Dün, dünyanın Türkler istemezse Çanakkale’nin geçilmez olduğunu öğrendiği günün 18 Mart 1915’in 109. yıldönümüydü. Vatan için canını veren binlerce şehidimizi, gazimizi ve Conkbayırı’ndaki çarpışmada cep saatine denk gelen şarapnel parçası ile ölümden dönen, Çanakkale Savaşı’nın seyrini değiştiren deha Mustafa Kemal Atatürk’ü minnetle andık.
Çanakkale Savaşı denince akla denk olmayan askeri güçler, mertlik, göğüs göğüse savaş, havada çarpışan mermiler, türlü yokluklar ve yıllardır yazılıp çizilen Mehmetçiğimizin cephede yiyip içtiği kuru ekmek ile üzüm hoşafı geliyor.
Çeşitli araştırmacılar kuru ekmek ve üzüm hoşafı olayının Çanakkale’ye ait olmadığını, daha eskiye ve Saray’a çoook uzaklardaki Irak Cephesi’nde yaşandığını belgeleriyle kanıtladı.
Çanakkale’de askerin yiyeceği diğer tüm savaşlardan daha farklı ve düzenliydi. Çok şiddetli çatışmalar, cephe gerisine gönderilen yaralıların fazlalığı, düşman saldırıları yüzünden aksayan ikmal yolları hariç o koşullara rağmen yeterliydi.
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Atatürk ve Çanakkale Savaşlarını Araştırma Merkezi Müdür Yardımcısı İsmail Sabah bu düzenin nedenini şöyle anlatıyor:
“Çanakkale cephesi ki doğrudan İstanbul’a yönelik bir tehdit, yani aslında devletin bir anlamda varlığına yönelik bir saldırı olduğu için o dönemdeki irade en güçlü şekilde hassasiyet gösterdi. Çanakkale o kadar önemli ki insan ve cephane mevcudunun daima korunması gerektiğine yönelik emirlerle karşılaşıyoruz. Belgeler bize bunu söylüyor. Çanakkale bu kadar önemliyken, asker ve cephane noksanı mümkün mertebe tamamlanmaya çalışılıyorken, askerin aç bırakılması ne kadar mantıklı?”
Gerçekten de durum öyleydi...
“Çanakkale Savaşı’nda askerin yemeği hakkında bazı tespitler ve yeni belgeler” tezi ile doktorasını alan, bu çalışması çeşitli dergilerde yayınlanan Dr. M. Mutlu Karakaya’nın askeri raporlardan derlediği, 9 Mayıs ile 10 Haziran 1915 tarihleri arasına denk gelen yemek listeleri var.
Misal 9 Mayıs 1915 listesi şöyle. Sabah çay, ekmek, konserveli pirinç lapası. Öğle zeytin, üzüm, fındık, hurma. Akşam etli pirinç lapası, etli kuru fasulye!
Bu listeyi doğrulayan başka bir bilgi de 14. Alay Komutanı Ali Rıfat Bey’in askerlere verilen yemekle ilgili olarak 5. Tümen Komutanlığı’na yazdığı 24 Mayıs günü raporu: Sabahleyin çay, konserve çorbası. Öğlen fındık, üzüm. Akşam etli fasulye ya da etli nohut!
109 yıl önce bunlar olurken, 109 yıl sonra neler oluyor?
Emekli açız diye bağırıp ek zam istiyor. Dünya liderimiz para yok, olanı size vermeye kalksak çivi çakmasak bile eldeki yetmez diyor.
Hazine bakanı TOBB’da patronlara, “Biliyorum kötü adam ilan edildim ama bu yıl bir şey istemeyin para yok” diyor.
Sokakta uzatılan mikrofona konuşan, güçlükle yürüyen 84 yaşındaki teyzemiz, “Kokusu mis gibi geliyor ama pide alamıyorum. 100 lira borç aldım, ilacımı almaya gidiyorum. İş arıyorum, bulaşıkçılık. Et alamıyorum en son Kurban Bayramı’nda komşunun verdiğini yemiştim” diyor!
El kadar çocuk pazarda dolaşan Ekrem İmamoğlu’na “pahalılık azalsın” diyor!
Aceleyle sahurdan kalkıp sabah namazını bile kazaya bırakıp ucuz et kuyruklarına giriliyor!
Ucuz ekmek kuyrukları, ucuz Ramazan pidesi kuyruklarının ucu bucağı görünmüyor!
Hava kararırken elleri torbalı, başları öne eğik, korku filmlerindeki gibi sessizce yürüyen insanlar dağılmakta olan pazarlara akın akın gelip kalanları topluyor.
At eti dana etine karışıyor.
Ucuz ve nereden geldiği belli olmayan çakma gıda üretiminde tüm zamanların rekorları kırılıyor.
Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük parası 200 liranın 20 lira kadar kıymeti yok.
Milyonları bu hale getirenler sorumlusu kendileri değilmiş gibi zerre yüzleri kızarmadan hala ve hala oy istiyor, miting meydanlarını dolduranlar da alkışlıyor!
Ve 9 Mayıs 1915 günü Çanakkale’de yedi düvele karşı onca yokluğa rağmen destan yazan ecdadımız sabah kahvaltısında çay, ekmek, konserveli pirinç lapası, öğlen zeytin, üzüm, fındık, hurma, akşam etli pirinç lapası, etli kuru fasulye yerken...
109 yıl sonra aynı menüyü ‘uçurduk’ denilen Türkiye’de yapın da görelim!
Çayın kilosu 200 lirayı geçmiş, ekmek 8, pide 18 lira. Pirinç fiyatları son 15 yılın zirvesinde, tek bir zeytin tanesi 1.5, bir hurma 9 lira olmuş. Millet etin hatta kemiğin tadını unutmuş. Bırak etli yapmayı nohut ve fasulye fiyatı altınla yarışıyor.
Yani kardeşim bir asır önce Çanakkale cephesinde askerimize verilen yemeği bugün anca kim yiyebiliyor biliyor musunuz?
Millete para yok diyen Hazine bakanının İstanbul’un en lüks restoranlarından biri olan Mandarin Oriental Bosphorus’ta bankacılara verdiği ve kişi başı 4 bin 345 lira ödediği iftara katılanlar!
Çanakkale’yi geçilmez yapan kahramanlarımızı saygı ve minnetle anarken, bize savaştan beter bir yaşamı reva görenleri de öbür tarafa havale ediyoruz.