ahmet Yener “Hayırlı olsun” diyor ama bu konuda bir açıklama yapmadı. Bugün, bu konuyu, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ve ABB Başkanı Mansur Yavaş’ın cumhurbaşkanı yardımcısı olmasını, parti propagandalarına katılmasını, hayati önem taşıyan devlet kurumlarının bağımsızlıktan nasıl çıkarıldığını ve sonuçlarını, milletvekili bağımsızlığını ve daha birçok konuyu 2017 referandumu döneminde bu ucube sisteme karşı en çok uyaran ve bu konuda 4 kitap yazan, “Başarabiliriz” isimli kitabın da yazarı Anayasa hukukçusu, Avukat Ece Güner ile konuştum.

Ece Güner, Fransa’nın en iyi hukuk fakültesi sayılan Sorbonne Üniversitesi Hukuk Bölümü’nden en üst dereceyle mezun oldu. 30 yıldır uluslararası yatırımlar, basın ve ifade özgürlüğü, kadın hakları gibi konularda ve anayasa konularında aktif çalışmalar yapan hukukçu 2017 “Başkanlık” referandumu öncesi yazıları ve “Çare Başkanlık mı?” adlı kitabıyla teklif edilen Anayasa değişiklikleri konusunda toplumu bilgilendirdi ve önerilen sisteme karşı çıktı. “Ülkem İçin Çağrı”, “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” ve “Başarabiliriz” ile birlikte 4 kitabı vardır.


GENÇLER ÜLKEDEN GİDİYORLAR!

*Sayın Güner, kitabınızın adı “Başarabiliriz”; ülke olarak birçok şeyi başarmamız lazım ama siz neyi kastediyorsunuz?

Evet başarmamız gereken çok şey var ama öncelikle Türkiye’nin birinci sınıf bir demokrasiye dönüşmesi gerekiyor. İnsanlarda özgürlük duygusu yok oldu ve bu özellikle gençlerde derin bir travma yarattı, gelecek umutlarını yok etti, ülkemizden uzaklaşıyorlar. Basın ve ifade özgürlüğü, barışçıl protesto hakkı, tüm özgürlükler ağır yara aldı. Atatürk’ün çizdiği hedef olan muasır medeniyet hedefine ulaşmalıyız. Bunun için birinci şart doğru bir anayasanın hazırlanmasıdır. Hep şunu söylerim; binanın temeli anayasadır. Anayasayı yanlış yaparsanız üzerine yapacağınız hiçbir reform işe yaramaz. Bu yüzden demokratik ve zengin bir Türkiye’yi başarabiliriz, doğru anayasa üzerine doğru vizyonu kurarak tabii ki.

CUMHURBAŞKANLIĞI SİSTEMİNDE TOPLUM KUTUPLAŞIR

*Şu anda çağdaş dünyadan neredeyse kopmuş, toplumu ve sistemi demokrasiden uzaklaşmış olan, Meclis’in dikkate alınmadığı bir ortam var, demokrasi hali hazırda tamamen kaybolmuş gibi; insan hakları konusunda, ifade özgürlüğü konusunda. Bu nasıl geri döndürülebilir, nasıl başaracağız?

Benim kanaatimce, Millet İttifakı bu konuda çok hazır çünkü Anayasa taslağı çok doğru bir taslak ve Ortak Politikalar Mutabakat Metni de son derece kapsamlı, ayrıntılı ve iyi düşünülmüş bir yol haritası. Alınacak tüm önemli kararlarda zaten anlaşma sağlanmış durumda ve seçimlerden hemen sonra uygulanabilir. Şimdi Anayasa’ya biraz dönersek; tek kişi sisteminden nasıl gerçek demokratik bir sisteme geçeceğiz? Kitaplarımda da hep yazdım, parlamenter sistem başkanlık sistemine göre çok daha katılımcı, çoğulcu, demokratik, birleştirici bir sistemdir. Zaten dünyada insani gelişmişlikteki ilk 20 ülkeye bakın 19’u parlamenter sistemdedir, Avrupa’nın sistemidir bu. Yapısal olarak daha demokratik bir sistem. Örnek vereyim; başkanlıkta yürütme gücünün tamamı bir kişide, parlamenter sistemde ise Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Bakanlar Kurulu var. Daha istişare temellidir. Ayrıca parlamenter sistemde Cumhurbaşkanı yani devletin başı partisiz, tarafsız olduğu için daha birleştirici bir sistemdir, ama partili Cumhurbaşkanı sisteminde toplum çok kutuplaşır.

