Ne zamandır bilmiyorum, ama uzun süredir “Araplar bizi arkadan vurdu, Araplar bize ihanet etti” tarzı konuşmanın doğru olmadığını düşünüyorum. Daha doğrusu bunun “Arapları düşmanlaştırmak” dışında bir faydası (?) olduğuna inanmıyorum. Osmanlı İmparatorluğu çok uluslu bir devletti. Okuduklarımdan anladığıma göre bu bakımdan Roma İmparatorluğu’na benziyordu. Fransız Devrimi’yle başlayan “ulus devlet” kavramı güçlendikçe, çok uluslu devletlerin dağılması mukadderdi. Kaldı ki; “Devleti Aliyye-i Osmaniyye” zaten teknolojide Batı’nın çok gerisinde kaldığından güçsüzleşmişti. Bizatihi kendisi “alıp da geri ödeyemediği dış borçlar yüzünden” artık tam bağımsız değildi. Varlığını, büyük devletlerin (İngiltere, Almanya, Fransa ve Rusya) Osmanlı topraklarını bölüşmede anlaşamamaları sayesinde sürdürebiliyordu. Bu durum, Osmanlı idaresi altında yaşayan farklı ulusların, kendi devletlerini kurma arzularını tahrik ediyordu. Bunların en kalabalığı, Kuzey Afrika ve Orta Doğu’da yaşayan Araplardı. Bağımsızlık emellerini gerçekleştirmek isteyen ulusların yabancı devletlerden yardım istemelerini veya önerilen yardımları kabul etmelerini de yadırgamamak gerekir. Uç bir örnek vereyim: Filistinlilerin, bağımsızlık için İran’dan veya Türkiye’den destek istemesi, içinde yaşadıkları İsrail’e ihanet midir?
MİLLET VE ULUS
Millet, Arapça “mil” kökünden türemiştir. Din demektir. Millet de aynı dine mensup olanlar anlamına gelir. Eski Türkçede (Osmanlıca) ulus anlamına gelen sözcük, millet değil “kavim” idi, çoğulu da “akvam”dır. Nitekim Birinci Dünya Harbi’nden sonra dünyada barışı sağlamak için 1920’de kurulan “League Of Nations” teşkilatının Türkçe resmi adı “Cemiyet-i Akvam”dır. Dışişleri Bakanlığı uzmanları “nations” sözcüğünü Türkçeye “akvam” (kavimler) olarak tercüme etmiştir. Araplar ulusal bağımsızlık savaşlarını Osmanlı-Türk devletine karşı vermiştir. Hakeza Yunanlar, Bulgarlar, Sırplar ve Osmanlı idaresi altındaki diğer uluslar da bağımsızlıklarına savaşarak kavuşmuştur. Onlar da Türk askerlerini tabiri caizse arkadan vurmuştur. Nedense Bulgarlar, Yunanlar ve Sırplar için “bize ihanet etti, bizi arkamızdan vurdu” demiyoruz. Ama Araplar için diyoruz. Çünkü kendimizi Araplarla aynı millet görüyor ve Arapları İngilizlere karşı koruduğumuzu düşünüyorduk. Bu yüzden ihanete uğradığımızı sanıyoruz. Biz Araplarla aynı dindeniz ama aynı ulustan değiliz. Suudiler, din anlayışları veya kendi iç politikaları gereği Anıtkabir’de saygı duruşunda bulunmayabilir. Bu onların ayıbıdır. Riyad’da kriz çıkarmak bunun cevabı değildir.
YURTTA SULH, CİHANDA SULH
Arap topraklarında savaşmış bir asker olan Atatürk, bunları hepimizden iyi biliyordu. Buna rağmen bizlere “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” diye vasiyet etti. 1934’te Atina’da Balkan Paktı’nı (Yunanistan, Bulgaristan, Yugoslavya ve Romanya) ve 1937’de Tahran’da Sadabat Paktı’nı (İran, Irak ve Afganistan) taraflara imzalatan kendisidir. Kanlı bıçaklı olduğumuz Yunanistan’ın önderi Venizelos, 1934’te onu Nobel Barış Ödülü’ne layık görmüştür. 200 bin şehit verdiğimiz Çanakkale’de, Türkleri öldürürken ölen ANZAK askerlerini bağrına basan yine odur. Ne büyük bir yürek ne muhteşem bir barış severliktir bu. Açık fikirli ve barışçı olması gereken laiklerin, Arabize olmuş entarili takkeli dincilere ve AKP’ye kızdıkları için Araplara düşmanca davranmaları rasyonel değildir. AKP’nin tutumunu beğenmeyenler seçimlerde ona oy vermez. Atatürk, kalpağını ve asker üniformasını 1923’te ebediyen çıkarmışken, ellerinde, üstüne kalpaklı üniformalı Atatürk resmi basılmış Türk Bayrağı ile yürüyüş yapanlar, onu anlamamış demektir. “Bunların hepsi aslında iktidar kavgasıdır.” Bu kavgada Atatürk posteri sopa olarak kullanılmamalıdır. Bu Atatürk’e saygısızlıktır.
SON SÖZ: Gazi Mustafa Kemal dün, Atatürk yarındır.