Seçim döneminin ana konularından birisi, “Sığınmacılar”ın durumuydu. Çoğunluğunu Suriye ve Afganistan vatandaşlarının oluşturduğu, ülkemizin hemen tüm illerine yayılmış olan yabancı uyruklulara vatandaşlık verildiği de biliniyor. Eski İçişleri Bakanı, milletvekillerinin bu konuda ısrarlı sorularını hep geçiştirdi. Kaç bin yabancıya vatandaşlık verildiğini; vatandaşlık satıldığını gizlemeyi marifet saydı.

Yabancıların Türk vatandaşlığına geçişleri için aracı olan, daha doğrusu vatandaşlık işlemlerini para ile yapan, “Vatandaşlığa geçme” garantisi verenler de türedi. Vatandaşlığa alınanların Resmi Gazetede isimleri yayımlanıyorken, bu uygulamaya da son verildi. Yani her şey gizli. Bir de vatandaş yapılanların hangi örgüt mensupları olduğuna da bakmak gerekiyor. Çünkü ülkemize sığınanların bazılarının kimlikleri olmadığı için bunlar terör örgütleriyle bağlantılı olsa bile gerçek durumları bilinmeden vatandaş yapıldığı da anlaşıldı.

YÜKÜ TÜRKİYE ÇEKİYOR 

Suriyeli sığınmacıların geri gönderilmesi tartışmaları kamuoyunun en yakıcı sorunları arasında olması nedeniyle seçim sürecinin de en önemli projesi olarak gündemde oldu. Seçim bitti, sığınmacılar konusu da “Uyku odası”na alındı..

CHP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, “Sığınmacıları iki yıl içinde insani koşullara uygun bir biçimde ülkelerine göndereceğiz” diyordu. AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Adayı Recep Tayyip Erdoğan da “Zaten biz de geri gönderiyoruz” dedi.

Oysa resmi kayıtlara göre 4 milyon civarında Suriyeli sığınmacı 12 yıldır Türkiye’de ve üstüne üstelik yanlış dış politika sonucu AB ile yapılan geri kabul anlaşmasıyla birlikte adeta ülkemizde bloke edilerek AB ülkelerine gidişleri de engellenmiş durumda. Yani sığınmacıların bütün yükü Türkiye’nin omuzlarında.

GÖZDEN KAÇIRILIYOR

Güvenlik Politikaları Uzmanı Emekli Kurmay Albay Ünal Atabay, daha önce Genelkurmay Başkanlığı’nda terör konularıyla ilgili birimde şube müdürü olarak görev yapmıştı. Gelişmeleri yakından izliyor. Atabay, şunları söylüyor:

“İktidarın, sığınmacılar konusunda kalıcı bir projesi yok. Hatta kısa vadede tekrar Türkiye’nin başını ağrıtacağı düşünülen Suriye’nin kuzeyinde briket evlerden oluşan bir konut projesi hayata geçirilmeye çalışılıyor. Bu proje; Suriye tarafında Türkiye’nin kontrol ettiği alanlarda 1 milyon sığınmacı için 9 ayrı bölgede bir araziye/arsaya 240 bin konut inşa edilmesiyle ilgilidir. Ancak bu projede şu hususlar gözden kaçırılıyor:

Konutların inşa edildiği araziler/arsalar sığınmacıların kendi malları/mülkleri değil. Bu nedenle briket ev yapımına ‘Geri dönüş projesi’ demek mümkün değil. Kendi gerçek evlerine geri dönüşleri içermediği sürece briket evlerde yaşasalar bile sığınmacılar bir şekilde içimizde kalmaya devam edecek.

ONLARIN DEĞİL

Çünkü bu proje sığınmacıların kendi evleri yerine yarını/geleceği belli olmayan, bir şekilde Suriye Devleti’nin ya da başka şahısların arazisine konuşlanmalıdır. Geri dönüşlerde esas olan, sığınmacıların kendi mallarına, mülklerine geri dönmesidir. Yani sığınmacıların kendi şehrine/ilçesine/köyüne evine gönderilmesidir. Bu da Esad ile görüşerek mümkündür, çünkü resmi kayıtlar Suriye’nin elindedir.

Türkiye’deki 4 milyon civarındaki sığınmacı, Suriye’nin her köşesinden gelen insanlardan oluşuyor. Konut yapılarak yerleştirilecek 1 milyon insan bu yerleştirilen arazilerin/arsaların mülk sahipleri değil. Sığınmacı eğer o bölgenin insanıysa, evi yıkıldıysa yıkılan evinin yerine konut yapılmış olsa belki biraz kabul görebilir ama başka arsaya/bölgeye konut yapılması bölgede yeni bir çekişme, mal mülk tartışması yaratır.”

ÖZERK BÖLGE

Suriye ile normalleşerek sığınmacıların tamamını kendi evlerine hukuki ve idari yönden göndermek gibi bir çıkış yolu varken, böyle bir fırsat yaklaşmışken, sığınmacılara ait olmayan arazilerde/arsalarda yeni şehircikler/yerleşim yerleri yaratılması, ısrarla buraların bir çeşit Türkiye toprağı haline getirilmesi, Suriyelilerin içimizde kalmaya devam etmesi demektir. Bir diğer ifadeyle, Türkiye artık oradan çıkmayacak ve/veya Türkiye’ye bağlı özerk bir bölge inşa edilecek anlamına da gelebilir.

İleride konut inşa edilen/edilecek bölgelerdeki arazilerin/arsaların gerçek sahipleri kimler ise yarın itirazları olacaktır, mal-mülk sorunları çıkacaktır.

TAZMİNAT TALEPLERİ

Ünal Atabay, kaygılarını şöyle anlatıyor: “Başka bir ülkenin toprağı üzerinde inşa faaliyetleri inisiyatifi ise ileride/gelecekte uluslararası mahkemelerin kapısını açabilir, yüklü tazminatlara mahkum olunabilir. Suriye topraklarında konut inşası Suriye’nin toprak bütünlüğünü koruyacağız diye dünyaya ilan ettiğimiz Astana Süreci anlaşmalarına ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararına aykırılık oluşturuyor.

Bu işin en sağlıklı ve doğru çözümü; konut yapmak yerine süratle Esad ile normalleşmek, birlikte/koordineli olarak sığınmacıları bir an evvel geriye evlerine göndermek, verilen vatandaşlıkları da iptal etmek ya da tekrar gözden geçirerek vatandaşlıkları çok az sayıda makul bir seviyeye indirmek olmalıdır.”

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, önceki görevi nedeniyle Suriye konusunda bütün bilgilere sahip. Kuşkusuz bunlar değerlendirilecek, gerekirse politika değişikliğine de gidilecektir.