Amerikan doları, gelişmekte olan, aslında az gelişmiş ülkeler için kritik bir ölçü.

Neden derseniz; ihracatınızla ne kadar dolar toplarsanız ülkenizde üretemediğiniz malları dünyadan o kadar rahat alabilirsiniz. Böylece ülkenizde fiyatlar yukarı gitmez ve vatandaşlar rahat eder.

Türkiye’de az gelişmiş bir ülke olarak dolar açlığı çekiyor. Üstüne yıllar geçtikçe ülke topraklarında tarımda bile Ukrayna ve Rusya’dan aldığı buğdaya bağlı olmuş.

Sanayi derseniz, A’dan Z’ye üreteceğiniz her malın girdisi Çin’den Almanya’dan gelmek zorunda. Peki böyle dışa bağlı bir ekonomi dolar biriktirebilir mi?

Elbette ki hayır…

***

Türkiye’nin sorunu ne yazık ki sadece üretim biçimi de değil. En az yanlış üretim modeli kadar ekonomi ve siyasette aldığı yanlış kararlarla eldeki rezervi tüketen siyasi bir anlayış da mevcut.

Neydi bu rezerv eriten ve enflasyon oluşturan yanlışlar?

1-Yeni Osmanlı hayaliyle Suriye’deki iç çatışmaya müdahil olmak ama Esad Yönetimini yıkamayıp büyük bir kaosa yol açmak… Buradaki operasyonlarda yaklaşık 100 milyar dolar kaybedilen nakit paraya ek olarak, 10 milyon civarında Suriyeli Arap topraklarımıza girerek ülkemizde evden konuta bütün fiyat mekanizmasını bozarak enflasyona olumsuz katkı yaptı.

2-Yeni Osmanlı iddiası devam ederken batılı ülkelerle çıkan gerginlik sonucu yabancılar en az 100 milyar dolarlık Türk tahvil ve hissesini satarak kaçtı. Bu da kuru 2013’den itibaren yukarı doğru hareketlendirdi.

3-Akıl dışı iktisadi politikalarla yani faizin zorla enflasyonun altına ittirilmesi sonucu Merkez Bankası’ndaki rezervlerin kuru sabit tutabilme adına yakılması ve sonunda yaklaşık 200 milyar dolarlık kayıpla net rezervlerin -60 milyar dolara kadar düşmesi  piyasa düzenini alt üst etti.

***

Siyasi ve iktisadi yanlışlar sadece Merkez Bankası rezervlerini bitirmekle kalmadı. Hazine de bu işlerden ağır yara aldı.

Bütçe 2018’de 70 milyar TL açık verip, kamu borcu 1 trilyon TL iken, şimdi borç 7,4 trilyona, açık ise 2 trilyona vurdu.

Açıklar ise halka yapılan zamlar ve ek vergilerle kapandı. Bu da enflasyon dalgası yarattı.

Önemli iki tespit yapalım mı?

1-Evet Türkiye ihracatla bol dolar kazanamadığı için geçmişte de krize giriyordu. Yüksek borç ve dolar kıtlığı kronik bir hastalıktı.

Ancak AKP döneminde yaşanılan krizin iki farkı mevcut:

A-AKP faiz artırarak ya da Lira’nın değerini düşürerek ortaya çıkan acı ilacı toplumun tüm kesimlerine içirmedi.

Yani piyasaya ayak uyduramayan firmaların iflas etmesine onlara kaynak aktararak engel oldu. Firmaların batmasını engellemek iyi değil mi diyebilirsiniz. Ancak verimli olmayan, rekabet edemeyen firmayı hayatta tutmak için vatandaşın sırtına da çıkılmaz.

2001 yılı krizinde çürük bankalar ve şirketler battı. Evet bu işin maliyeti büyük işsizlik oldu. Ancak ülke reformlarla iki yıl sonra toparlandı ve sonrasında ayağa kalktı…

B-İşte burada AKP’nin bencilliği ortaya çıkıyor. 2001 Krizi’nde koalisyonun başına gelenler başıma gelmesin diye elde avuçta ne varsa 2016 yılından beri aslında birer yaşayan ölüye dönmüş ‘Zombi Firmalar’a verildi.

Neden?

Piyasa bozulmasın, be de seçim kaybetmeyeyim diye…

İşler böyle olmak zorunda mıydı?

