Dilfiraz Karataş, 6 Şubat sabahına, her zamanki gibi kedilerine mama vererek başladı. Dilfiraz Hanım’ın hayvanlara olan sevgisini bütün mahalle bilir.  

Bağcılar’da, evlerden bir ev onlarınki.

Dilfiraz Hanım ve eşi Kamer bolluk içinde yüzmedilerse de ele güne muhtaç olmadan, kendi yağlarında kavrularak yaşadılar.

Kuzendiler.

Erzincan’ın Çayırlı ilçesinden Alevi Kürt bir ailenin çocuklarıydılar.

Evlenip yuva kurdular.

Oğulları Okan veteriner, kızları Seda kimya öğretmeni.

Şükür, ekmeklerini ellerine almışlardı ya...

Ah, bir de mürüvvetlerini görselerdi.

Çok istedi Dilfiraz Hanım.

HALASININ KIRKINA GİDİYORDU

Dilfiraz Hanım o gün, halası Sakine Kaya’nın kırkına katılmak üzere evden çıktı. 

Şişli’ye gitmek için metrobüse bindi.

Metrobüs Çağlayan Adliyesi durağında durdu.

Dilfiraz Hanım, kalabalıkla birlikte araçtan inip yürüdü.   

İşte o an silahlar patladı. 

Dilfiraz Hanımla aynı metrobüsten inen iki DHKP/C’li gişede kimlik kontrolü yapmak isteyen polise biber gazı sıktıktan sonra silahlarını çekti. 

Aynı örgüt tarafından sekiz yıl önce şehit edilen Savcı Mehmet Selim Kiraz’ın adını taşıyan adliyeye girmekti amaçları. 

İçeri girmek ve sekiz yıl önceki terör eylemini tekrarlamak isteyen DHKP/C’liler kurşun ata ata ilerlediler.

İki polis vuruldukları halde karşılık verdi.

İki terörist öldürüldü. 

Fakat...

Yerde üçüncü bir ceset vardı:

Dilfiraz Hanım.

O, diğer yolcularla birlikte adliyeye doğru koşarken çatışmanın ortasında kaldı. Ve sol bir örgütün kurşunuyla can verdi. 

KUZENİ 12 EYLÜL’DE KAYBEDİLDİ

Dilfiraz Hanım ki...

12 Eylül’den sonra, iddiaya göre işkencede öldürülen ve cesedi o gün bugündür kayıp olan Nurettin Yedigöl’ün kuzeni.  

Yedigöl, İstanbul Üniversitesi öğrencisiydi.

Bir sol örgütün üyesiydi.

1981 yılında “Düğüne gidiyorum” diyerek evinden çıkan Yedigöl, Gayrettepe’deki İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldü. 

Yedigöl’le birlikte gözaltına alınan Ümit Efe Kutluğ, ifadesinde arkadaşının işkence gördüğünü ileri sürerek, şunları söyledi:

“Ağır işkence altındaydı. Rengi yeşile dönmüştü. Ayağa kalkamıyordu. Kafatasına açılan delikten elektrik veriliyordu. Ellerinde, ayaklarında felç vardı. Kemikleri üzerinde tepiniyorlardı.”

Aslan Şener Yıldırım da tanık olduklarını şöyle anlattı:

“Nurettin’i baygın şekilde üzerinde donuyla getirip odanın ortasında yatırdılar. Sürekli titriyordu. Su istiyordu. Üçüncü ya da dördüncü gün durumu ağırlaşmıştı. Kendine gelemiyordu. Temasları duyup duymadığını öğrenmek için sopayla ayaklarına, ellerine, vücuduna ve suratına vuruyorlardı. Tepki göstermiyordu. Nurettin’i götürdükten iki gün sonra sorgudan elbisesiz gelmiştim. Elbiselerimi istediğimde ‘Al, bunları giy’ diye Nurettin’inkileri verdiler. Polis, ‘Artık onun elbiseye ihtiyacı yok, size miras bıraktı’ dedi.”

ERDOĞAN’LA GÖRÜŞTÜ

Yedigöl’den bir daha haber alınamadı.

Babası İsmail ve annesi Zeycan, Adalet Bakanlığı ve Sıkıyönetim Komutanlığı dahil, çalmadık kapı bırakmadı.