PARLAMENTER SİSTEMDE MECLİS HÜKÜMETİ DENETLER, TÜRKİYE’DE ŞU ANDA HİÇBİR DENETİM YOK!

*Çünkü Cumhurbaşkanı şu anda bizde de olduğu gibi, kendini daha çok parti başkanı olarak görüyor değil mi?

Aynen öyle. Bu arada demokratik başkanlık sistemlerinde başkan, parti genel başkanı olamıyor. Çünkü daha da kutuplaştırıcı oluyor. ABD’ye, Latin Amerika’ya bakın artık parti başkanı olamazlar. Demokrasilerde bu yoktur çünkü bu durum güç birliği yaratıyor, Meclis’i kontrol ediyor ve toplumu feci kutuplaştırıyor.

Güçlendirilmiş parlamenter sistem özetle şudur; 21.yüzyılda dünyadaki anayasalarda yapılan tüm iyileştirmelerden faydalanan bir anayasa ve özellikle halkın tamamını temsil eden tek organ olan parlamentoyu güçlendirerek daha katılımcı, çoğulcu ve demokratik hale getiriyor. Ayrıca rasyonelleştirilmiş parlamentarizm mekanizmalarıyla yürütmede de daha fazla istikrar sağlayan bir sistem. İki şeyi çok önemsiyorum burada; hem Meclis daha etkin hale geliyor hem de yürütme daha istikrarlı oluyor, hükümet ülkeyi yönetiyor ama Meclis de denetliyor etkin bir şekilde, şu anda Türkiye’de bu yok. Birkaç somut örnek vereyim; mesela yapıcı güvensizlik oyu gelecek, bu özetle şudur; parlamentodan alternatif bir başbakan ve hükümet çıkamıyorsa mevcut hükümet düşürülemiyor, böylece istikrarsızlığın oluşması imkansız hale geliyor. Çok önemli başka birşey de Bütçe Kesin Hesap Komisyonu Başkanlığı muhalefete veriliyor. Bu şu yüzden önemli; her bütçe yılı sonunda Sayıştay çok kapsamlı bir rapor hazırlayacak ve muhalefetin liderliğinde bütçenin ne şekilde harcandığı didik didik incelenecek.

PARLAMENTER SİSTEMLE HALKIN PARASININ NEREYE GİTTİĞİ ANLAŞILACAK!

*Şu anda bütçenin nasıl harcandığı öğrenilemiyor değil mi?

Yok. Bakın Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e göre Sayıştay’ın üyeleri Meclis’te üçte iki çoğunlukla seçilecek, bu çok kritik çünkü iktidar tek başına seçemeyecek ve geniş bir uzlaşı gerekecek. İkinci olarak Sayıştay’ın denetim kapsamı genişliyor. Son olarak da Bütçe Kesin Hesap Komisyonu Başkanlığı muhalefete veriliyor böylece gerçek bir inceleme yapılıyor, bu çok kritik çünkü halkın parasının nasıl harcandığını artık bileceğiz. Meclis’in denetim yetkileri de geri geliyor; gensoru, Meclis soruşturmaları. Şu an Meclis’in hiçbir denetim yetkisi yok.

HSK YARGI İÇİN EN ÖNEMLİ ORGAN, ŞU ANDA ÜYELERİN ÇOĞUNU İKTİDAR SEÇİYOR!

