31 Mart sonrası haritanın kırmızıya boyanması siyasette taşları yerinden oynattı. AKP’de “Öze dönüş (2002 kodları)” tartışması, İYİ Parti’de “Olağanüstü kongre kararı” ve CHP lideri Özgür Özel’in iktidarın amiral gemisi olarak değerlendirilen Sabah Gazetesi’ne yaptığı ezber bozan açıklamalarıyla (Erdoğan’la görüşürüm) bayrama girdik. Burada “siyaset iklimi” tam yumuşuyor, çatışma ortamından sakinliğe doğru yol alınıyor değerlendirmeleri yapılırken MHP lideri Devlet Bahçeli’nin “bayram mesajı” bu düşünceleri değiştirdi. Bahçeli’nin hedefinde Özgür Özel’in şu cümleleri vardı:

“Biz millete güvendik. Bazen devlet-millet rekabetinde CHP devletin kurucu partisi olduğu için yanlış tarafta duruyor. Esas olarak CHP halkın partisi olduğu için doğru taraf, milletin tarafı. (2 Nisan 20024/SÖZCÜ Gazetesi)”

Bahçeli dedi ki:

“Üstelik devlet ile milleti karşı karşıya getirme sinsilikleri, bilahare devleti kötü gösterme niyetleri bilhassa 31 Mart seçimlerinden sonra hızlanmıştır ki, buna tahammül etmek ve görmezden gelmek milli iflasa çanak tutmak demektir. Zira tarihimizin her döneminde devlet ile milletin kaderi bir ve aynıdır. İkisini birbirinden ayırma ve ayrıştırma çabalarının uzun vadede hain senaryoların tedavülüne, milli güç unsurlarının zayıflamasına kapı aralaması muhtemeldir. ‘Cam tavanı kırdık’ diyenlerin Türk devletinin çatısını ve Türk milletinin varlığını dinamitlemesine asla fırsat verilmeyecektir. Türkiye Cumhuriyeti sandıkta kurulmamıştır. Türk tarihi sandıkta yazılmamıştır. Herkes aklını başına almalı, rüzgar ektiği müddetçe fırtına biçeceğini unutmamalıdır.”

Ankara koridorlarını yakından takip edenlere göreyse MHP liderinin bu açıklaması sadece Özel’e yanıt değil Cumhur İttifakı’nın geleceğiyle de bağlantılı. Nasıl mı? Önümüzdeki dönemde Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan partisinin “yeni yol haritasını” belirleyecek, tasfiyeler yaşanacak. Ki bunu da AKP MYK’sından sonra duyurmuştu:

“Kaynaklara göre toplantıda Cumhurbaşkanı, kendisi dahil AKP yönetiminde yer alan kimsenin 31 Mart seçim sonuçlarının sorumluluğundan kaçamayacağını, oy kayıplarının tek bir soruna ve tek bir başlığa indirilemeyeceğini, bunun kolaycılık olacağını ve nerede eksik, hata, kasıt ya da ihanet varsa üzerine gitmenin boyunlarının borcu olduğunu belirtti. (3 Nisan 2024)”

Gelinen noktada AKP içinde ne tartışması yaşanıyor: “Devlet partisi olduk milletten koptuk.” Bu tespiti yapanların çoğunun MHP ile olan ittifaktan rahatsız olduğunu söylemek yanlış olmaz ve “2002 ayarlarına, muhafazakar demokrat çizgiye dönmeyi” de savunuyorlar. Hatta bazı yazarlar, örneğin Yeni Şafak’tan İsmail Kılıçarslan dedi ki: “AK Parti İslamcılardan kurtulmalı mı? Bu soruya, AK Parti Genel Merkezi’nde çok güçlü olduğunu düşünen bir ekip (çete mi demeliydim?) ile onların beslediği trol, ajans hesapları, köşe yazarları ve benzerlerinden oluşan bir toplam ‘evet’ diye cevap veriyor uzun süredir. (9 Nisan 2024)”

İktidarın muhafazakar kanadının medyasında bu yazıları okumaya başladık ve okumaya da devam edeceğiz.

“Siyasi partiler istikrarı kurumlarında sağlasın”

Şimdi düne dönelim.

MHP lideri Bahçeli’nin bayramın birinci günü yaptığı açıklama mesajın sadece CHP’ye değil AKP’ye yani Erdoğan’a olduğunu da bizlere anlattı. Nasıl mı? Okuyalım:

“Siyasi istikrarın sağlanmasının temeli ise partilerin siyasi istikrara kavuşmasına bağlıdır. Siyasi partilerimizde bir karmaşa, bir çatışma, birbirlerine karşı aşırı derecede fitne fesat iftiralarla yalan sömürüsü yapılmaktadır. Bu iyi değildir. O sebepten dolayı önümüzdeki günlerde siyasi partilerimiz siyasi istikrarı önce kendi kurumlarında sağlamak, sonra da ülkeye siyasi istikrar getirmek daha büyük bir Türkiye’nin inşasında ortak iradesini ortaya koyarak güçlü bir Türkiye’nin yükselişinde katkıda bulunmak olmalıdır.”

Bahçeli’nin bu açıklamasından 12 yıl öncesine yol alalım. Milliyet’te Hasan Cemal, Erdoğan’la yollarını ayırmaya başladıkları dönemde yazmıştı:

“... Şimdi Kürtlere soğuk. Alevilere soğuk. Özgürlük taleplerine soğuk. Avrupa Birliği’ne soğuk. Tarihin deşilmesine soğuk. ‘İttihat Terakki zihniyeti’nin çekim alanına girmiş durumda Tayyip Erdoğan ve partisi... Acaba farkında mı? Ahmet Altan’ın geçen gün Taraf’ta dediği gibi: (Kürt sorununu, Alevi sorununu, Kıbrıs sorununu çözmeden, bu sorunlar karşısında Kemalist anlayışın baskıcı yöntemine dönmek, Kemalizm’in bütün baskı unsurlarını kullanıp modernlik yerine Türk Sünnilik için bastırmak, insanları tektipleştirmeye uğraşmak, ülkeyi olgun bir nar gibi her yanından çatlatır. Modernliğin yerine Türk Sünniliği koyan bir Kemalizm’le karşı karşıyayız bugün. Kemalizm sorunları yok farz etti, onları çözmek değil görünmez kılmak istedi, silahı ve baskıyı kullandı. AKP de aynı yöntemi mi uygulayacak? Galiba bunu uygulamak istiyor. Bu politika, çatışma getirir. Yetmiş milyonluk bir toplumu tekçi bir anlayışın içine ite ite sıkıştırmaya kalktın mı toplumu patlatırsın. (13 Temmuz 2012)”

Evet... Bugün Erdoğan’ın işi zor! Özellikle 15 Temmuz 2016’dan hemen önce MHP’yle başlayan işbirliği tartışılıyor, ekonomideki ağır sorunlarla uğraşıyor ve parti içerisinde “2002’ye dönelim” diyenlerin baskısı var. Bakalım nasıl bir yol haritası benimseyecek?