- Hikâyeyi başa saralım. Dilan Polat ve kardeşi Sıla Doğu ile nasıl tanıştınız?
Dilan ve Sıla ile Antalya’da aynı sitede oturuyorduk. Lise öğrencisi zamanlarımızdı. Dilan liseyi bırakmış ve babası, kardeşleri ile Antalya’ya yerleşmişlerdi. Komşu ve akrandık güzel bir arkadaşlık bağımız vardı.
- Çocukluklarının yoksul geçtiği doğru mu?
Dilan ve Sıla yoksul değildi. Ailelerinin durumları gayet iyi sayılabilecek durumdaydı. Oturduğumuz site de Antalya’nın güzel sitelerindendi ve ayrıca aynı muhitte başkaca evleri de vardı.
- Engin Polat ile ilişkisi nasıldı?
Engin ile olan ilişkisi liseye uzanıyordu. Antalya’ya geldiği zaman sanırım en zorlandığı konu sevgilisinden uzak olmaktı. Gerçekten benzerini görmediğim bir duygu ile bağlıydı, Engin onun için nefes almak kadar önemliydi… Engin’i sadece iki kere gördüm kendisi hakkında detaylı bir bilgim yok. Ancak Dilan’ın anlattığına göre o zamanlar ekonomik olarak sıkıntılar içerisinde olan bir ailesi vardı. Şoförlük yaparak geçiniyorlardı.
- Ne zaman yakın dostluğunuza mesafe girdi?
Dilan evlendi, ben üniversite okumaya başladım. O süreçle beraber koptuk.
- Bu zenginleşmeyi ve haberleri gördüğünüzde şaşırdınız mı?
Zenginleşmelerine elbette şaşırdım. Uzun zaman sonra geldikleri nokta ve içerisinde bulundukları hal ve hareketler gerçekten hayret verici bir boyuttu ve benim de dikkatimi çekti. Lakin herhangi bir bilgim veya iletişimim olmadı.
- “Dilan Polat psikolojik travmaları çocukluğuna dayanan birisi ve bire bir şahit olduğum intihar teşebbüsü de var! Bence dikkate alınmalı ve cezaevi psikoloğu destek sağlamalı, suçlu olsun olmasın onun da anne ve insan olduğu unutulmadan hassasiyet gösterilmeli eğriye eğri doğruya doğru.” Sosyal medyada bu paylaşımı yaptığınızda savunuyorsunuz diye eleştirildiniz.
Evet, paylaşımım maalesef yanlış yerlere çekildi. Üzülerek görüyorum ki bir kısım çok fazla tepkisel davranıyor. Oysa itidalli olunup değerlendirilirse anlatmak istediğim konu çok net. Herhangi bir aklama vesilesi veya tahliye sebebi olarak öne sürmeden sadece bütün tutuklu ve hükümlülere olması gerektiği gibi kendisine de psikolojik destek verilip, gözetimin üst seviyede olması gerektiği idi. İsmail Saymaz’ın haberi üzerine o paylaşımı yaptım. Çünkü korktum.
- Neden korktunuz?
Yıllar önce böyle bir eğilimine şahit olduğum için ve iki tane evladı olan gencecik bir kadın olduğu için korktum. Suçlu veya suçsuz olması bu insani duygumu değiştirmiyor. Suç varsa cezası vardır, infaz edilir. Herkesin hayatı biricik ve değerlidir. Böyle bir şeyin konuşulması dahi üzücü…
- Önceki intihar girişimini biraz anlatır mısınız?
O senelerde babaları ile yaşıyor, küçük kardeşleri Can’a annelik ediyorlardı. Annelerini kaybetme üzerine baba ile yaşama ve böylesine bir sorumluluk ile beraber gelen büyük psikolojik kırılganlıklar vardı. Sıla çok daha dirayetli olsa da Dilan öyle değildi. Panik atak krizleri olurdu. Yine bir gün binanın tepesinde görüyorlar ve atağı oluyor. Benim aklıma hemen bu anı geldi. Yaşadıkları ve cezaevinde olmasının psikolojik olarak ağır gelip böyle bir şeye yeltenme ihtimali dahi beni ürküttü. İsmail Saymaz haber sahibi olduğu ve gerçekliğine de inandığım için okur okumaz bu şekilde bir reaksiyon verdim
- Tüm mahpuslar için aynı endişeyi duyuyor musunuz hukukçu olarak?
Daha önce defalarca tutuklu ve hükümlülere yönelik yapılması gerekenler üzerine makaleler kaleme aldım. Öyle ki, bir tanesi Türkiye’nin en çok okunan beşinci makalesi oldu. İlk defa tutuklu ve hükümlülere yönelik yapılması gereken destek veya süreçlere ilişkin bir değerlendirme değildi. Yaşlı tutuklular, hasta olanlar, yaşça küçük çocuğu olanlara dair de yazılarım, haberlerim var. Ancak beni uzun süredir takip etmeyip bu konu üzerine görenler önyargı ile böyle bir değerlendirme yaptı.
- Suçsuz olduklarını düşünüyor musunuz?