Yargı bağımsızlığı çok önemli. Hep söylediğim bir cümle var; temel hak ve özgürlükleri koruyacak olan süslü maddeler değil, siyasi otoriteden bağımsız kaliteli yargıdır. Her anayasada zaten özgürlükler yazılıdır önemli olan bunu koruyacak bağımsız yargıdır. Şu an Hakimler Savcılar Kurulu, yani yargı için en önemli organda 6 üyeyi zaten Cumhurbaşkanı seçiyor, 7’yi de çoğunlukla kendi partisi seçiyor, yani bir parti seçiyor, bu olmaz. Yargı bağımsızlığı yapısal olarak sağlanır, Anayasa Mahkemesi, Hakimler Kurulu, Savcılar Kurulu seçilmelerinde geniş uzlaşı gerekecek, Meclis’te üçte ikiyle atanacaklar.

*Kitabınızda “Milletvekilleri güçlü olmalı” diyorsunuz ama mevcut durumda partilerde katı disiplin sürüyor, mesela lider istemediği zaman milletvekilleri konuşamıyor. Bu nasıl değişecek?

Güçlendirilmiş parlamenter sistemde her milletvekilinin değeri artacak. Ayrıca milletvekillerinin güçlendirilmesi TBMM iç tüzüğü ve siyasi partiler yasalarındaki reformlarla da yapılacak. Meclis’in genel olarak daha güçlü olması, her milletvekilinin değerinin arttırılması Anayasa’da olacak.

MİLLETVEKİLİNİN ÖZGÜR İRADESİ NASIL AZALIYOR?

*Türkiye’de parti disiplini adı altında milletvekillerine bir baskının olduğuna inanıyor musunuz? Yani parti disiplini gereği denerek bir takım yasaklar konabiliyor mu?

Bu oldukça karışık bir konu, her ülkede belli bir parti disiplini var çünkü demokraside güç olmak için aynı zamanda belli bir örgütlenme de gerekiyor. Ama disiplin aşırı olduğunda bu sefer gerçekten her milletvekilinin özgür iradesi azalıyor, bu da yanlış, makul bir dengesi bulunmalı. Gelişmekte olan demokrasileri etüt ettiğimizde hiçbir disiplin olmayan partiler olduğunda da güçlü demokrasi oluşamıyor. Partiler de güçlü olmak zorunda ancak bu belli bir seviyede olmalı, yani her milletvekili de güçlü olmalı, parti de belli oranda güçlü olmalı. Avrupa’da çok örnekler var, makul ve yürüyebilecek bir sistem oluşturmak gerekiyor önemli olan o.

“DEPREM SUÇLARI MİLLİ GÜVENLİĞE KARŞI İŞLENMİŞ SUÇLARDANDIR, CEZA AFFI ÇIKARILAMAZ!”

*Kitabınızda “Bazı suçlarda cezasızlık ortamı var” diyorsunuz; iş kazaları, kadın cinayetleri, yolsuzluklar gibi. Mesela depremde imar afları yapıldı hala da Meclis’te bekleyen imar affı var, denetimsizlik had safhadaydı, zamanında gidilmedi bütün bunların sorumlusu kimdir? Siyasi sorumlular ortaya çıkarılamıyor. 99 depreminde olduğu gibi birkaç kişi ortaya atılıyor suçlu olarak ama esas cezalandırılması gerekenler kurtuluyor. Hiç kimse istifa etmiyor, üzerine almıyor.

Dediğiniz gibi 99 depremi sonrası tam bir cezasızlık ortamı oluştu, birçok yasada değişiklik yapılmalı. Şunu önerdim bir süre önce; seçimlerden sonra anayasaya bir madde eklenmesi gerekli, deprem ülkesiyiz ama bununla ilgili bir madde yok. Şu madde eklenmeli; “Deprem ülkemizin öncelikli afet riskidir, devlet vatandaşlarını depreme karşı korumakla ve gerekli tedbirleri almakla görevlidir. Deprem suçları milli güvenliğe karşı işlenmiş suçlardandır. Deprem suçlarına ilişkin ceza affı veya imar affı çıkarılamaz. Bir kere bizim ülkemizde imar affı olmamalı, yasaklanmalı. Özellikle depreme dayanıksız binalarla ilgili af yasaklanmalı.

