2020/2021 yılında dolar/TL 6-8,5 lira arasında gezerken şu noktalara dayanarak kurda büyük kırılma beklediğimi söylemiştim:

1-Türkiye üretimden koptu. Üretmeyen bir ekonomi başta gıda fiyatları öncülüğünde fiyat artışları yaşar. Bu durum enflasyon demektir ve liranın değerini düşürecektir.

2-Sanayi üretim modeli dış girdiye bağlı olduğu için kur arttıkça zehirli bir sarmal oluşur. Yani girdi maliyeti arttıkça nihai ürün fiyatı da yükselir. Acil olarak, dış bağı minimize edecek reform paketlerine ihtiyacımız var.

3-Şirketlerimizin giderleri gelirleri aşıyor, bu da zombi firmalar doğurmuştur. Bu haliyle “Yaratıcı Yıkım” yaklaşıyor. 2016 yılında çıkarılan KGF ile bu zombi firmalar halktan zamlarla alınan vergilerle ya da birikmiş rezervleri eritmek pahasına destekleniyor. Bu işin sonunda AKP seçim kazandı ama ekonomi kaybetti

4-Özelleştirme gelirleri suyunu çektikten sonra hükümetin el attığı rezervlerin tüketilmesi Türkiye’ye güveni bitirdi. Buna paralel olarak uygulanan agresif iç ve dış politikalar yabancı kaçışını hızlandırdı. Piyasa dolar açlığı çekmeye başladı. 

Bu görüşlerimi Avrasya Yatırım YouTube kanalımda anlatırken çok net hatırlıyorum havuz medyası her akşam ana haberlerde bizleri hedef haline getiriyordu…

Oysa söylediğimiz çok basitti…

Hazıra dağ dayanmaz, ithalat ihracatın üstünde kaldıkça lira değer kaybeder. ihracatın artması için yüksek teknoloji içeren mallar üretmek gerekir. Bunun için de ülkede eğitimin fen ve teknik liselere yönlendirilmesi şarttır. 

Tam aksine eğitim dinselleştirilerek ve hatta biyolojik teknolojinin temeli olan evrim ilkelerine savaş açılarak yüksek teknoloji ile olan duygusal bağlar kopartıldı.

Üstüne doğadan gelen felaketler, kovid + deprem, bir de insan eliyle yaratılan “Nas” politikası  eklenince kur 20’lerin üzerine çıktı; bugün 31 liraya geldi.

Sıkıntı büyük, zira Merkez’in rezervi ne yazık ki eksi sonsuza doğru ilerliyor. Şu an açık -55 milyar dolar… 

Peki 1 yıl içinde ödememiz gereken borç ne kadar? 226,6 milyar dolar!

Üstelik raporlardan anlıyoruz ki yabancı sermaye, Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay arasındaki çekişmeyi görüp “Türk hukuk sistemi siyasallaştı” diyerek ülkeye gelmiyor. 

Hangi yabancı barut fıçısına dönmüş bir ülkeye gelir yatırım yapar? 

Ekonomik olarak tam bir çıkmaza giren başkanlık yönetimi; mecbur kaldığı için Şimşek ve Karahan ile ekonomide gerçekçi bir para politikası uygulamaya başladı. Ama orada da sorunlar var:

Para miktarını kısmadan faiz artırmak da sanırım yeni bir Türk ekonomi deneyi olsa gerek. 

Ama sonuç belli: Enflasyon sürecek…

Aşağıda TCMB M3 (Bankalardaki vadeli + vadesiz mevduatlar, dolaşımdaki para, çıkartılmış menkul kıymetler) para arzı var…

Geçen yıl bu dönemde 8,7 trilyon TL olan para miktarı şimdi 14,2 trilyon TL olmuş.

Para piyasası bu kadar şişirilmişken kimse Mehmet Şimşek’in enflasyonu düşürüp, cari ve bütçe açıklarını kapatarak gelir dağılımını düzelteceğini de beklemesin. Çünkü hükümetin siyasi kanadı reformlarla, huzurlu siyasi atmosferle, hukukta güvenle ekonomi yönetimine gereken desteği vermiyor. Şimşek de başta tarım ve sanayi olmak üzere büyük üretim reformlarını Erdoğan’dan talep etmiyor. Onun da amacı kısa vadede ülkeyi yüzdürmek, kur krizine sokmamak…

Ancak şunu belirtelim: Küresel sermaye Türkiye’yi izliyor. Çarkı döndürecek kadar borcu da veriyor. Zira Şimşek iyi kötü gerçekçi ekonomi yolunun işareti. Eğer bu işaret yerel seçimlerden sonra kalkarsa, çok net bir gerçek var: Tükenip eksiye dönmüş rezervlerle, büyük bütçe açıkları ile, küresel yatırımcının bitmiş güveni ile ve ne yapacağına kimsenin güvenmediği Sayın Erdoğan politikası ile doları 50-60 lirada tutmak başarı olur! 

Ekonomi, kıldan ince kılıçtan keskince bir hat üstünde yürümekten çok yoruldu, çok…