Polatların suçsuz olduğunu hiçbir zaman söylemedim. Aksine kuvvetli suç şüphesi gördüğümü, soruşturmanın derinleşmesi gerektiğini defalarca kez dile getirdim.
- Dilan, İsmail Saymaz’a yazdığı mektupta para işlerinden haberdar olmadığını söylüyor. Böyle bir ihtimal var mı sizce?
Saymaz’a yazılan mektupta her ne kadar haberi olmadığını söylese bile “Bilmiyordum” demek hukuk karşısında geçerli bir savunma değil. Hukuki olarak sorumluluk yöneltilecektir.
- Size “Beni savun” dedi mi?
Dilan ile birkaç ay önce diyalog kurdum. O zaman kendisine, anne babasına ve çocuklara yönelik linçten dolayı üzgün olduğumu, bu yaşananlara hayret ettiğimi söyledim. Israrla hiçbir suçlarının olmadığını ve bunun bir algı oyunu olduğunu söyledi. Akabinde Sıla ile bir telefon konuşmam gerçekleşti. Sıla da hiçbir suçlarının olmadığını, olsa olsa vergisel boyutta bir aykırılık olabileceğini, bunu ödemeye hazır olduklarını söyledi. Devamında avukatları olmamı istedi. Bunu kabul edemeyeceğimi gerekçeleri ile söyledim. İletişimim bundan ibaretti, akabinde de gözaltılar gerçekleşti.
BAŞROL ORTAYA ÇIKMADAN BU iŞLER BiTMEZ
- İşin bir de sanal bahis ayağı var ki çok büyük. Burada sistem nasıl işliyor, kimler üzerinden yürütülüyor?
Yasa dışı bahis çok boyutlu bir konu… Oynatan, aracılık eden, reklamını yapan, hesabını kullandıran, yer temin eden, oynayan… Bu zincirin her biri ayrı bir suç ve ceza teşkil ediyor. Konuyu bir gazetede ilk olarak üç sene önce tüm detayları ile ele almıştım. Devamında da yıllardır her imkân bulduğum platformda uyarılarımı yaptım. Suç olduğunu bilmiyordum gibi bir savunmanın geçerliliği yok. Oynayanlar hesaplarına bloke gelip, yurtdışı çıkış yasaklarını öğrenince anlıyor genelde bunun bir suç olduğunu. Diğer halkalar çok daha vahim sonuçlar doğuruyor. Emniyet binlerce kişinin hesap hareketlerini inceliyor.
- Aşağı yukarı takipte kaç kişi olduğunu sanıyorsunuz?
Çok fazla kişi, zincir şirketler bunlar işin doğası gereği olmak zorunda. Yasa dışı bahis, uyuşturucu, fuhuş, silah hangi suça konu para olursa olsun bu miktarlarda yüklü rakamın ülkeye sokulması veya yasallaştırılması için şirket ve sektörler gerekiyor. Hayali ihracatlar, gerçek olmayan ticaretlere ilişkin faturalar… Bu işe bulaşan kişiler şirketleri kurup, faturaları kesip parayı alıyor ve sahibine komisyonunu alarak iade ediyor. Çoğu zaman malvarlıkları dâhil uhdelerinde olan paralarda kendilerine ait değil. Para el değiştirene kadar bir deyişle emanetçiler aslına bakarsanız. Bu düşünce ile sadece güzellik sektörü değil palazlanmaya uygun olan diğer sektörlerde incelenmeli. İçişleri Bakanlığı çok ciddi bir mücadele başlatmış görünüyor. Umalım ki böyle devam etsin ve gri listeden çıkana dek operasyonlar hız kesmesin. Her kim ki bu işlere bulaştı ise devlet bir adım arkasında… Elebaşları, ağa babaları her kimse bu kara paraların sahipleri bulunmadan bu mesele çözülmez. Sadece figüranlar değişir. Tabiri caiz ise başrol ortaya çıkmadan bu işler bitmez…
Polis her an kapılarını çalabilir
- Sosyal medya platformları kara paranın aklanmasında nasıl kullanılıyor?
Sosyal medyaya yönelik geniş bir operasyon yapılıyor. Yapılması da elzemdi. Muhtemelen ilerleyen günlerde gözaltına alınan başkaca şahısları da görürüz. Zira bu mecralar üzerinden kurulan çevreler, kazanılan vergisiz kazançlar, paranın el değiştirmesi başta olmak üzere toplumsal ahlaka yönelik ciddi bir boyut var.
- Araya gireyim, örneğin memesini açarak para kazanan kadını gördüğünüzde ne düşündünüz?
Özellikle Tiktok 18 yaş altı geniş bir çocuk kitlesi tarafından kullanılıyor. Pedagojik olarak büyük tahribatlara neden oluyor. Bu çocukların gelişim sürecine hasar veren, toplumsal ahlaka yönelik saldırı boyutuna varan müstehcen, seviyesiz paylaşımlar serbest bırakılmamalıdır. Buna yönelik operasyonlar zaten kapıda. Nasılsa “Bana bir şey olmadı” diye devam edenler; her an polis kapınızı çalabilir. Umarım bu rezillikler son bulur. Hukuk gereğini yapacaktır.