Bu seçimlerde demokrasi fırsatını kaçırırsak çocuklarımız, torunlarımız bir demokraside yaşamanın ne olduğunu bilmeyecektir. Ağır kusurlar, ihmaller, yolsuzluklar, sorumsuz imar afları, çökertilen devlet kurumları ve bu “ucube yönetim sistemi” yüzünden ölen 50 bin insanımız adına köklü bir değişimi sağlamalıyız, hepimize görev düşüyor.

DEPREMLERDE SORUMSUZ DAVRANANLAR CEZALANDIRILMALI

*Geriye doğru işleyebilecek mi? Depremlerde, yangınlarda, maden facialarında, sel felaketlerinde sorumlu davranmayan, görevini yapmayanlar geriye doğru da cezalandırılabilecek mi?

Cezalandırılabilir, bir engel yok. Hep söylediğim şu; birinci şart iktidarda liyakatli, dürüst, vatanperver insanların olması. Çünkü bakanlıklarda ve karar yetkili tüm yerlerde dürüst, liyakatli insanlar olmalı ki soruşturmalara izin versin. Soruşturma için amir izni gerekiyor bizim anayasamızın 129.maddesine göre. Özetle ceza soruşturmasına izin verilmeli, yargılanmalarına izin verilmeli ve görev yargıya düşecek.

*Depremde 50 bine yakın vatandaşımız hayatını kaybetti. Bunun sorumluları nasıl yaptırıma tabi tutulacaklar?

Yargı bağımsız hale gelince bunları yargılayacak. Ruhsat verenler, yapı denetim şirketleri, binaların sorunsuz olduğuna dair rapor verenler, müteahhitler, suçu olan herkes yargılanacak. Ağır ihmal veya kusurdan dolayı ölüm olduğunda olası kast ile veya bilinçli taksirle adam öldürmekten davalar açılabilir ve açılmalı. Barolar da bu konuda çok aktif çalışıyor, biz de büro olarak gönüllü olduk, biz de katılacağız. Sahip çıkmalıyız. Gelecekte gerçek bir değişim sağlanmalı, yapı denetim şirketlerinin sistemleri çok yanlış, hiçbir gerçek denetim yok, hatalı raporlar için ciddi bir ceza yok kanunda. Her şey baştan ele alınmalı ve gerçek bir değişim sağlanmalı.

Denetçi mühendis, mimar olmak için sınav olmalı. Japonya’da yıllarca tecrübe gerekiyor ve çok zor bir sınavı geçmeden denetçi olamıyorlar. Bizde hiçbiri yok. Hem yargılanmalar yapılmalı, hem de birçok yasada değişiklik yapılmalı. Vefat eden insanlar adına gerçek bir değişim sağlanmalı, bu ancak demokratik denetim sağlayan bir anayasa ile olur. Sadece yasalarla olacak bir şey de değil; Meclis hükümeti denetleyemiyorsa veya bir kişi her kurumun başına istediği kişileri atıyorsa sonuçları bu şekilde olur ve tüm kurumlar çöker.

YSK KARARLARINI ANAYASA MAHKEMESİ DENETLEMELİDİR

*Cumhurbaşkanı’nın üçüncü kez aday olması konusunda YSK karar verirse ve buna hiçbir itiraz yapılamıyorsa, bu demokrasi midir?

Ben bunu yıllardır kitaplarımda da söylüyorum. YSK kararlarını Anayasa Mahkemesi denetlemelidir, bu her ülkede böyledir. Bizde Anayasa madde 79; “YSK kararları nihai ve başka merciye müracaat edilemiyor” diyor.

 “2 DÖNEM KURALI” ŞART, YOKSA GÜÇ ZEHİRLENMESİ OLUYOR!

