Ali İhsan Karacan, dün bu köşede yazdığım yazı üzerine bana bir Adana deyimi gönderdi.
Adanalılar; “Değirmen yıkılıp elden gitmiş. Sen çakıldağını mı arıyorsun” derler.
Çakıldak:
Dişli demek.
Mili döndürür.
22 yıldır kesintisiz kusurlu bir demokrasi ile devleti yöneten Tayyip Erdoğan’ın Merkez Bankası’nın da “bağımsızlığını yok etmesi” ve başkanları gece kararnameleri ile değiştirip “rezervleri eritme pahasına döviz kurunu tutmaya ve faizi indirmeye zorlaması” sonucunda dişli dağılmış, mil dönmez olmuştu. Türkiye dövizsiz kalmış, aniden durma noktasına gelip dayanmıştı. Mili döndürsün diye Merkez Bankası’nın Başkanlığına Hafize Gaye Erkan, ABD’den çağırıldı. Mehmet Şimşek de İngiltere’den; “önümüzde renkli şafaklar var” umutlarıyla çıkageldi.
★★★
Değirmen harap!
Dişli gıcırdıyordu.
Ekip kuruldu.
Faiz yükseldi.
Ücretler bastırıldı.
Vurun abalıya!
Derin krizden çıkmanın yükü yine işçiye, memura, çiftçiye, emekliye bindirildi. Yukarıdan, aşağıdan, sağından, solundan “yıkama- yağlama” başlatıldı. Mehmet Şimşek Bakanımız “enflasyonu da indirecek”, İnşallah! Hafize Gaye Başkanımız da işini çok iyi yapıyor Maşallah! Körfez’deki Arap ülkelerinin yatırımcılarına gidiyor. Oradan kalkıp İspanya’da fon yöneticilerinin toplantısına uğruyor. Sonra ABD’ye dolar sahiplerine “Türkiye’ye taze borç dolar parası getiren çok kazançlı çıkar ve mutlaka parasını geri alır” güveni vermeye koşuyor. CDS’ ler düştü. Negatiften pozitife geçtik. Yetersiz de olsa dış sıcak para gelmeye başladı.
★★★
Ne oldu aniden?
Hafize Gaye Erkan, ABD’de dünyada krize düşmüş ülkelere taze dış borç dolar sağlayıcı fon yöneticilerini “ikna ve inandırma seanslarına” katılırken Ankara’da Merkez Bankası yönetim katında çalışan ve kartvizitinde “protokol görevlisi” yazan Büşra Bozkurt adlı bir kadın çalışan; “Başkanın babası beni işten attı... Benim de bebeğim var...” diye vicdan yazısı yazarak CİMER’e başvurdu.
Yalan mı söylüyor?
İftira mı, gerçek mi?
★★★
Kartında “protokol görevlisi” yazıyor da aslında kendisi Banka’da ne iş yapıyor? Merkez Bankası’nın asıl kadrosunda değil, bir taşeron şirketin elemanı, maaşını oradan alıyormuş. Merkez Bankası’nın insan kaynaklarının koyduğu ölçüler-değerler- beceriler eleğinden geçerek kadrolu 3.777 çalışanı varken taşeron şirket işçisini Merkez Bankası’na kim dış kaynaktan soktu? Onu yönetim katında “protokol görevlisi etiketiyle” çalışsın diye işe alan, alınması için referans olan biri var mı?
Taşeron şirket kim?
Taşeron partili mi?
★★★
CİMER’e dilekçe ile başvuran bu kadın çalışan, SÖZCÜ muhabiri arkadaşlara da; Merkez Bankası Başkanı’nın babasının yönetim katında makam koltuğu sahiplendiğini ve görevlilere; “sen şunu yap... sen bunu yapma...” diye emirler verdiğini; dinlemeyeni tokatladığını iddia etti. Kamera kayıtları var diyor.
Nerede?
Kimde?
Yayınlansın görelim.
Merkez Bankası Yönetim Kurulu’nda ya da Başkan Yardımcılığı koltuğunda veya İnsan Kaynakları yönetiminde olanlardan biri çıkıp da “Baba sen ne yapıyorsun... Merkez Bankası’nı aile şirketi haline getirerek böyle emirler savuruyorsun... Buna hakkın yok...” demedi mi? Niçin demedi? Dediler fakat baba, onlara da mı babalandı?
★★★
Gerçek nedir?
Bir kumpas mı var?
Hafize Gaye Erkan ile Mehmet Şimşek’i geldikleri yere postalamak için bir aile içi iç çekişme mi yaşanıyor? Protokol görevlisi çalışan “aile içi kapışmanın” bir aleti mi?
Yakında netleşir.
Göreceğiz.
Olayın özü; Türkiye Cumhuriyeti devleti, 22 yılın sonunda; “aile şirketi gibi yönetilmeye” başlandı. Merkez Bankası’nda olanlar bunun yansıması.
Çakıldak dağıldı.
Demokrasi yoksa!
Ömer Faruk Çolak, Hacettepe Üniversitesi ve TOBB- Ekonomi Teknoloji Üniversitesi’nde lisans ve yüksek lisans dersleri veriyor. Para teorisi ve para politikaları ile finansal politikalar üzerine yazılar yazıyor. Son yazısında dünyada derin ekonomik krize düşmüş ilk 10 sıradaki ülkeyi; enflasyon oranı, faiz oranı, demokrasi biçimi, yolsuzluk endeksi ölçülerine göre kıyasladı. Şu sonucu yazdı: Türkiye 2016’da Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçtikten sonra; demokrasi endeksinde 6 sıra geriledi. Yolsuzluk endeksinde 26 sıra kaybetti. Resmi enflasyon oranı 8.5’dan 64.7’ye fırladı. Faiz oranı yüzde 8’den yüzde 42.5’a yükseldi. Yönetim biçimi; kusurlu demokrasinin alt derecesi olan hibrit-melez demokrasi sınıfına indi. Ömer Faruk Çolak yazısını; “demokrasi yoksa kriz var” diye bitirmiş. Bir başka anlatımla; “demokrasi yoksa devletin aile şirketine dönmesi” var.