Tabi ki değildi…

2013 yılında üretim modelini inşaata dayalı ithalatçı tüketim ekonomisinden, yüksek teknoloji üretimine dayalı ihracat ekonomisine çevirseydiler şimdi bu sıkıntılar yaşanmazdı…

Ama inşaat rantı ve ithal ederek ihtiyaçları karşılamak öyle tatlı geldi ki, hatırlayın dönemin tarım bakanı bile tarım ürünlerinin dışarıdan alınmasını eleştirenlere ‘Paramız var ki ithal ediyoruz size ne’ diye çıkışmıştı…

Hadi ikinci tespiti yapalım:

2-Evet enflasyon Türkiye’de hep vardı. Ama AKP döneminde enflasyon halktan oligarşiye para aktarım mekanizmasına döndü. Sistemli bir para transferi karşımıza çıktı.

Bu durumun ispatı olarak da İsviçreli Credit Suisse ve UBS tarafından yayımlanan verilere bakalım. Türkiye’de en zengin yüzde 1’lik kesim servetin yüzde 39,5’ine sahip. Yüzde 5’lik kesime baktığımızda oran 59,2 Yüzde 10’luk kesimde rakam 69,8’e çıkıyor.

***

Konu uzadı biliyorum ama bu temel bilgiler olmadan dolar/TL’nin nereye varacağını tahminlemek imkansız olurdu.

Şimşek’in kafasındaki plan nedir?

1-Faizi artır, ekonomik aktiviteleri düşür, ithalat (üretim ithalata bağlı) düştükçe cari açığı gerilet ve kurun üzerindeki baskıyı azalt.

2-Yaz sezonu ile turizm gelirleri kuru tutma konusunda yardım eder.

3-Temmuz gibi baz etkisiyle enflasyon geriler. Zirve 70’lerde oluştuktan sonra 50 altına kadar sarkma görülür. Böylece faizin altına inecek enflasyon pozitif reel faiz yaratır. Yabancı sermaye gelir…

Peki bu düzenek çalışır mı?

Öncelikli olarak tarım ve sanayide reformlar yapmadan enflasyonu %5’e indirmenin bir hayal olduğunu belirtelim.

Burada hedeflenenin kurun ve enflasyonun tümüyle kontrolden çıkmasını engellemek olduğunu değerlendiriyoruz. Rakam verecek olursak enflasyon ve dolar/TL’yi 40 civarında tutabilmek olarak özetleyebiliriz.

Eğer tarım ve sanayide reform yapmadan kuru ve enflasyonu düşürmek istiyorsanız demek ki planın dayanacağı nokta yabancı sermaye girişleri ile önce doları sonra enflasyonu kontrol etmektir.

Yabancı sermaye girişleri açısından ise iki dönüm noktası var:

Birincisi, Erdoğan ve Biden arasındaki görüşmeydi. 9 Mayıs’ta gerçekleşmesi beklenen toplantının ertelendiğini biliyoruz. İşte bu haber yabancının programa desteği olacak mı şeklinde soru işaretleri doğurdu.

***

İkincisi ise 3 Mayıs tarihidir. S&P Global'in 2024 takviminde 3 Mayıs 2024 Cuma günü Türkiye ile ilgili bir değerlendirmesi bulunuyor. B olan kredi notumuz yatırım yapılabilir seviyenin 4 kademe altında. AKP iktidarı ile ilgili güven bunalımını bir kıyıya koyarak notumuzun artırıldığını düşünelim: Bu durumda Şimşek’in planının çalışması adına yabancı sermaye akışına bir çeşit vize verildiğini söyleyebiliriz. Ancak bu nakit akışını da kurtarıcı pozisyona sokmamak, sadece bir dönüm noktası olarak değerlendirmek önemlidir.

Not artışı ile dolar/TL çakılmayacaktır. Zira girecek para yoğun olmayacaktır. Çünkü halen yatırım yapılabilir seviyenin altında olacağımızı unutmayalım.

Diğer konu ise Merkez Bankası’nın -60/-70 milyar dolardaki net rezerv açığıdır. Merkez bu açığın kapatılması için dolar alıcısı olarak piyasaya girecek bu da kuru canlı tutacaktır.

O zaman 3 Mayıs tarihi reformlar yapılmadan kurgulanan bir planda, dolarda 50+ enflasyonda ise %100 olmamak için, yani ekonomide dizginleri elde tutabilmek için önemli bir gün olacaktır.

Planın çalışması halinde bile,

* 40-50 arası yıl sonu enflasyonu halkı ezmeye devam edecek.

* 50 politika faizi ile işsizlik sürecek, gelirler azalacaktır.

AKP’nin önce kendi siyasi geleceğini düşünen iktisadi  politikaları Türkiye’yi içinden çıkılması oldukça zor ve maliyetli bozuk bir yola sokmuştur. Vatandaşın, en iyi olasılıkla en az iki yıl daha gün yüzü görmesi mümkün değildir.