Başlığı okurken gülümsediğinizi görür gibiyim.

Türkiye’nin yakın tarihini AKP iktidarı döneminden ibaret sayanların sosyal medyada sık sık yönelttikleri bu soruya (!) cevabı, 9 Eylül Gazetesi’ndeki köşesinde değerli meslektaşım, kardeşim Atilla Köprülüoğlu vermiş.

Birlikte okuyalım:

★★★

Yıl 1994...

Devr-i Özal...

Aylardan Eylül’dür...

Yolsuzluk dalgaları okyanustakilere benzerdir...

Ve “Civangate Skandalı” patlar...

Neydi anımsayalım;

Önde gelen kamu bankalarından Emlakbank’ın Genel Müdürü Engin Civan (Başbakan Özal’ın oğlu Ahmet Özal’ın arkadaşlarındandır. Turgut Özal’ın prenslerinden olarak da anılırdı) bir organize suç örgütü liderinin adamlarınca vuruldu. 

Peki neden Engin Civan?..

Bütün gazeteler, televizyonlar, hadiseyi mercek altına aldı.

Elbette soruşturmacı gazetecilik ustası, haberci Uğur Dündar da, o günlerin gözde ekibi “Arena’’ ile büyük skandalın peşine düşecektir...



★★★

Hasan Baran’ın kaleme aldığı, Kırmızı Kedi Yayınevi’nden çıkan “Hayatımın Sırları-Uğur Dündar ve Türkiye’nin Son 50 Yılının Gerçek Hikayesi” kitabından alıntılarla devam edelim;

“Engin Civan!

Yıllar önce, Emlakbank’tan 100 milyon dolarlık vurgun yapan dolandırıcıyı araştırmak için Zürih’e gittiğinde karşılaştığı bankacıydı Uğur Dündar’ın...

Hatta bir tren yolculuğunda, bankanın yaptırdığı konutlardan okazyon daire teklif etme gafletinde bulunmuş ama bankacıya ağzının payını vermişti Uğur Dündar...

“Arena” ekibi Civan’ın yakasına yapıştı.

Özal ailesinin de adının karıştığı, siyasetçilerin, bürokratların, mafyanın içinde olduğu yolsuzluk iddiaları bir bir ortaya çıkarılmaya başlandı.

“Arena”, Civan’ın kimlerle irtibatlı olduğunu araştırdı, gözler önüne serdi.

Ekrana getirilen belgeler arasında Civan’ın aldığı rüşvetlerin çoğunu kaydettiği not defteri de vardı! Alacak-verecek meselesinin Engin Civan’la Özal’a yakın bir iş insanı olan Selim Edes arasında yaşandığı saptandı.

Edes, Emlakbank’a sattığı arsaların parasını alamamış, tahsili için Engin Civan’a da 3.3 milyon dolar rüşvet verdiğini itiraf etmişti. 

Edes ve Civan tutuklandı. Duruşmaların birinde o tarihi diyalog yaşandı. Civan ‘Hani nerede belge? Bana para verdiğinin belgesi var mı?’ deyince Edes de şunları söylemişti:

‘‘Rüşvetin belgesi mi olur p.....k?’’

★★★

“Evrensel Şairimiz” Ataol Behramoğlu “Kendime ve Herkese Sorular” şiirinde dizeleriyle şöyle sorar;

“Doğruluk yalanla kuşatılmışsa/ Yalandan yana değilsen eğer/ Neresi olmalı bulunduğun yer?/ Sinsi tuzaklarla erdemsizliğin/ Erdem düşmek üzereyse eğer/ Neresi olmalı bulunduğun yer?/ Haksızlıkla eşitsiz savaşımında/ Haklılık silahsız kalmışsa eğer/ Neresi olmalı bulunduğun yer?”

Bir ömür -sadece- toplumun doğru bilgilenme hakkı için yıllarını veren Uğur Dündar elbette ‘doğrunun/ erdemin/hakkın’ yanında olacaktır. 