‘Cumartesi Anneleri’ne katıldılar.

İtilip kakıldılar. 

Coplandılar.

Buna rağmen Nurettin’i aramaktan vazgeçmediler.

İsmail Yedigöl, 1998’de hayatını kaybetti.

Annesi Zeycan, 12 Eylül Darbesi’nin 31. yıldönümünde, 2011 yılında dönemin Başbakanı Erdoğan tarafından Dolmabahçe’ye davet edilen Cumartesi Anneleri arasındaydı.

O tarihte 86 yaşındaydı.

‘Oğlumu Öldürdünüz, Arz Ederim’ adlı kitabım için bir söyleşi yaptığım Zeycan Yedigöl, Erdoğan’la diyalogunu bana şu sözlerle anlatmıştı: 

“Başbakan’a dedim ki, ‘Çocuğum el kapısında okudu, ekmeğini kazandı, meslek sahibi oldu. Çocuk gitti bir, gelmedi iki. 31 senedir çocuk kayıp. ‘Ben senden rica ederim’ dedim, ‘Ölüyse ölümüzü versinler, diriyse dirimizi, tesellimiz düşsün.’ ‘Elimizden geleni yaparız’ dedi. Bu kadar.”

Zeycan Yedigöl, Erdoğan’la görüştükten sonra dokuz yıl daha yaşadı.

Tesellisi düşmedi.

Nurettin’e kavuşamadı.

Dört yıl önce son nefesini verdi. 

Zeycan Yedigöl’ün cenazesinin kaldırıldığı Bağcılar Cemevi’nden, geçen gün yeğeni Dilfiraz Hanım uğurlandı. 

Vali Davut Gül ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Şaban Yılmaz başta olmak üzere devlet protokolü cemevinde namaza katıldı.

Kuzeni işkencede kaybedilen Dilfiraz Hanım, Edirnekapı’daki şehitlikte toprağa verildi. 

‘CANIMIZI YAKTILAR’

Nurettin Yedigöl’ün kardeşi Muzaffer’e göre Dilfiraz Hanımın da annesi Zeycan’la birlikte Cumartesi Anneleri’nin eylemlerine katılmışlığı vardı.

Yedigöl: 

“Kedi besleyen ve hayvanları seven bir insandı. Politikayla bir ilgisi yoktu. Cemevlerine gider gelirdi. İnançlarına bağlı bir kadındı.”

Yedigöl, teröre lanet ediyor.

“Nereden gelirse gelsin, kim yaparsa yapsın lanet olsun” diyor.

Bu karanlık eylemin zamanlamasına dikkat çekiyor.

“Katiller birileri tarafından tutuldu. Zamanlama ayarlandı. Kendilerini imha ettiler ve bizim de canlarımızı yaktılar” diye konuşuyor.

 SEÇİM  AYARLI MI?

İlkin PKK...

Ardından IŞİD...

Ve şimdi DHKP/C.

Türkiye, şu son iki ayda üç terör örgütünün eylemlerine sahne oldu. 

Ne tesadüftür ki seçime giriyoruz. 

DHKP/C sekiz yıl önce bu adliyeye girdi ve başta Berkin Elvan olmak üzere Gezi Parkı soruşturmalarında ilerleme katetmiş tek savcı olan Mehmet Selim Kiraz’ı şehit etti. 

Aynı örgüt seçime iki aydan az bir süre kala Savcı Kiraz’ın adını taşıyan adliyeyi basmaya teşebbüs ediyor. 

Üç polisimiz...

İki vatandaşımız yaralandı.

Kaybedilmiş bir devrimcinin kuzeni ve Cumartesi Ailesi yakını olan Dilfiraz Hanım’ın canını aldı, sıkılan kurşunlardan biri.

Savcı Kiraz’a yönelik terörist eylem nasıl Gezi Parkı eylemlerine kan sıçratmak için o günden beri kullanılıyorsa...

Adliyeye yapılan saldırı da Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından miting kürsülerinde muhalefetle ilişkilendirilmek isteniyor.

Terörün asıl kurbanı, Dilfiraz Hanım’la birlikte yine demokrasi oluyor.