Emekli 103 amiralin, Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin önemiyle ilgili açıklamaları “Devletin güvenliği ve anayasal düzenin işleyişine karşı suçlardan herhangi birini işlemek üzere örgüt kurmak” olarak yorumlanmıştı. Haklarında 3 yıldan 12 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açıldı. Bazılarının ayaklarına elektronik kelepçe takıldı, orduevi ve sosyal tesislere girişleri, bırakın yurtdışına çıkmalarını, bulundukları ili terk etmeleri bile yasakladı. Aslında o açıklamada belli çevrelerin tepkisini çeken, üniformasının üzerine cübbe giyen amiralin gündeme getirilmesiydi. İşin ilginç yanı o amirale kimse dokunmamış, hakkında soruşturma bile açmamıştı.

Ankara 20. Ağır Ceza Mahkemesi, oy birliğiyle mevcut ortamda hukuk güvenliği açısından umut verici bir karar verdi. Emekli amirallerin tamamı beraat etti. Ama başından beri amirallerin açıklamasını “Devletin güvenliğine ve anayasal düzene karşı suç işlemek için anlaşmak” olarak değerlendiren Cumhurbaşkanlığı avukatları, beraat kararına itiraz etti ve davayı İstinafa taşıdı.

BASKI ALTINDA OLMADAN

İddianamede, açıklamanın kaleme alınış tarzı, ‘Yüce Türk Milleti’ diye başlaması ve açıklanma saati “Muhtıra” olarak değerlendirildi. Gerek Montrö Boğazlar Sözleşmesi gerekse de kamusal tartışmaya açılan muvazzaf bir amiralin sarık ve cübbe ile görüntülenmesi konusunda sanıkların yapmış olduğu açıklamayı, mahkeme düşünce veya fikir açıklaması olarak değerlendirdi. Yaklaşık iki yıl süren soruşturma ve dava sonucu mahkemenin verdiği gerekçeli karardan bölümler aktaralım:

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 26/1 maddesi Düşünceyi Açıklama ve Yayma Hürriyetini düzenlemiştir. Vatandaşların bu haklarını kullanarak açıkladıkları görüş ve düşüncelerinden dolayı kamusal otorite veya toplumun diğer kişi, kısım veya grupları tarafından baskılanmamaları hakkın kullanımı açısından oldukça önemlidir.

Elbette ki açıklanan her bir görüş veya düşüncenin toplumun tamamı/kamusal otorite tarafından kabul görmesi mümkün veya sağlıklı değildir. Anayasal demokrasi için mühim olan kişilerin hukuken suç olarak kabul edilmeyen görüş ve düşüncelerini açıklama hürriyetlerini tek tek veya toplu olarak toplumsal veya kamusal baskı altında kalmaksızın kullanabilmeleridir. Bir görüş veya düşünce açısından mutlak hakikate ancak düşünce ve fikirlerin serbestçe ifade edilebilmesi, bunlara karşı varsa anti tezlerin ileri sürülmesi sonucunda yapılabilecek sentezle ulaşılabilir.

DELİL YOK

Sanıklara isnat edilen suça ilişkin delil sayılabilecek nitelikte herhangi bir görüşme bulunmamaktadır. Metnin kaleme alınış tarzı, açıklanma saati, şekli itibariyle ‘muhtıra’ olarak değerlendirilmiştir. Metnin başlangıç cümlesinin maksatlı olarak ‘Yüce Türk Milleti’ şeklinde başlatılması, metinde ‘Aksi halde Türkiye Cumhuriyeti, tarihte örnekleri olan bunalımlı ve bekası için en tehlikeli olayları yaşama risk ve tehdidi ile karşılaşabilecektir’ şeklindeki ifade yer alıyor. Soruşturma aşamasında ulaşan ihbar, suç duyurusu ve şikayet dilekçelerine göre farklı kesimlerde ciddi bir rahatsızlık doğurması sanıkların üzerlerine atılı suçun sübutu yönünden maddi delil niteliğinde bulunmadı.

İddianamede sanık Arif Vehbi Alpman’ın ‘Tüm olanlara çok üzülüyorum. Kuvvet bunlara gereken yanıtı vermeli’ şeklindeki mesajı, sanık ve müdafii tarafından dosyaya ibraz edilen mesajlaşma görüntülerine göre Feyyaz Ögütçü tarafından 14.37’de gönderildi. ‘Bu video FETÖ’cü söylemleri abartarak yansıtmış. Deniz Kuvvetlerini aşağılayıcı unsurlar taşıyor. Suç duyurusu yapılması için Kuvvet Kurmay Başkanı ve Donanma Komutanı’na gönderdim’ şeklindeki mesaj etiketlenerek yapılan bir yazışmadır. Bu haliyle mesajda belirtilen ‘Kuvvet’, ‘Türk Silahlı Kuvvetleri’ değildir.

TAKUNYALI AMİRAL

Sanık Ergun Mengi’nin 2 Nisan 2021 tarih ve saat 15.17’de ‘Komutanım çok sağ olun. Esas tepki takunyalı amiral üzerine olacaktı. Ama grupta uzlaşı çok zordu. Bu nedenle Montrö bahanesiyle son paragrafta ki mesajları veren, hedef kitle Deniz Kuvvetleri Komutanlığı olmayan bir bildiri hazırlayayım dedim. Çok haklısınız ama burada Montrö’yü araç olarak kullandık’ şeklinde mesaj içeriğinin de içeriği itibariyle düşünce açıklanması olan metin yönünden tek başına suçun oluşmasına yeter maddi delil niteliğinde bulunmadı.

Sanıklar üzerine atılı ‘Suç İçin Anlaşma’ suçuna ilişkin maddi unsurların hiçbiri somut olayda oluşmadı. Maddi unsurları itibariyle oluşmamış suç açısından sanıkların kastından söz edilmesi mümkün değil. Bu haliyle atılı suçun yasal unsurlarının oluşmaması nedeniyle sanıkların tamamının ayrı ayrı beraatlerine karar verildi.

İTİRAZ CUMHURBAŞKANLIĞI’DAN

Ankara 20. Ağır Ceza Mahkemesi’nin bakan ve üyeleri tüm sanıklar yönünden “Beraat” dedi demesine ama Cumhurbaşkanlığı Avukatları ise bu karara itiraz etti. Davayı istinafa taşıdı. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı ise sadece 12 sanık hakkındaki beraat kararına itirazda bulundu. Yani amiraller davası daha kesinleşmedi.

İstinafta bu dava ne zaman sonuçlanır bilemem. Ama emekli amirallerin tepesinde bu dava kılıcı sallanmaya devam edecek. Onlara, “Konuşmayın, görüş açıklamayın” mesajı veriliyor. İyi de o zaman Anayasamızdaki Düşünceyi Açıklama ve Yayma Hürriyeti ile ilgili maddeyi de kaldırın gitsin.