Efsanevi gazeteci Uğur Mumcu da, “meslektaşı ve adaşı” için daha önce şu satırları yazmıştır;

“Uğur Dündar önce televizyoncu olarak Batı ölçülerinde kendi işini çok başarılı yapan programcıydı.

Daha sonra çok başarılı bir gazeteci çizgisi gördüm. Özetle her iki dalda da başarılı oldu.

Türk basınına katkı getirdi.”

Hemen kolları sıvadı Dündar...

Türkiye’nin konuştuğu rüşvetin belgesinin peşine düştü.

Yolu yine Zürih’e düştü.

Uzun uğraşlar sonunda da Banque Indosuez’de aradığını buldu;

Rüşvetin belgesini!..

Bankanın önünde kameranın karşısına geçti, elindeki belgeyi göstererek anonsunu çekti;

“İşte Cumhuriyet tarihinde ilk kez rüşvetin belgesi!”

Haber bomba gibi patladı. Devletin yapamadığını bir gazeteci yapmıştı!

Dündar’ın çalıştığı, o günlerin “Amiral Gemisi” Hürriyet’in Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök manşeti atmıştı;

“Bravo Gazeteci...”

★★★

Hani bazen soruyorlar ya; “Ey Uğur Dündar, sen bu ülke için ne yaptın?” İşte rüşvetin belgesini buldu örneğin.

“Hayatımın Sırları”nda da okuyabilirsiniz başka ‘’neler yaptığını”;

“Soğukoluk’taki fuhuş çeteleriyle mücadelesini, Prof.Dr. Türkan Saylan’ın cüzzam hastalığıyla savaşına katkısını, TRT’deki sansürlü yıllarını, sahte raporlarla vatani görevden kaçanları ifşa edişini, uluslararası organ mafyasının ipliğini pazara çıkarmasını, haberleri nedeniyle Hizbullah Terör Örgütü’nün ölüm listesine girmesini, ayrıca PKK ve Fetö’nün hedefinde olmasını, çökmek üzere olan Dolmabahçe Sarayı bodrumundan kurtarılan ve halen müzede sergilenen 10 bin tarihi objenin hikayesini,  Avrasya Feribotu’na helikopterden atlayışını, kaçak olduğu yıllarda Halil Bezmen’in ABD’deki malikanesinde yaptığı yumruklu meşru savunmayı, Susurluk Çetesi Dosyası’nı, Kızılay  depolarındaki çürümüşlüğü, Kuş Gribi paniğini yok eden  güvenirliğini, yaşlıların ölüme terk edildiği huzurevi görünümündeki “Ölüm Kampı”nı gözler önüne sermesini, Murat Demirel’in, hortumladığı Egebank’tan kaçırıp Cayman Adaları’ndaki gizli hesaba aktardığı 22 milyon doları bulup, Hazine’ye teslim edişini, Gezi Direnişi’ndeki duruşunu... Ve daha neler, neler...”

Levent Kırca’lı, Tarık Akan’lı, Kemal Sunal’lı, Adile Naşit’li, Zeki Alasya-Metin Akpınar’lı, “yaşayan en eski arkadaşı” Müjdat Gezen’li anılarını da...

★★★

Ne yazık ki; artık günümüzde Uğur Dündar tarzı gözü pek araştırmacı habercilik yapılmıyor.

Rüşvetlerin, hırsızlıkların yolsuzlukların, talanın üzerine giden az sayıda ilkeli ve mangal yürekli gazeteci var.

Onlar da baskı, tehditlerle karşı karşıya kalıyor sık sık.

En zor iş oldu günümüzde doğru habercilik, gazetecilik.

Uğur Dündar gibi, “Gazetecilik yolcusu, gördüğünün tanığı, hissettiğinin araştırıcısı” onurlu habercilere, dik duruşlu kalemlere, meslektaşlarıma selam olsun.

“Hayatımın Sırları”nı okuyun, okutun...