Dilan-Engin Polat çifti etrafında dönen adli vakayla ilgilenmedim. Suçları var mı, bilemem ama aralarında gazeteciler, avukatlar olan büyük sosyal medya grubu tarafından peşinen mahkum edilmesinden rahatsız oldum. (Aynı çevrelerin Anayasa Mahkemesi- Yargıtay krizinden huzursuz olması ironik durum!)
Polat çifti hakkında ardı ardına belgeseller yapılıyor. Ancak. Kimseler, hangi sistemin çifti ortaya çıkardığına dair tek cümle etmiyor. “Girişimci” Polat çiftine salt ağır hakaret edilirken meselenin teori çerçevesi atlanıyor...
Bu olay bana “kapitalizmin ruhuna” dair iki görüşün çarpışmasını hatırlattı:
Biri, Weber’in yücelttiği Protestan iş ahlakı teorisi...
Diğeri, Hayek’in ahlak piyasayı durdurmasın teorisi...
Ülkemizde kırk yıldır Hayek’in kurucusu olduğu neoliberalizm/piyasalaşma hegemonyası yaşanıyor. Yani:
Abartılı bireyciliğin, piyasa rekabetinin en iyi değer ölçüsü olarak sorgusuz sualsiz kabul edilmesi...
Neoliberalizm, kökü ekonomide olsa da toplumsal hayatın -din dahil- tüm alanlarında hayli etkili oldu. Başarılı olmak adına kültür gibi tüm değerler alınan- satılan meta’ya dönüştürüldü. Tüketimin merkezde yer aldığı yeni yaşam yaratıldı...
1988 doğumlu Engin ile 1990 doğumlu Dilan, “para için her yol mübah” ideolojisinde büyüdü, şekillendi. Ki, “arz talep pazarında” yalnız değillerdi...
Mesela:
★★★
Muhafazakarlar dahil, hangi çevre neoliberalizmin toplumsal sonuçları üzerine etik/ahlak tartışması yaptı? Sahi. Son model Mercedes otomobile binen “girişimci” şeyhi kim eleştirdi?
“Bir lokma bir hırka” sadeliği nasıl bitti? Fani dünyada tapu sahibi olmak nasıl öncelikli oldu? Evet, neoliberalizmin dini bozduğunu kim eleştirdi?
Sosyal medyada Dilan Polat’ı örnek alan, “müşteri odaklı” şöhret peşinde ne çok başörtülü kadın var, kimse görmüyor mu?
“Piyasa ahlakla sınırlandırılmasın” diyenler, maddiyatın imanın ruhunu öldürdüğünü görmüyor mu?
Bu ideolojinin “kozmetik maneviyat” oluşturduğunun farkında değil mi?
Doğru/yanlış- iyi/kötü kriterlerini tek belirleyen para oldu. Neoliberalizm öncesi yüz kızartıcı her davranış, bugün erişir hale gelmek için -altınlı paralı varaklı paylaşımlar gibi- görgüsüzce kendini sergiliyor...
“Görünür” olamayanlar, “beğenilme tıkı” alamayanlar, retweet yapılmayanlar Polatlara saldırıyor; “hapse atın, süründürün!”
Başparmaklarıyla “ölüm işareti” yapan bunlar, zenginlik statüsü için sosyal medyada kendini pazarlayanlar. Polatlardan farkları yok; tüketimle baştan çıkarılanların hepsi, gözü doymaz bencil yozlaştırıcı ideolojik sistemin kurbanı aslında...
★★★
Dilan-Engin Polat çifti üzerinde tartışmamız gereken çok olgu var. Örneğin:
Neoliberalizm dedi ki, “bir tık ile bilgi bolluğuna ulaşacaksınız ve bu demokratikleşmeye sebep olacak.” Sadece ticarileşmeye yol açtı!
Bilgiyi dolaşımda tutan onun doğruluğu değil, salt tüketicilere hitap etmesiydi. Böylece gerçekler, kamuoyunu oluşturmada kanaatlerden daha az etkili hale geldi. Buna, “post-truth” /“hakikat ötesi” dendi...
Fazla reyting-tıklama alan ve sesinin şiddeti fazla çıkan her kişi doğru sanıldı/sanılıyor. Yani, kişinin hakikati genelleştirildi. (Buna en çarpıcı örnek ekşi sözlük vd!)
Sadece medya değil. Güvenlik ve yargının, bu son olayı manipüle edenlere bırakın ses çıkarmasını, -Roma arenasında gibi- “ölüm” işareti yapanlara bakarak hareket etmesine şahit olduk! Din, medya gibi yargının da çürümesinin sebebi benzer; neoliberal düzen...
Sonuçta:
Şeytanlaştırılan Polatlar hakkında sesi en çok çıkanların, onlar gibi olmak isteyen “suç ortakları” sosyal baloncuklar olması tesadüf değil! İlk taşı en ahlaklınız atsın...