*YSK Anayasa’ya aykırı bir karar verirse aday olma konusunda bütün Türkiye anayasaya aykırı bir kararı kabul etmek zorunda mı kalacak? Muhalefet partilerinin yapabileceği bir şey yok mu?

Maalesef. Ama “Çok açık bir hükme rağmen böyle bir karar verildi” şeklinde bir iddiada bulunulursa dava açılmasını engelleyen hiçbir şey yok. Bu kişisel bir mesele değil, ilkesel bir mesele. İster başkanlık sisteminde, ister yarı başkanlık sisteminde, ister parlamenter sistemde olsun hep iki dönem kuralı vardır. Bu demokratik düzeni korumak için şart. İktidarlar aşırı uzadığında otoriterleşme ve güç zehirlenmesi oluşuyor. Bir kişiyi beğenip beğenmemekle ilgili bir konu olmadığının anlaşılması gerekiyor. Neredeyse her ülkede demokrasilerde iki dönem kuralı vardır.

Bir anekdot anlatmak istiyorum; ABD’de George Washington biliyorsunuz kurucu başkanıydı, iki dönem başkanlık yapıyor, üçüncü kez yapması için ısrar edildiğinde anayasada bir yasak olmadığı halde kabul etmiyor ve diyor ki “Bir daha olursam bu sistem seçilmiş krallığa dönüşebilir ve demokrasiyi muhafaza etmek için hiç kimse 8 yıldan fazla iktidar olmamalı” diyor. Daha enteresanı Franklin D. Roosevelt’e kadar 165 yıl boyunca hiçbir başkan 3.kez aday olmuyor ve anayasada hiçbir yasak olmamasına rağmen, tek amaç demokratik düzenin korunması. Roosevelt 3.kez olduğunda kongre bir daha olamasın diye 22.tadil maddesini geçirerek iki dönem kuralını getiriyor.

YSK, CB adaylarını açıkladığında 2 gün içinde geçici aday listesine itiraz mümkündür, YSK bu itirazları 3 gün içinde karara bağlar (CB Seçim Kanunu madde 10), sonuçta kararı yine YSK verecektir ama bu itirazların yapılması önemlidir.

CUMHUR İTTİFAKI PARLAMENTER SİSTEMİ İSTEYECEK!

*Yeni anayasa değişikliğinde HDP’nin oyuna da ihtiyaç olacak değil mi?

Hayır o kesin değil. Millet İttifakı 360 milletvekilini elde edebilirse gerek yok buna. Ayrıca düşünün, bu sistem o kadar kötü ki; Cumhur İttifakı muhalefete düştü diyelim, asıl onlar isteyecek bu değişiklikleri çünkü şu anki sistemle onların sıfır hakkı olacak. Beş yıl boyunca hiçbir hakları olmayacak muhalefete düştüklerinde, onlar baskı yapacak anayasa değişikliği için, güçlendirilmiş parlamenter sistem için. Şunu da görecekler; %50 +1 alamadıkları an parlamenter sistem onlar için de daha avantajlı. Herkes gördü ki bu sistem Türkiye’yi felakete sürükledi ve sürdürülebilir değil.  84 milyonluk bir ülkeyi bir kişi, her kararı tek başına alarak yönetemez. Sonuçlarını ekonomide, kurumlarda, yargı bağımsızlığı, demokrasi her alanda görüyoruz. Bu sistemin değişmesi gerektiğini herkes kabul edecektir.

*İktidar partisinin “Bu ülke koalisyonlarla yönetilirse başarısız olur” söylemi için ne düşünüyorsunuz?

