Hepinizin malumudur: Rusya’daki kanlı terör saldırısının iki zanlısı, Moskova’ya İstanbul’dan geçmiş.

Birincisi Shamsidin Fariduni (Şemseddin Feriduni): 20 Şubat 2024 günü Moskova’dan İstanbul’a gelmiş. 21 Şubat’ta Fatih’te bir otele yerleşmiş. 27 Şubat’ta otelden ayrılmış. 2 Mart’ta da İstanbul’dan Moskova’ya uçmuş.

İkincisi Saidakram Rajabalizoda (Saidekrem Recebalizade): 5 Ocak 2024’te İstanbul’a gelmiş. Aynı gün otele yerleşmiş. Otelden 21 Şubat’ta ayrılmış. 2 Mart’ta da İstanbul’dan Moskova’ya uçmuş.

★★★

İki isimle ilgili daha detaylı bilgiyi duayen gazeteci Murat Yetkin’in Yetkin Report’ta yayınlanan makalesinde bulabilirsiniz.

Mesela iki isim de binlerce otelin yer aldığı İstanbul’da Fatih’i hatta Fatih’te de aynı oteli seçmiş.

Böyle bir durumun tesadüf olma ihtimali var mı?

Elbette yok. Zaten tesadüf de değil.

Hem Feriduni hem Recebalizade IŞİD terör örgütünün Horasan koluna mensup iki terörist.

Moskova’da göz kırpmadan 133 kişiyi tarayıp koca konser alanını yakacak kadar gözleri dönmüş insanlar.

★★★

Düşünsenize, Recebalizade yaklaşık iki ay, Feriduni ise 11 gün aramızda dolaşmış. Binlerce turistin gittiği mekanlarda turist gibi dolaşmış. Herkesin gittiği lokantalarda yemek yemiş, sokaklarda ellerini kollarını sallayarak dolaşmışlar. Tıpkı 13 Kasım 2022’de İstiklal Caddesi’ni kana bulayan Suriyeli teröristler gibi.

İnsan IŞİD’in Horasan kolunun (IŞID-H) Pakistan’da, Afganistan’da, İran’da ve Rusya’daki saldırılarını düşününce ürküyor.

Beş yılda, yedi saldırıda yaklaşık 500 ölü ve binlerce yaralı.

Bizim güvenlik kaynakları iki gerekçeyi öne sürüyor:

1- Türkiye’de radikalleşmemişler.

2- Hiçbir arama kayıtları olmadığı için güvenlik ağına takılmamışlar.

Siz de benim gibi merak ediyor musunuz?

Acaba bu iki isim gibi İstanbul’a giriş çıkış yapan ve hiçbir kaydı bulunmayan, Türkiye’de radikalleşmemiş daha kaç IŞİD-H militanı var.

★★★

Göçmen sorununa insan hakları çerçevesinde bakan biriyim. Kimse durduk yerde yerini yurdunu terk edip yaban ellerde ikinci sınıf olmak istemez. “Göçmenlerin sebep değil sonuç olduğuna” inanır ve “sorun insan hakları çerçevesinde göçmenler insani açıdan daha fazla mağdur edilmeden çözülsün” isterim.

Ancak, şunun da farkındayım:

Bizdeki göçmen sorunu artık sadece göçmen sorunu olmaktan çıktı.

Ciddi bir güvenlik sorununa dönüştü.

Sadece terör örgütleri değil, yabancı mafya örgütleri de göçmen sorununun bir sonucu olarak Türkiye’ye akın ediyor, cirit atıyor.

Sayı çok fazla olunca da MİT ile polis ve jandarma istihbaratının hepsiyle baş etmesi, hepsine yetişmesi imkansızlaşıyor.

★★★

Bütün bu sorunun temelleri, Ahmet Davutoğlu dış politikanın dümenine geçtikten sonra uygulanan “Açık Kapı” politikasıyla atıldı. İktidar o dönemde önüne gelen ülkeyle “vizesiz seyahat” anlaşması imzaladı.

Bu politika birkaç ülke dışında Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının işlerini kolaylaştırmadığı gibi turizmi istenen seviyelere getirmedi. Ancak aynı zamanda dünyanın suçlusunu Türkiye’ye doldurdu.

Üzerine “varlık barışı” ve “250 bin dolara vatandaşlık” kampanyaları da eklenince iş içinden çıkılmaz hale geldi. Varlıklarını getirip Türkiye’de aklayan suç örgütlerinin yöneticileri de İstanbul’a akın etti.

Sorun artık kontrolden çıktı mı?

Ülke eski haline dönebilir mi?

Bu soruların yanıtlarını bilmiyorum ama “zararın neresinden dönersek kardır” düşüncesiyle “Açık Kapı” işine son verilmesi gerektiğine inanıyorum.

Bu iktidar buna yanaşmaz gibi duruyor ama Türkiye artık her ipini koparan suçlunun elini kolunu sallayarak gelebildiği bir ülke olmaktan çıkarılmalıdır.