CHP’de kurultay bitip yeni bir lider, yeni bir yönetim gelince herkes “Ne değişti?” diye sormaya başlamıştı.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in dünkü TBMM Grup konuşmasını dinlerken bu soruya yanıt buldum.

CHP’de paradigma değişmiş.

★★★

CHP’nin önceki lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nda (belki de danışmanlarının hepsinin sağcı olmasından) tuhaf bir popülizm ve sağ esareti vardı.

“Aman kavgacı görünmeyelim”, “Aman sağcıları küstürmeyelim”, “Aman iktidara malzeme vermeyelim”, “Aman yandaş yazarlar hakkımızda ne yazar” gibi kaygılarla hareket ederdi.

Bağımsız gazeteciler işsiz kalarak, cezaevine girerek bedeller öderken O hep yandaş, sağcı ve muhafazakâr gazetecilere hayranlık duyar, onlara hoş görünmeye çalışırdı.

Hep savunmada kalırdı. Hesap sormayı “oy kaybettirecek bir şey” gibi görürdü.

Çubuk’ta şehit cenazesinde yediği yumruğun hesabını dahi doğru dürüst soramadı.

Kendisi terör örgütü PKK’nın fiili saldırısına uğrayan tek lider olduğu halde; Rakibi Tayyip Erdoğan, Habur’da mahkemeler kurdurttuğu, İstanbul seçimlerini alabilmek için PKK lideri Abdullah Öcalan’a mektup yazdırıp kardeşi Osman Öcalan’a TRT mikrofonu uzattırdığı halde PKK konusunda hep iktidarın taarruzlarına maruz kalıp savunmada oldu.

Erdoğan bütün seçim kampanyasını kendisiyle teröristleri birlikte gösteren bir montaj videoya dayandırdı ve O bütün kampanya boyunca kendisini savunmak zorunda kaldı.

★★★

Kuzey Irak’taki 12 şehitten sonra iktidarın bildiri metnine imza vermeyen Özel ise bambaşka bir yol izliyor.

Bildiriye imza atmadığı için yapılan trol saldırıları ve provokasyonlar karşında eğilip bükülmüyor, “kem küm” etmiyor.

Tam tersine neden imza atmadığını kendinden emin ve ikna edici bir şekilde sıralayıp, kendisine saldıranlardan (doğru ve haklı sorularla) hesap soruyor.

Sesini yükseltiyor. Trol saldırılarından yandaş basının tek merkezden yönetilen kampanyalarından korkmadığını ortaya koyuyor.

Çarpıcı sorular eşliğinde savunmada kalmayıp taarruza geçiyor.

İktidarın terörle mücadele konusundaki ikircikli ve çelişkili tutumunu teşhir ediyor.

Lafını esirgemeden, milletin duygularına ve aklındaki sorulara tercüman oluyor.

Haksız eleştiriler konusunda da herkese ağzının payını veriyor.

★★★

“Paradigma değişikliği bu kadar kolay mı” diyebilirsiniz.

Ancak benim “paradigma değişmiş” derken kastettiklerim salt Özel’in bildiri olayındaki tavrıyla sınırlı değildi.

Hatırlayın: Can Atalay Anayasa Mahkemesi kararına rağmen serbest bırakılmayınca anında tepki gösterip CHP TBMM’de Adalet Nöbeti tuttu. Bugün ikinci defa ihlal kararı veren AYM’nin arkasındaki kamuoyu desteğinin önemli bir kısmı, Anamuhalefetin bu net tavrından kaynaklanıyordu.

Bir başka gün CHP heyeti, Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyon’unun (DİSK) bir eylemine tam destek verirken Özel, sendikacılarla kol kola yürüyordu.

Daha çok örnek verebilirim ama gerek yok.

Şunu demek istiyorum:

Dış politikada “reaktif değil proaktif dış politika” dedikleri bir olay var.

Yaşanan bir olaya göre tepki göstermek tavır almak değil, olayların akışını etkileyen diğer tarafları peşinde sürükleyen, ön ayak olan bir dış politikayı kastediyor.

Özel ve yeni CHP yönetimi de iktidarın belirlediği gündemin kuyrukçuluğunu yaparak reaktif bir siyaset izlemiyor artık.

Tersine, zamanında ön alarak proaktif bir siyaset ortaya koyuyor.

★★★

Terörle mücadele konusunda ortaya çıkan bir zaaf karşısında iktidarın kuyruğundan gitmek maarifet değil. CHP ve Özel bunun yerine, hem kendi tavrını gür bir sesle ortaya koyuyor hem de iktidara “neden böyle oldu, böyle olmamalıydı” diye millet adına hesap soruyor.

Terör destekçiliğiyle suçlandığında, hemen savunmaya geçmiyor, kendisini suçlayanların çelişkilerini bir bir teşhir ederek psikolojik üstünlüğü ele geçiriyor.

İşte bir örnek:

MHP lideri Devlet Bahçeli DEM Parti ile CHP’yi aynı kefeye koyup TBMM’de dinlemediğini açıkladı.

Ancak HüdaPar’ın eyalet ve federasyon sistemine geçmiş bir Türkiye, şeriatçı bir Kürdistan kurmak isteyen genel başkanını dinledi.

Dinlemekle kalmadı, açıktan ve isim vererek herhangi bir tepki de göstermedi.

CHP lideri Özgür Özel’in bu konudaki soruları hepimizin aklından geçen sorular kadar berraktı.

Ben de DEM üzerinden CHP’yi PKK’yla ilişkilendirmeye çalışan Cumhur İttifakı liderlerine binlerce Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı gibi soruyorum:

“DEM’e karşı çıktığınızı anladık. Peki HüdaPar’ın kurmak istediği ‘Yeşil Kürdistan’a evet mi diyorsunuz?”