71 kez ceza sahası içinde topla buluşmak, 3 küsür gol beklentisi yaratmak ve en az 4 tane yüzde 100'lük pozisyonu gole çevirememek... Başakşehir deplasmanına kadar 21 maçta 58 gol atmış takımdaki bu tutukluk, mantık çerçevesinde açıklanamaz bir duruma dönüştü.

İsmail Kartal'ın İstanbulspor maçından sonra "Takıma iki yeni hücum opsiyonu ilave ettik" açıklamasından beri, Fenerbahçe hücumcularına bir haller oldu. Opsiyon çok, üretkenlik had safhada ama son 3 maçta bitiricilik sınıfta kaldı.

Özellikle takımın 3'te 2'sinin 'kafacı' olmasına rağmen, duran top organizasyonları konusunda gördüğüm en kötü Fenerbahçe'yi izliyorum. Mustafa Denizli'den bu yana şampiyon olan Fenerbahçe kadrolarını bir düşünün, hepsi duran topta üstün başarı sağlayan kadrolardı. Bunun en büyük sebebi, adrese teslim orta açan usta ayakların olmasıydı. Aynı ustalıkta oyuncu fazlasıyla var ama belli ki eksik olan bir şeyler var.

Samsunspor maçında kaçan goller ve kaybedilen 2 puan, Antep'te 5 olacak maçın son anlarda gelen golle güç bela kazanılması ve uzatmalarla 50 dakika 10 kişi oynayan Başakşehir'e karşı 90+4'te penaltıdan gelen galibiyet. Son üç maçta yaşananlar hem olumlu hem de olumsuz anlamda kritik mesajlar veriyor.

Olumlu ve olumsuz kısımlar

Olumlu kısmı; kırılganlığı ile meşhur Fenerbahçe'nin, Samsunspor darbesi sonrası Başakşehir deplasmanında maçtan kopmaması ve 90 dakika boyunca ortaya koyduğu kazanma iştahı. Olumsuz kısmı; tecrübesiyle Fenerbahçe'nin kırılgan yapısına merhem olması beklenen ayakların, son haftalardaki aceleci ve panik halleri nedeniyle maçların krize girmesi.

Ayrıca, son haftalardaki penaltı krizinin, vuruş sırasında ayağı kaysa da Batshuayi tarafından golle sonuçlandırılması, Fenerbahçe talihsizliğinin kırılması açısından ayrıca önemliydi.

Nereye gittin Dzeko!

Dzeko'nun, ısrarla zayıf sol ayağıyla yaptığı vuruşlar ve her pozisyonu ayak içiyle noktalamaya çalışması, son 3 maçta yaklaşık 10 fırsatı harcamasına neden oldu. Sezon başındaki kaliteli bitiriciliğinde gözle görülür bir düşüş var ve bu Fenerbahçe'ye sıkıntı yaratıyor. Son haftalarda izlediğimiz Dzeko'nun, 16 golle krallık yarışında zirveye oturan Dzeko'yla alakası yok.

Fenerbahçe hücumcularına öneri

Sadece Dzeko değil, ikinci yarıda bomboş pozisyonu dağlara vuran Szymanski'nin de kadife bileklerinde gerileme var. Buradaki en belirgin nokta, Fenerbahçe hücumcularının bütün pozisyonları 'mükemmel vuruşla' sonlandırma çabası.

En net pozisyonlarda bile zoru tercih etmeleri, fırsatların 'az farkla' kaçmasına neden oluyor. Daha ligin bitmesine 16 hafta varken, kale önündeki bu paniğe son verilmesi gerek. Ligin ilk yarısındaki öz güvenli ve kaliteli ayaklar, yerini tedirginliğe bırakmış durumda. Ve bu rakiplere ekstra güven veriyor. Fenerbahçe için en büyük tehlike bu.

Krunic'e hızlandırılmış kurs

Fenerbahçe'ye geleli 2 hafta bile olmayan ve ilk kez 11'de sahaya çıkan Krunic, haliyle ilk yarıda sudan çıkmış balık gibiydi. İkinci yarıda daha derli toplu oynamasına rağmen, Fred'in yokluğunda ve bu yoğun fikstürde ona çok iş düşecek. Takıma ve sisteme adaptasyonu hızlandırılmalı.

Bu Fener, Galatasaray'ı hırslandırır

Fenerbahçe, ligin tartışmasız en iyi futbol oynayan takımı. Bu gerçek, hem istatistikler bakımından hem de futbolu bilen insanlar için şüphe götürmez.

Ancak oyun olarak gövde gösterisi yapsan da, maçları böyle ıkına sıkına kazanmak Galatasaray'ı hırslandırır. Çünkü son 10 yılda defalarca tekrarlanan bir başka gerçek de, Fenerbahçe'nin ligin son aylarında tökezlemesi ve rakiplerinin finali iyi yapıp ipi göğüslemesi.

Ve Galatasaray'ın bu konuda Fenerbahçe'ye karşı olan CV'si de bir hayli göz kamaştırıcı. Galatasaraylılar 'iş son maça kalırsa şampiyonuz', Fenerbahçeliler 'iş son maça kalırsa yandık' diye düşünüyorsa, son yıllarda bu gerçeğin oluşturduğu algı yüzünden.

Galatasaray'ın nefesini ensesinde hisseden Fenerbahçe, hem aynı kabusu yaşamamak hem de omuzlarındaki baskıyı Galatasaray'a yüklemek istiyorsa, maçları tekrar farklı kazanmaya başlamalı. Aynı Ersun Yanal'lı son şampiyonlukta olduğu gibi...