Geçen pazar günü yayımlanan “Bazıları soğuk sever” başlıklı yazım üzerine çok saygı duyduğum bir iktisatçı arkadaşım beni aradı. Bıkkın bir ses tonuyla şunları söyledi: “Sana da hiçbir şey beğendiremiyoruz. Sıcak paraya, yani yurt dışından faizle borç alınmasına karşısın. Hadi bunu anladık diyelim. Bu yazında da yurt dışına en az faiz kadar kâr transfer edecekler diye ‘doğrudan yabancı sermaye’ye de karşı olduğunu söylüyorsun. O zaman parayı nereden bulacağız? Ne yani (kalkınmamız için gerekli) yatırımları yapmayalım mı?” Tahmin ediyorum bu satırları okuyanların hemen hepsi “arkadaşın haklı, doğru ya parayı nereden bulacağız; ver bakalım cevabı” diyecektir. Bu veya buna benzer bir soruya cevap vermeden önce tartışılan “sorun/konu” net bir şekilde tanımlanmalıdır. İlk olarak iddia sahibi, ne demek istediğini ayrıntılı bir şekilde açıklamalıdır. Kullanılan kelime ve kavramlar, soruyu soranın ve cevabı verenin dilinde aynı anlama gelmeli, zihinlerinde aynı somut gerçeği çağrıştırmalıdır. Ne kadar uzun zaman alırsa alsın, sorunu kristalleşme süreci tamamlanmadan yanıtlama aşamasına geçilmemelidir. Yoksa tartışma sağırlar diyaloğuna döner.
PARANIN SICAĞI DA SOĞUĞU DA İYİDİR
Anladım ki; meramımı anlatamamışım. Benim ne soğuk ne de sıcak paraya karşı olumsuz bir önyargım var. Serbest piyasa sisteminin ve küreselleşmenin ulusal ekonomilere külfetten daha çok nimet getirdiğine ve getireceğine inanıyorum. Yani paranın ve malların (hatta emeğin) ülkeler arasında serbestçe hareket etmesinin dünya milli gelirini artırdığı görüşündeyim. Benim tam anlamıyla karşı olduğum tek husus “sıcak veya soğuk paranın ‘cari açık’ finansmanında” kullanılmasıdır. Cari fazla veren bir ülkeye “ahlaka ve yasalara bağlı kalmak şartıyla” istediği kadar sıcak veya soğuk para girebilir veya o ülkeden çıkabilir. Ülkenin bağımsızlığı veya güvenlik için gerekli stratejik yatırımları elde bulundurma gibi özel durumlar hariç bunun yararı, sakıncasından fazla olur. Amerika’da Alman otomobil üreticilerin fabrikaları var. Amerikan Tesla’nın Almanya’daki fabrika yatırımı bitmek üzere. Para en akışkan üretim faktörüdür. Nerede ihtiyaç varsa oraya anında gider. Derde de deva olur.
CARİ AÇIK, TASARRUF AÇIĞINA EŞİT DEĞİLDİR
Yanlış bulduğum için çürütmeye çalıştığım yurdum iktisatçılarınca “genel kabul görmüş” şöyle bir söylem var: “Türkiye’nin ulusal tasarrufları toplamı, yapması gereken yatırımları finanse etmeye yetmiyor.” İktisatçılarımız bu iddiayı, milli gelir muhasebesinin “mekanik denklik” diye bilinen “cari açık, tasarruf açığına eşittir” kuralına dayanarak savunuyor. Mekanik denklik çok kaba bir kavramdır. Açıkların niceliğini ve niteliğini açıklamaz. İki bakımdan sakattır. Birincisi, milli gelir “tüketim ve yatırım” harcamaları toplamıdır. Eğer milli gelirden tüketim düşüldükten sonra kalan miktara tasarruf deniyorsa ve bu da yatırıma eşit değilse, bu “tasarruf az” değil “tüketimin fazla” demektir. Bu da bir mekanik denkliktir. Dolayısıyla cari açığı dış borçla finanse etmek yerine tüketim kısılsa denklik yine bozulmaz. Yapılması gereken yatırımlar yine yapılır. İkincisi, Türk ekonomisinin özel kesimi (hane halkı artı firmalar) ülke dışarıdan borçlanırken tasarruflarının bir kısmını “altın ve dövize” yatırıyor. Bu yüzden, altyapı veya üstyapı yatırımlarını yapmak için “para/döviz” bulamazken, tasarruf edilen geliri değerlendirmek için altın ve döviz ithal edip “cari açık” miktarını büyütüyoruz. Hal böyleyken, bazılarımız da “cari açık, tasarruf açığına eşittir” kitapta öyle yazıyor diye konuşup duruyor.
SON SÖZ: Tasarruf fazlası da cari açık yaratabilir.