Unutmayalım ki, sadece bir geçiş yol haritası açıklandı, bu geçici bir düzenleme. Bir yıl civarı sürecek bir şey, belki bir yıldan bile az çünkü anayasa taslağı büyük ölçüde hazır. Anayasa değişikliği yapıldığı an güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçilecek. Çok önemli bir nokta var ki; bu sisteme geçmek için tekrar seçime gitmeye gerek yok. Cumhurbaşkanı bir başbakan atayacak, Bakanlar Kurulu oluşacak ve Meclis’ten güvenoyu alacak sonunda yaklaşık bir yıl içinde güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçilecek. Millet İttifakı’nı toplumsal barış ve uzlaşı kültürü açısından ben çok değerli buluyorum. Bakın Almanya ve Avusturya 70 yıldır geniş toplumsal uzlaşıyla ülkeyi yönetiyorlar ve kişi başı gelir yıllık 50 bin dolar.

BAŞKANLIK SİSTEMİNDE KOALİSYON DIŞINDA BİR SEÇENEK YOK

 *“Böyle bir koalisyon Türkiye için olumlu olur, toplumu daha çok birleştirir” diyorsunuz ve Avrupa’da da birçok ülke koalisyonlarla yönetiliyor, bizim iktidarımız da şu anda bir koalisyon aslında…

Bu sistem koalisyonları bitirecek dedikleri zaman hep söyledim, tam tersi Başkanlık sisteminde Amerika hariç neredeyse her ülkede koalisyon var. Mecbur çünkü %50+1’e ulaşmak gerekiyor, oysa parlamenter sistemde Ak Parti yıllarca tek başına yönetti çünkü  % 35-40 ile bile Meclis çoğunluğunu elde edebiliyordunuz ama mevcut sistemde ittifak/koalisyon dışında seçenek yok. Dediğim gibi bu geniş uzlaşı Türkiye’ye iyi gelecektir ve bir yıl sonra normal parlamenter sisteme geçeceğiz, bunu anlatmak lazım yoksa insanların kafası karışır.

Ece Güner, Fransa’nın en iyi hukuk fakültesi sayılan Sorbonne Üniversitesi Hukuk Bölümü’nden en üst dereceyle mezun oldu. 30 yıldır uluslararası yatırımlar, basın ve ifade özgürlüğü, kadın hakları gibi konularda ve anayasa konularında aktif çalışmalar yapan hukukçu 2017 “Başkanlık” referandumu öncesi yazıları ve “Çare Başkanlık mı?” adlı kitabıyla teklif edilen Anayasa değişiklikleri konusunda toplumu bilgilendirdi ve önerilen sisteme karşı çıktı. “Ülkem İçin Çağrı”, “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” ve “Başarabiliriz” ile birlikte 4 kitabı vardır.


İMAMOĞLU VE YAVAŞ’IN CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI OLMASI SÜRECE GÜÇ KATAR!

*“Belediye Başkanları Cumhurbaşkanı yardımcılığı yapamaz, propaganda gezilerine çıkamaz” dendi, bu doğru mu?

Hayır doğru değil. Belediye başkanlarının cumhurbaşkanı yardımcısı olmasına herhangi bir engel yok. Belediye Kanunu madde 37’ye göre belediye başkanları sadece siyasi partilerin yönetim ve denetim organlarında görev alamazlar. Başka yasak yok. Sayın İmamoğlu ve Sayın Yavaş hiçbir siyasi partinin yönetim ve denetiminde yer almayacağı için herhangi bir sorun yok. İki çok başarılı belediye başkanının cumhurbaşkanı yardımcısı olmasının sürece güç katacağını düşünüyorum. Bakın her açıdan bir enkaz devralınacak, bu enkaz ancak elbirliğiyle kaldırılabilir.

DEVLET KURUMLARININ BAĞIMSIZ OLMAYIŞI LİYAKATİ ÇÖKERTTİ!

*Kızılay ve AFAD gibi kurumların da yozlaşması, çadır satılması, battaniye paralarının kaybolması gibi durumların yaşanması hakkında ne düşünüyorsunuz?

