31 Mart’a sayılı günler kala İstanbul seçiminin diğer illerden çok daha öne çıktığı net! Ekrem İmamoğlu-Murat Kurum arasında yaşanan rekabetin aslında “İmamoğlu-Erdoğan” arasında olduğu da artık kabul edilen bir gerçek. Bu noktada Kürt oylarının nereye evrileceği konusunda tartışmalar da siyasetin başat konusu. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın önceki gün Tokat mitinginde kurduğu şu cümlelere bakalım:
“Sırf 3-5 belediye fazla almak uğruna DEM’le girdikleri ittifaka kimlerin koçluk ettiğini görüyorsunuz, değil mi? Talimat nereden geliyor, Kandil’den. Uygulama Ankara’da, İstanbul’da, Mersin’de ortaya çıkıyor. Zaten DEM dediğiniz yapı geçmişten beri partiymiş gibi davranan bir örgüt aparatı. Sahne önünde olanların bu partide yetkisi ve sözünün ağırlığı yok. Bu parti Ankara’daki genel merkezinden değil, İstanbul’daki sapkın ideolojik yapılar ile Kandil’deki terör baronları tarafından yönetilmektedir. Bu gerçek ortadayken kendilerini meşru muhatap yapma gayretleri beyhudedir. Parti yönetiminin önce hem ülkeye hem millete hatta hem de kendi tabanına siyasi irade sahibi olduğunu ispatlaması gerekiyor.”
Cumhurbaşkanı ve aynı zamanda AKP Genel Başkanı olan Erdoğan’ın “DEM’den ispat beklemesi” önemli. Bu “ispatı” da İstanbul seçimleri üzerinden okumak gerekiyor.
Bu arada Beştepe’deki hakim görüşünse şu olduğunun altı çiziliyor: “Devlet için yapılacak esas çalışma terörün sınır ötesinde de bitirilmesi olur. Buna hizmet edecek her araçla hareket edilir. Ama asla coğrafi bütünlüğü ve siyasi birliği zaafa uğratacak hiçbir çalışmanın içinde olmaz. Türkiye, başarılı sınır ötesi operasyonlarla toprakları üzerinden ameliyat yaptırmayacağını çok açık, net göstermiştir. Yaklaşık 40 yıldır milletimizin canını yakan terörün kaynağı Kuzey Irak dağlarının her karışını güvenli hale getirene kadar çalışmalar sürecektir.”
Erdoğan’ın satır aralarında verdiği mesajı yıllar sonra Nevruz’da sahne alan Leyla Zana’nın şu açıklamasıyla birleştirelim:
“İstanbul, bir müjde bekliyor bu insanlar. Sen en büyük Kürt şehrisin. Tüm herkesin gözü İstanbul’da. İradenin bulanmaması için berrak bir şekilde sandığa yansımasını sağla İstanbul. Günübirlik çıkarları, popülist politikaları değil, bu halkın ve Türkiye halklarının ortak iradesini sandığa yansımasını sağla İstanbul. (24 Mart/Diyarbakır)”
DEM’i yakından takip eden bir isim dedi ki:
“HDP’ye en ağır saldırıların yapıldığı 2016-2023 arası tek kelime etmeyen, ortada görünmeyen Leyla Zana, nasıl oldu da DEM’in adeta seçim kampanyasının başına geçti. Partide hiçbir görevi yokken de Nevruz’da kürsüye çıktı.”
Gazete üstünden verilen mesaj
Bu arada; DEM’in “ikiye bölündüğü” konusunda yaşanan tartışmaların da yazı konusu haline geldiği ve mesajların da bu yazılar üzerinden verildiğinin altını çizelim. Önceki gün PKK’ya ya da Kandil’e yakınlığıyla bilinen Yeni Yaşam Gazetesi’nde “Evdilmelik Fırat” müstear ismiyle bir yazı sürmanşete taşındı.
Yazıda özetle denildi ki:
“Herkes, 31 Mart günü sandık başına gittiğinde AKP-MHP’nin son iki aydır içeride ve dışarıda topyekun savaş için yaptığı hazırlıkları ve bunun yaratacağı katliamları düşünerek karar vermeli ve mühür basmalıdır.”
Ancak burada soru şu: Kandil, 31 Mart’ta AKP-MHP’ye kazandırmamalıyız diyor. Peki; Diyarbakır’daki Nevruz’da Leyla Zana nasıl sahne aldı?
DEM’i yakından takip eden başka bir isimse farklı bir pencere açtı:
“DEM içinde ikiye bölünmüşlük yok. Barzanici taraf Leyla Zana aslında AKP’li çözüm konusunu kitleye alıştırıyor. Kandil cephesi de masaya oturulacaksa İstanbul’u alan ve eli çok güçlenmiş bir Erdoğan görmek istemiyor. Aslında bugün bölünmüşlük var denilen o iki çizgiyi de aynı kafa yönetiyor. Zana, Ahmet Türk, Selahattin Demirtaş’la 1 Nisan sonrasına hazırlık yaptırıyorlar, bir taraftan da seçim sonrası için çantada keklik değiliz mesajı veriyorlar. Eli zayıf denilen Kürt hareketi açısından güçlü bir pozisyon var diyebiliriz.”
DEM, İstanbul’da tabanına ne kadar hakim?
Yazımın sonunda AKP’yi ve DEM’i yakından takip eden Habertürk yazarı Nasuhi Güngör’ün önceki gün köşesinde yaptığı tespiti de sizlerle paylaşmak istiyorum:
“Erdoğan’ın sorunları çözecek güce sahip olduğu vurgusu ve nihayet uzun yıllar suskun kalan Leyla Zana’nın yaptığı çıkış. Zana’nın yaptığı çıkışın ana başlığı açık. ‘Kendi partinize oy verin’ diyor DEM tabanına. Bu çağrının etkisi ne kadardır, bu konuda birbirinden farklı değerlendirmeler var. Ancak CHP ile ittifak yapan DEM kanadı, bu yöndeki çıkışlardan duyduğu rahatsızlığı hemen dile getirdi. Asıl soru ise tepkilerle ve olup biteni örtme gayretiyle gizlenemeyecek kadar net. DEM’e oy veren kitleler, gerçekten sürekli kendilerine kaybettiren bir denklemin içinde yer almaya devam edecekler mi?”
Burada unutulan şu: 2019’dan bu yana özellikle İstanbul’da DEM’in kendi tabanına ne kadar hakim olup olmadığı! 15 Mart’ta yazmıştım: “DEM seçmeni minimum düzeyde kendi adaylarına oy verecek. En az yarısı İmamoğlu’na oy verecek. Bir kısım DEM seçmeni ise sandığa gitmeyecek. Alanda DEM seçmeninin kafasındaki sorulardan biri de seçimlerin son haftasında İmralı ya da Edirne’den seçimlere yönelik mesajlar gelebilir mi? 2019 seçimlerinde gerek Öcalan’ın gerekse Demirtaş’ın seçim gündemine aktif olarak dahil olmaları nedeniyle kafalarda bu sorular var. Ancak genel eğilim bu sefer seçmenin serbest bırakılması tavrına müdahale olmayacağı yönünde.”