Bodrum’da, 8’inci Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın baş danışmanı Can Pulak’la, günümüzün Türkiye’sini konuşuyoruz.
“Tuhaf bir millet olup çıktık. Neye sevinip neye tepki göstereceğimizi bile şaşırdık.” diyor.
“Nasıl yani?” diye soruyorum. Anlatıyor:
“Tuttuğumuz futbol takımı şampiyon olunca sokaklara dökülüyoruz, gösteriler yapıp sevince boğuluyoruz. Ama çocuklarımızı yetiştiren milli eğitim müfredatını molla eğitimine çevirip dini derslere ağırlık veriyorlar da kılımız kıpırdamıyor.”
“Bu eleştirinde haklısın” diyorum, devam ediyor:
“Tasarruf yapmalıyız diyoruz, milletin vergilerini kafamıza estiği gibi harcıyoruz. Tasarrufa tepeden değil, zemine yakın noktalardan başlıyoruz. Milletin vergiden anası ağlıyor. Halk, attığı her adımda, her şeye dolaylı-dolaysız vergi veriyor. Ülkemizde kendi topraklarımızda yabancı durumuna düşürüldük... Ne idüğü belirsiz milyonlarca yabancıyı besliyoruz da insanımızın geçim zorluğu çığlıklarına kulağımızı tıkıyoruz.
Ülkede Serbest Piyasa Ekonomisi’nin yeni adı ‘Serbest Soygun Ekonomisi’ oldu. Bunun isim babası benim...
Millet çocuğunu imam hatipe dönen okullara göndermemek için özel okullara astronomik ücretler ödüyor. Kız imam hatip olur mu? Hiç kadın imama rastladınız mı? Yok ama okulları var işte ve her yıl çok sayıda mezun veriyor.”
Can Pulak eleştirilerine devam ediyor:
“Yahu, bizim vergiler nereye gidiyor? Her yere uçacak yolcusu olmayan havaalanları yapıyoruz, bomboş duruyor. Sahip olduğumuz her şeyi sattık, her şey yabancı şirketlerin eline geçti. Devleti şirket gibi yönetiyor, ehliyet ve liyakate göre atamalar yapmıyoruz.”
“Peki, bunlardan yalnızca iktidar mı sorumlu? O yanlışlara ortak olanlar yok mu?”
“Olmaz olur mu? Var tabii ki... Biz seçimle yönetilmiyor muyuz? Öyleyse kim seçiyor bunları? Milletin çoğunluğu değil mi? O zaman söyler misin, yaşadığımız bu rezaletlerin ve kötü yönetimin suçlusu kim? Demokrasi mi, demokrasiyi sağlıksız uygulayan yönetimler mi, yoksa biz miyiz? Yani millet mi?”
Can Pulak bunları söyledikten sonra:
“Arıza millette galiba!” diyor ve son noktayı koyuyor:
“Bu arızanın ustasını bulmak lâzım. Mevcut ustalar çözmek bir yana arızayı kendileri yarattılar! Bunların içinden arızayı çözecek usta çıkmaz maalesef!”
Uçak fiyatları da uçtu!
Bu gidişle insanlarımız iyi gün yüzü görmeyecek!
Üç yıl önce 500 lira olan yurt içi uçak tavan fiyatları o günden bu yana 3 bin 250 liraya çıktı, 1 Ağustos’tan itibaren 4 bin lira olacak.
Buna “Zam değil, güncelleme” diyorlar.
Şu maaşları da bir güncellesenize ey iktidar yetkilileri!
Emeklilerin, asgari ücretlilerin, sabit gelirli ailelerin uçakla seyahat etmeleri artık bir hayal oldu. Güya hava yolu, halkın yolu olacaktı? Hani, nerede?
Halen yurt içinde uçak tavan fiyatları, ilk yüzde 80 bilet için 2 bin lira, kalan yüzde 20 bilet için 3 bin 250 lira olarak uygulanıyor.
1 Ağustos’tan itibaren tavan fiyatın, ilk yüzde 80 bilet için 2 bin 500 lira, kalan yüzde 20 bilet için 4 bin lira olacağı açıklandı.
Bu durumda orta gelirli aileler bile çok zorlanacak.
Uçak fiyatları kanatlandı da otobüs fiyatları yerinde mi duruyor? Hayır! Otobüsler de uçaklarla yarış ediyor!
Bir de kalkmış “Ekonomi iyiye gidiyor” diye masal anlatıyorlar! Nasıl iyilik bu?
TEBESSÜM
“Yurdumun insanları”
Temel ile Dursun, Paris’te ünlü Louvre Müzesi’ne gitmişler... “Adem ile Havva” tablosunun önüne geldikleri vakit Temel bağırmış:
“Uy Dursuncuğum, bizim memleketin insanları bunlar!”
“Nereden anladın?” diye sormuş Dursun... Temel yanıtlamış:
“Evet, bunlar mutlaka benim yurdumun insanlardır. Baksana, üstte yok, başta yok,
elmadan başka yiyecekleri yok ama kendilerini hâlâ cennette sanıyorlar!”
GÜNÜN SÖZÜ
Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın dersen, bir gün seni de sokar!