Tanrı’nın isimlerinden biri de Rab’dır yani öğreten, terbiye eden. Kur’an ise “Oku” diye başlar; okumak, yaratılış, sevgi, kalem, öğrenmek ilk inen ayetlerdeki kavramlardır. Bu kavramlara varlığı anlamanın/anlamlandırmanın anahtar sözcükleri de denilebilir. Okumak; bilmek, düşünmek, akletmek/aklını çalıştırmak demektir; okumak fark etmek, idrak etmektir. Vahiy ısrarla bu kavramların altını çizer; çünkü vahyin kendisi okumaktır. Vahiy önce insanın yaratılışının, tabiatın, tabiatta olan bitenin okunmasını/araştırılmasını ister. Okumayan, düşünmeyen ve bir bilinç oluşturmayan toplulukların güdülmesi kolaydır çünkü.

Öğrenmeye çalışan, akleden, düşünen insanadır hitap... Farklılığı ortaya çıkaran, uykuyu ibadetten hayırlı kıldıran şey fikrin kendisidir. Hz. Peygamber, “alimin uykusu, cahilin ibadetinden hayırlıdır/üstündür” derken tam da bu espriyi ortaya koyar. Sürekli öğrenen insan olmak kolay değildir belki ancak insan olmanın bir gereği bir şartıdır. Çünkü öğrenmek isteyen insan hakikate taliptir. Yalnızca hakikat yolcusunun ruhu özgürleşir. Büyük mütefekkir Muhammed İkbal:Bilgi için yapılan bütün arayışlar, bir tür dua şeklidir” diyerek kutsar fikri yolculuğu ve fikir yolcusunu.

De ki hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” ayetinde yüceltilen insan, bilen ve bilgisiyle bütünleşen insandır. “Bana eşyanın hakikatini göster” duasını dilinden bırakmayan Hz. Peygamber’in izinden gidenler arasında bulunan ve fakat hiçbir tahkike başvurmaksızın taklitten öteye geçemeyen şekilperestlerin ne kendilerine ne de başkalarına bir iyiliklerinin dokunması mümkün değildir. Kuşkusuz gerçek ve yorucu bir fikri çilenin sonundaki inanış ya da reddediş, saygıya layıktır. Çünkü burada arayış vardır, mesai vardır, emek vardır, azim vardır. Kalabalıklardan herhangi biri olmak, bukalemun gibi ortamın rengine bürünmek vahyin ana esprisine aykırıdır.

DÜŞÜNCE SAYGINDIR, DÜŞÜNMEYİ ÖĞRETEN DE

Öğrenmek yetmez, bildiğini öğretmek de bilginin koşuludur. Medeni dünyaya yön verenler öğretmenlerdir. “Sadece bir iyi vardır, bilgi; sadece bir kötü vardır, cehalet” diyen Sokrates; “Eğitimli ile eğitimsiz, birbirinden ölü ile diri kadar farklıdır” diyen Aristo, felsefe deyince hemen akla geliveren Platon, Pisagor, Hipokrat gibi isimler, “Erdemlerin en büyüğü bilimdir” diyen Farabi; İbn-i Sina, İbn-i Rüşd, İbn-i Haldun; “Unutma, sana ışık tutanlara sırtını dönersen, göreceğin tek şey kendi karanlığındır” diyen Rene Descartes; İmmanuel Kant, Nicolas Copernicus ve daha nice öncüler, hepsi birer öğretmendiler. Çağdaşlar birbirlerine öğretirler ama öncekiler olmasa, sonrakiler olmazdı. Dünyada uygarlığın önünü açanlar, insan hayatını kolaylaştıranlar ve dünyayı daha yaşanılır kılanlar öğretmenlerdir.

Toplumları kemiren cehalet ancak eğitimle son bulur. Eğitimi ise öğretim bina eder. Eğitim yönünden gelişmiş toplumlar ahlakta, felsefede, bilimde, ekonomide ve sanatta yükselirler. Bu nedenle öğretmenler toplumun mimarıdırlar. Mustafa Kemal Atatürk bunu, “Ulusları kurtaranlar, yalnız ve ancak öğretmenlerdir” sözleriyle ifade eder.

Kişiler elbette kendi kendilerine de okuyup öğrenme imkanı elde edebilirler, ancak insanı toplumla kaynaştıran ve sosyalleştiren okullardır ve öğretmenlerdir. İnsanlar öğreticilerin, yaygın ifadeyle hocaların bilgilerinden olduğu kadar tavır, davranış ve tarzlarından da etkilenirler. Dolayısıyla öğretmenlerin saygınlık kazanabilmeleri için ilmi ve maddi mahrumiyetlerinin olmaması gerekir. Son tahlilde öğrenen ve öğreten insanların zihinleri rahat olmalı ki ilimle bilimle meşgul olabilsinler.

Demem o ki öğretinin, eğitimin, öğrenmenin ana unsurudur öğretmenlerdir. Bugün ülkemizde bir milyon civarında olan öğretmenlerimizin öncelikle ilmi gelişimi ve devamında da maddi yeterliliği sağlanmak zorundadır. Çünkü ülkelerin refahı ya da ekonomik geriliği, eğitimlerinin kalitesiyle mündemiçtir. Atatürk’ün dediği gibi:

Eğitimdir ki bir milleti ya hür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır ya da esaret ve sefalete terk eder.”

“Tüm öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü kutlu olsun.”