Deprem videolarında, yeni yapılmış “karton” binaların yıkılışı beni seneler öncesine götürdü. Gazetecilik hayatımın 12 yılı Ankara’da geçti.

Dönemin büyük inşaat işleri siyasetin gündeminden düşmezdi. Örneğin, İstanbul Pendik-Kurtköy (Sabiha Gökçen) Havaalanı sürekli mercek altındaydı. Öyle ki, Meclis’te iki kez soruşturma komisyonu kuruldu. Bazı siyastçiler Yüce Divan’a gönderilmek istendi. Vs.

Projeye, Kurtköy’de İleri Teknoloji Endüstri Parkı kurulmasına karar verilmesiyle 1988’de düğmeye basıldı. Türkiye’nin dünyada rekabet gücünü artırma amaçlı bu proje; yenilik/inovasyon temelli endüstriyel destek, bilim ve teknoloji araştırma geliştirme ve eğitim- öğretimi kapsamaktaydı. Bu bir “Türk Silikon Vadisi” projesiydi.

★★★

Projeye gelir temini için önce havaalanı yapılıp işletilmesi plana dâhil edildi. Gerekli koordinasyon, planlama, kamulaştırma, altyapı yatırımları için Savunma Sanayi Müsteşarlığı görevlendirildi.

Proje heyecan vericiydi; toplantılara DPT, TÜBİTAK, TOBB, İTÜ- ODTÜ gibi üniversiteler, TSE, SHGM, DHMİ, DLH, THY, MSB, KOSGEB, TUSAŞ, sivil hava taşıyıcıları vb katıldı.

Bilim-teknolojiye uygun havalimanı inşaatı için titizlikle çalışıldı.

Bu inşaatın sorumluluğu, Ulaştırma Bakanlığı bünyesindeki Demiryolları, Limanları ve Hava Meydanları İnşaat Genel Müdürlüğü’ne verildi. Sonra buradan alınıp NATO Enfrastrüktür/Altyapı Daire Başkanlığı’na verildi. Detaylarına girmeyeyim... Sonuçta:

Havalimanı ihalesini üçlü konsorsiyum aldı: Alarko-Metiş-Eko şirketleri...

Dünyaya gururla anlattığımız; yüksek teknolojiyle donatılmış Sabiha Gökçen Havalimanı’nın bir diğer özelliği vardı: 8.0 şiddetindeki depreme dayanıklıdır. Ki zemini bile sıkı etüt edilerek seçilmişti...

★★★

Alarko’yu bilirsiniz; İshak Alaton ve Üzeyir Garih’in şirketi...

Ya diğer ikisi?

Ankara merkezli Metiş ve Eko da büyük işler yapan tanınmış inşaat şirketleri idi.

Metiş, Libya gibi ülkelerde uluslararası iş yapan şirketti. Örneğin, ABD’nin Gana, Mali, Pakistan, Romanya, Gürcistan ve Katar’daki bina ve üstyapı projelerine imza atmıştı. Sahibi Kadir Sever, Türk Müteahhitler Birliği’nin uzun dönem başkanlığını yaptı.

Eko da yurtiçi ve yurtdışı onlarca büyük proje yapan inşaat şirketiydi. Uzmanlık alanı havalimanlarıydı; İzmir Adnan Menderes, Bodrum Milas Havalimanı ve Konya, Kayseri, Malatya, Elazığ, Diyarbakır, Bandırma, Akhisar, Muş, Batman, Merzifon ile İncirlik NATO Hava Üssü, Balgat Amerikan Hava Üssü askeri havaalanları... Sahibi İbrahim Yaykıran idi.

Ankara’da gazetecilik yapanlar bu şirketleri bilirdi.

Fakat:

Depreme dayanıklı inşaat yapan gerek Metiş gerekse Eko, havaalanı inşaatını tamamladıktan sonra iflaslarını istemek zorunda kaldı. Bu inşaat şirketleri depreme dayanıklı yapıların maliyetlerine mi dayanamadı? Kuşkusuz birden fazla sebep vardı iflaslarında...

★★★

Bu uzun girişi yapmamın sebebi; başta yazdığım yepyeni “karton evlerin” yıkılma görüntüleri oldu! Kime kızmamız gerekiyor?

Vatandaş, parasını denkleştirip bir daire alıyor.

Nerden bilsin ki, müteahhit ne malzeme kullandı, ev depreme dayanıklı mı?

Nerden bilsin ki, belediye inşaatı denetledi mi?

Nerden bilsin ki, devlet arazi etüdü gibi deprem öncesi çalışmalar yaptı mı? Hukuki mevzuatları dayattı mı?

Kimsenin görevini yapmadığını bir kez daha gördük!

Devlet, depremden önce işini yapsa 21’inci yüzyılda hâlâ böylesine büyük yıkım olur mu?

Deprem haritasına göre Türkiye’nin yüzde 92’si deprem bölgeleri içerisinde yer  alıyor. Bu gerçeğe ve onca yaşanan depreme rağmen devlet parmağını niçin hiç kıpırdatmıyor? Devlet niçin hep seyirci?

Devletin varlık sebebi; halkına iyilik yapmaktır, kıymak değil.