Finlandiya gibi değiliz, memlekette gündem değiştiren konu çok...

Manisa’da küçük ama kışkırtıcı bir grubun şehit cenazesinde yaptığı saygısızlığı mı, dünya liderimizin bu durumu yerel seçim malzemesi yapmasını mı, MHP genel başkanının ateşe körükle gitmesini mi, her işe oluk oluk para bulan iktidarın emeklilere aylardır 5 bin liracık verememesini mi, Cumhur İttifakı’nın ortağı Hüdapar’ın TBMM kürsüsünden ‘eyalet ve özerklik’ istemesini mi, mangalda kül bırakmayanların bu bölücülük karşısında sus pus oluşunu mu?

Onları kendi hallerine bırakıp 2024’e 4 gün kala zamanla hesaplaşmaya, neydik ne olduk diye sorup yanıt aramaya karar verdim...

***

Dünya için 21. yüzyılın başlangıcı 1 Ocak 2001 olabilir ama bizim ‘yüzyılımız’ bildiğiniz gibi 2002’de AKP’nin iktidara gelişiyle başladı! Kişisel tarihimizin yeni yüzyılında 22. yıla girmek üzereyiz.

22 yılda ne olduk?

Daha zengin? Daha kültürlü? Daha özgür? Daha adil? Daha demokrat? Daha güvenli? Daha huzurlu? Daha eşit? Daha paylaşımcı? Daha yaratıcı? Daha mutlu? Daha sağlıklı? Daha kendine yeten?

Sayısız örneğe bakınca bunların hiç birinde bir halt olamadığımız ortada!

22 yıl geçmiş, daha olduğumuz bir konu yok mu peki?

Var...

Birincisi Suriyeli ve ülkelerinden kaçıp kapağı Türkiye’ye atan milyonlar sayesinde daha kalabalığız artık.

İkincisi, insanların yüzeyselliğine, medyaya sosyal medyaya, oralardaki yorumlara, hacısına hocasına, okumuşuna okumamışına, doktoruna profesörüne, gencine yaşlısına, sokaktakine trafiktekine her gün karşılaştıklarımıza, duyduğumuz haberlere, kimlerin kimlere inandığına, inanıp neler yapıldığına bakınca daha cahil olduğumuz.

Elinde bu ülkenin geleceğini seçme hakkı olanlar çalıyorsa benim paramı çalıyor sana ne diyorsa, tarikatlerin, şeyhlerin yaptıklarını görmezden gelip darbeci FETÖ’ye ne istediler de verilmedi deniyorsa, bunları unutan bir bakan hala tarikatlerle çalışmaya devam edeceğiz diyebiliyorsa, uyanık geçinenler bankaya değil dolarları Seçil Hanım’a yatırıyorsa, memleketin getirildiği durumu Sedat Peker’in anlattıklarından öğrenenler ‘adamı susturdular’ deyip gerçekleri görmek için illa bir gösterici arıyorsa, koca deprem profesörü ağlaya ağlaya tehlikeyi haber verirken iş yapması gerekenler yan gelip yatıyor ve alkışlanıyorsa cahilliğin sonucudur.

Korkutucu yani!

Halimizi görenlerden biri, Türk Edebiyatı’nın 87 yaşındaki çınarı, şair, yazar, düşünür Ferit Edgü. Korkusunu 2015’te yazdığı ‘Cahil... Aforizmalar’ adlı kitabıyla paylaştı.

Kitap ince 56 sayfa, içindeki 193 özdeyişin her biri fena halde kalın ama. Seçtiğim örneklere bakın büyük usta insanın cahilini nasıl anlatmış...

* Dikkat, cahillik bulaşıcıdır.

* Cahillik, anlatılmaz yaşanır.

* Cahil, yalancıları sever, yalancılar da cahili.

* Cahil, çok konuşur hem de bağırarak.

* Cahillerin ayıbı olmaz.

* Gözü kara cahiller vardır. Gözü açık cahiller vardır. Ama gözü tok cahil yoktur.

* Cahilin bilmediği bir şey yoktur: Ekonomi, sosyoloji, tarih, coğrafya, fizik, kimya, matematik, Arapça, Farsça, Latince vb. Bilmediği tek şey bunları bilmediğidir.

* Cahilliğin yayılması politikacının işine gelir.

* Sırtını iktidara dayamış cahil gibisi yoktur.

* Cahil hukuk tanımaz.

* Cahil için cahil olmayan herkes öteki’dir.

* Cahil düşerken yalakasını da sürükler.

* Yalnız politikada değil, edebiyat, sanat hatta akademik yaşamda en çok aranan nitelik cahillik.

Daha nasıl anlatsın bizi bize, her biri adrese teslim!

Benim en sevdiğim ise “Cahilde eksik olan akıl değildir. Eksik olan ahlaktır” dediği.

Yazının noktasını da kitabının son cümlesiyle yazar koysun... Cahillikle ilgili ne söylersen söyle, eksik kalır!