31 Mart yerel seçimlerinden önce bas bas bağırdık.

Dedik ki “İkinci Motorlu Taşıtlar Vergisi, vergi artışları, ceza artışları daha başlangıç, seçimlerden sonra tam bir acı reçete gelecek.”

Ne yazık ki haklı çıktık.

Faizler aldı başını gitti.

Hayat pahalılığı durdurulamıyor.

Devlet bulduğu her kanaldan vergi salıyor. Cezalar astronomik şekilde artıyor.

Enflasyon geçen yıla göre baz etkisi nedeniyle endekste düşüyor ama fiyat artışları tam gaz. Ülkede fiyat algısı bozuldu ve düzeltilemiyor.

★★★

Bir de başımıza Carry Trade denen yöntem çıktı.

Ne olduğunu basit rakamlarla anlatayım:

Tam bir ay önce 100 bin doları Türkiye’ye getiren biri, 3 milyon 250 bin lira satın alabiliyordu. Bu parayı herhangi bir Türk bankasında aylık yüzde 4,5 faizle bankaya yatırdığını varsayın. Bir ay sonunda tam 146 bin 250 lira faiz alabiliyor (parayı daha yüksek faizli ürünlere yatıranları saymıyorum artık).

Dün itibariyle 146 bin 250 lirayla tam 4 bin 500 dolar satın alınabiliyordu.

Anlayacağınız, Türkiye’ye 100 bin dolar getiren biri bir ayda 4 bin 500 dolar faiz geliriyle ülkesine dönebiliyor.

★★★

Amerikalılar, Avrupalılar, Japonlar kendi ülkelerinde böyle rahat para kazanabilirler mi dersiniz?

Ülkeyi yönetenler, özellikle de Mehmet Şimşek, gelen o 100 bin dolarla övünüp “yabancı sermaye” diyor ama işin doğrusu başka.

Gelen aslında “yalancı sermaye”...

Üstelik, bu ülkeye, halkımıza bir şey kazandırmadığı gibi büyük zarar veriyor.

Neden mi?

Çünkü o 100 bin dolar için bir ay sonunda alıp gittikleri 4 bin 500 dolar Türkiye’de vergi verenlerin cebinden çıkıyor. Bankalar üzerinden milli servetimiz gidiyor.

Ülkeye yalancı sermaye girsin diye bize bu faturayı çıkarmaya kimsenin hakkı yok!

★★★

Şimdi bir düşünün:

Milyarlarca dolarınız var. Türkiye’ye yatırım yapar mısınız?

Paranızla durduk yerde para kazanmak varken istihdamla, vergiyle, bürokrasiyle, sendikalarla, pazarlamayla, satışla uğraşır mısınız?

Zaten bırakın yabancıları, Türkler de artık Türkiye yerine yurt dışını seçiyor.

- Geçenlerde bir tekstil devinin patronu anlattı:

“Mısır’daki fabrikalarımız olmasa, Türkiye’de batarız.”

- Bir başka yandaş inşaat şirketinin yöneticisi kamudan ihale almalarına yönelik eleştiriye şu yanıtı veriyordu:

“Kamu ihaleleri hep zarar yazıyor. Rusya’daki yatırımlarımız olmasa çoktan batmıştık.”

- İktidara çok yakın bir sanayici anlatıyor:

“Yurt dışında (sadece bir ülkede) 5 milyar dolar yatırım yaptık. Aynı ürün üretiyoruz, oradaki fabrikalarımız buradaki fabrikalarımızdan çok daha fazla kazanıyor.”

★★★

Hal böyle olunca ne oluyor biliyor musunuz?

İktidarın beceriksizliği yüzünden hep beraber batıyoruz.

Bakın bir kıyaslama:

2001’de altı sıfır atılmadan önce 100 lira 100 milyon lira diye geçerdi. O parayla 80 dolar, 20 gram altın, 130 litre mazot ve bine yakın ekmek alınırdı.

2024’te 100 liraya sadece 3,05 dolar, 0,04 gram altın, 2,5 litre mazot ve 10 ekmek alınabiliyor.

Hadi o kadar uzağa gitmeyeyim. 6 yıl 3 gün öncesiyle, yani “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” denilen bu ucube sisteme geçtiğimiz 19 Haziran 2018’le karşılaştıralım:

- 2018’de 4,78 lira olan dolar kuru bugün 32,8 lira.

- 2018’de 6,24 lira olan benzin bugün 40,15 lira.

- 2018’de 311 lira olan çeyrek altın bugün 4 bin 19 lira.

★★★

Mehmet Şimşek ne yazık ki bu tablodan sırtımıza semer vurarak çıkmaya çalışıyor.

(Diğer detaylara girmeye gerek dahi yok) Sadece yurt dışına çıkışta 3 bin lira harç almaya teşebbüs etmesi dahi bizi eşek yerine koyduğunun en büyük göstergesi.

(Ha bu arada 3 bini gösterip bin 500’e razı etme tuzağına da düşmemeli.)

Maaşlara yüzde 25 zam yapıldıysa 150 lira olan yurt dışı harcına da en fazla yüzde 25 zam yapılabilir.

Muhalefet partileri, sivil toplum örgütleri ve her şeyden önemlisi halk, bu soygun düzenine dur demeli.

Unutmayın ki bu büyük kazıklara geçit verilirse, kimse o kazıktan kurtulamayacak.