Ben Şubat 2017’de artık Merkez Bankası başkanı dahi bağımsız olmayacaktır diye yazmıştım, kurumların bağımsızlığını yapısal olarak sağlayabilirsiniz; atama şekliyle, liyakat kriterleriyle, görev süresini kanunla düzenleyerek vesaire. Ve nitekim bağımsız olamadığını gördük, üç başkan istifa etti. Hukukta her şey yapısaldır, bir kişinin bütün kurumların başkanlarını ataması, liyakat kriterlerinin iptal edilmesi tüm kurumları çökertir. BDDK, SPK gibi kurumların üyelerini de denetimsiz şekilde bir kişi atıyor, böyle bir şey 84 milyonluk bir ülkede olamaz. Kızılay dernek statüsünde olduğu için farklı bir durum, AFAD tabii ki devlet kurumu ama bu sistem liyakati çökertti. Böyle bir sistem başkanlıkta da yok, demokratik başkanlık sisteminde her atama senatoda didik didik inceleniyor ve senato onayı gerekiyor.

SEÇMEN DİKKAT ETMELİ, % 7 BARAJINI GEÇEMEYECEK PARTİLERE OY VERMEMELİ!

*Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde muhalefet tarafı çok bölünmeye uğrarsa, toplumun diğer tarafta tek lider olarak duran kişiye oyunu vereceği düşünülebilir mi? Millet ittifakı dışında da adaylığını açıklayan partiler ve kişiler var, sizce bu dezavantaj yaratır mı?

Türkiye’de seçmen artık oldukça tecrübeli. Seçmen yüzde 7 barajını geçemeyecek partilere oy vermemeli, Millet İttifakı dışında partilere oy verdiğinde –ittifak olunca zaten barajı geçiyor- o bölgede önde gelen parti kimse o parti daha çok milletvekili çıkartacak. Ben bir hukukçu olarak söylüyorum, seçmen çok dikkat etmeli, barajı kesinlikle geçen bir ittifaka oy vermeli, yoksa tabii ki oylar bölünür. Şu anda Türkiye’nin en önemli problemi demokrasi eksikliği ve herkesin bunu düşünerek oy kullanması gerekiyor. Halkın esas sorunu ekonomi ve demokrasi olmadan ekonomi de düzelemez, kurumlara güvenilemiyor, irrasyonel kararlar alınıyor, yatırım gelmiyor ve bunların hepsi ekonomiyi çok olumsuz etkiliyor. Demokrasi ekonomik refahı getirecek.

*Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde çok sayıda adayın olması önemli değil mi?

Şöyle önemli, birinci turda kazanılması hedefleniyorsa ortak aday çıkarılması önemli, çok aday olunca ikinci tura kalma ihtimali var. Şu an anketlerde Millet İttifakı adayının çok önde olduğu görülüyor.

TÜM ÖNEMLİ DEVLET KURUMLARINA KADIN KOTASI GETİRİLMESİ LAZIM!

*İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılması ve Kadınlar Günü’nde bile kadınların gösteri hakkının polisle engellenmesi konusu hakkında neler söyleyeceksiniz?

Ben bu konuda biliyorsunuz cumhurbaşkanı kararına karşı ilk dava açan hukukçulardan biriyim, bana göre o da anayasaya aykırı çok net şekilde. Oybirliğiyle Meclis tarafından onaylanmış, temel hak ve özgürlüklere ilişkin bir sözleşmeden yürütme tek başına çıkamaz. İktidar değiştiğinde umarım Cumhurbaşkanı Avrupa Konseyi’ne başvurarak hala İstanbul Sözleşmesi’ne tarafız diyecektir, çünkü kadın hakları çok önemli bir konu ülkemizde. Bir talebim daha olur yasalarda, tüm önemli kurumlarda; BDDK, SPK, EPDK, HSK, Anayasa Mahkemesi gibi kurumlara kadın kotası getirmesi gerekiyor, daha fazla kadın olmalı karar alıcılarda. Demokrasinin muhafazası için kadınlar çok önemlidir. Anayasa’ya bunun konulmasını destekliyorum, seçimlerden sonra hepimiz gayret edeceğiz.